Siyer Coğrafyası’nda Nübüvvet Öncesi Sosyal Hayat
“Cahiliye’yi bilmeyen İslam’ı anlayamaz!” Hz. Ömer
(ideal kulluğun zirvesinde olan o güzel insanlar sevgili sahabelerimiz)
– Çünkü Ömer 6 yıl cahiliye noktasında direnmiştir. Nübüvvetin 6. Yılında teslim olmuştur.
– Hz. Ömer kendi elleriyle kız çocuğunu diri diri toprağa gömmüş müdür ? “Aklıma 2 şey gelir cahiliye günlerine ait biri gelince güler, biri gelince ağlarım. Güldüğüm şey şudur ki; kendi elimizde helvadan putlar yapardık, ne zaman acıkırsa onları yerdik. Ne zaman aklıma gelse ona gülerim ! Ağladığım şey şu ki kız çocuklarına dayıya gidiyoruz diyerek onları Mekke dışındaki vadilere götürür. Orada kendi elimizle toprağa gömerdik.
– (aklınız yok muydu denildiğinde! İse Aklımız vardı oğulcuğum! Ama hidayetimiz yoktu! Diye cevap vermiştir.) (Gözü ışıktan-nurdan mahrum bırakırsanız, karanlıkta kalırsınız göz hiçbir şey görmeyecektir. Akıl selim biçimde çalışması için Allah hidayeti- ayetleri gönderir insanlara )
– Hz. Ömer’in ilk doğan çocuğu bir kızdı. Daha sonra da peygamber as. Evine sultan olarak gelin olarak gelecekti. Hafsa validemiz doğduğunda (Miladi 607 doğmuştur.) Hz. Ömer 20 yaşındadır. İlk evliliği Zeynep Binti Ma’zumla’dır. Ondan önce herhangi bir evlilikte yapmamıştır. Hafza validemiz de Ras. As. İle evlenmiştir. Hz. Ömer’in hayatını detaylı bir şekilde baktığınızda bu rivayetin çok da doğru olmadığını görmekteyiz.
Cahiliyenin mukayesesini çok iyi yapabilmek için coğrafi, kültürel ve sosyal yapılarını çok iyi bilmek gerekir.
Bazı siyer kitaplarımızda İslam öncesi dönem olan cahiliye dönemi o günkü dünyanın en karanlık, en kötü, insanlık dışı her türlü işin yapıldığı, zifiri bir karanlık olan dönem olarak gösterilir. İnsanlık namına hiçbir şey yoktu. O gün için yaşanan dünyanın en zorlu, en karanlık, en kötü, en bataklık, en gayri ahlaki yeri idi. Efendimiz böyle bir zamanda söz söyleme başlamıştır. Bu iddia bir yönü ile doğru bir yönü ile yanlıştır.
Doğru olan evet gerçekten karanlık bir dönemdi. O günkü dünyanın tamamıyla kıyasladığınız zaman ise Mekke o günkü dünyanın en aydınlık yeri idi.
Bazı şarkiyatçılar, müsteşrikler Ras. As. Hakkında ileri geri konuşarak şöyle demişlerdir “ Muhammed (as)’ın o günkü dünyanın en karanlık yerinde söz söyledi, başarısızlık çok fazla olduğu için o coğrafya da başarması daha kolay olmuştur” demişlerdir. Yani Ras. As.’ın başarısı o günkü coğrafyanın başarısızlığından kaynaklanmıştır. demektedirler.
“O gün toplum en alt seviyede imiş, en alt seviyede olan insanlara özgürlük vaat etmiş, iş ve aş vaat ederek orada 23 yıllık bir zamanda bu başarının altına imzayı atmıştır” demektedirler. Gerçek ve hakikat ise “la ilahe illlah”dan başka bir şey söylemiştir. Dememiştir ki ey köleler gelin size özgürlük, aş ve iş vereceğim diye bir iddiası sözü bulun maktamıdır?. Savunmaya geçmeye gerek yoktur. Ne ise onu söylememiş bu konu için yeterlidir.
Roma’da Sasanilerde hipotromda diri diri insanları atıp aslanlara parçalatıyorlardı.
Sasaniler Mecusi idiler ateşe tapıyorlardı. Ateşe kurban hediye ederlerdi. Bu kurbanların çoğu da insanlardan olurdu.
Miladi 6.yy gerçekten ciddi sıkıntıların olduğu bir dönemdi. Fakat Mekke en aydınlık dönemidir mevcut dünyanın.
Sanki mekke ve çevresi çok karanlıkta, o günün Roma, İran, Hindistan, Çin, Rus ve Avrupası çok mu aydınlık? Hayır, onlar daha karanlık hatta şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, Kur’an’ın nazil olduğu bölge diğer coğrafyalara göre birçok açıdan daha iyi durumda, daha aydın bir seviyededir.
Nübüvvetin hemen başında Mekke’de 17 okuma-yazma bilen vardı?(Kaynak: Belazuri)
Peki Mekke böyleydi de Medine nasıldı? Medine aslında kültürel anlamda daha üst düzey bir şehirdi. Ama buna rağmen yine Belazuri’nin Vakıdi’den aktardığı tespiti ile konuşursak medine’de okuma-yazma bilen sayısı sadece 10’dur.
Mekke de yazma az, fakat okuma sayısı daha fazladır.
Mekke ve Medine’de durum böyle iken ya civar yerlerde sayı daha da azdı.
– Bekir bin Vail bizans’da ciddi etkisi olan bir arap lider. Hicretin 9. Yılında Ras. As. Yanına geliyorlar. Kendi coğrafyalarında 2 ay mektubu okutacak adam bulamayıp, benül kari (akuyan vadi) denilen yere giderek kendilerine yazılan mektubu anca okutabiliyorlar.
– Hire fetihleri sırasında koca bir coğrafya sasani bölgesinde olan askerlerin sayısı 40.000 halid bin velid bir iş den dolayı 1 den 1000 kadar kaç kişi sayı sayan kimse olduğunu tespit etmek istiyor. Bakıldığında o gün oradaki coğrafyanın Müslüman olan askerleridir bunlar ve çıkan sonuç ise bir elin parmaklarını geçmemektedir.
Ogünkü dünyanın aydınlık okuma yazma oranı itibariyle üst düzey olan bir bölgedir Mekke’dir.
O günkü devletlerde bir kral vardır. Ve bu kralın astığı astık kestiği kestik. O günkü Mekke Muhammed hamidullah hocadan ödünç alarak kullanıcağım bu kelimeyi ve cümleyi pek haz etmem bunu kullanmaya ama “O günkü Mekke en demokratik memleketlerden biridir.”
Ras. As.’ın Yedinci Babası Kab bin Lüey inanılmaz derecede insanların yönetime iştirak etmesini sağlamıştır. Cuma günü (Yevmil Aruba- Araplık günü ) toplanır. İnsanlar fikir alışverişlerinde bulunur. Yönetim anlamında toplantılar yapılırdı.
İki nesil sonra ise Ras. As. ‘ın Beşinci babası Kusay Darun Nedve kurar.Önemli toplantı salonunun ihdas ediyor. Darun Nedve aslında bir parlemantodur bugünün anlayışıyla. Mekke’nin ve Kabe’nin sorunlarının tartışılıp konuşulduğu bir yerdi. Seçme ve Seçilme yaşı bile vardı. Kuralları vardı. İlkeleri vardı. (Darun Nedve İslam döneminde şirk cephesinin konuşlandığı yer olmuştur)
Darun Nedve ye seçilme yaşı 40’dır. Darun Nedve toplam 20 kişiden oluşurdu. Bunlardan sadece 40 yaşının altında olan 3 kişi vardı.
– Hz. Ömer (27-28 yaşlarında idi)
– Ebu cehil (30 yaşlarında, HZ. Ömer’in dayısı idi bilindiği gibi)
– Hakim bin Hizam (yaş 20)
Ras. As’ın 5. Dedesi olan KUSAY’ın 4 oğlu vardı.
– Abdul Dar (Musab bin Umeyrin ailesidir. Ve kabenin anahtarı da hala günümüzdede bu ailenin elindedir. Abduldar oğlularının şeybe kolunda kabenin anahtarı bulunmaktadır. Osman bin Ebu Talha’nın da soyu yine Abduldaroğlullarındandır. )
– Abdul Menaf (Ras. As.’ın ve Ebu Süfyanın dedesi Haşimoğlulları ve Umeyye oğullarının dedesidirler.
– Abdul Uzza (Hz. Hatice annemizin, Varaka bin Nefvel’in, Zübeyr bin Avamın dedeleridir. Hz. Hatice ile Ras. As’ın soyları 4.babada birleşir.)
– Abdul Kusay (Kusay küçük yaşta vefat etmiştir)
Kusay bu üç oğullarına sosyal, siyasal işlerini onların arasında paylaştırıldı. Ras. As. İslamı yaymaya başladığı dönemde bu işler ailerler arasında paylaşılmış bir vaziyette idi.
1- Sidane : Kabe örtüdarlığı ve muhafızlığı : Abdurdaroğulları – Osman bin Talha (Kabe’nin anahtarıda halen bu ailededir).
2- Sikaye : Hacıların su ihtiyaçları giderme ve her türlü içecek hizmetlerini karşılama – Haşimoğulları (Ras. As. Zamanında aile büyüğü olarak Hz. Abbas a bu görev olarak verilir)
3- Rifâde : Hacıların yemek ihtiyaçlarının karşılanması –Amiroğlulları- Haris bin Amir
4- Râye / Livâ : Savaş esnasında sancağın taşınması ve muhafazası – Abduldaroğulları – Osman b. Talha (Uhud savaşında yine abduldaroğullarından Musab bin Umeyre sancaktarlık vasifesini Ras. As. Vermiştir.)
5- Kıyade: Savaş idare, komutanlık ve genel idaresi- Ümeyyeoğulları-Ebu Süfyan b. Harb
6- Eşnak/Diyet : Diyetlerin belirlenmesi ve bunun idaresi, Temimoğulları, Ebu Bekir b. Ebu Kuhafe
(Bu günkü karşılığı belli cezalarının karşılıklarının ne olduğunu belirleyen birim Ceza mahkemesi demek daha uygundur anlaşılması açısından. Hz. Ebu Bekir İslam davete başladığı dönmede de belli bir süre bu görevini yapmış fakat daha sonra bu görevden onlar Hz.Ebu Bekir’i istemedikleri için onlar attılar, onlar görevi sonlandırmışlardır. Hz.Ebubekir Darun Nedveden onlar atmışlardır. )
7- Kubbe: Ordunun hazırlanması ve savaşın genel idaresi, Mahzumoğulları, Halid b. Velid
8- Einne : Suvari birlikleri ve bunların idaresi – Mahzumoğulları – Halid bin Velid
9- Sifare: Dış ilişkiler ve her türlü elçilik görevlerinin idaresi – Adiyyoğulları- Ömer b. Hattab
10- Eysar/Elzâm – Fal oklarının idaresi – Cürhümoğulları –Safvan b. Ümeyye
11- Meşvere: İstişare meclisini oluşumu ve idaresi – Esedoğulları –Yezid b. Zem’A
12- Emvâl : Adak eşyaların toplanma ve idaresi – Sehmoğulları- Haris b. Kays
13- Nedve : Toplantı meclisinin genel idaresi – Abdurdaroğulları – Osman b. Talha
14- Riyaset : Genel Yönetim İdaresi – Ümeyyeoğulları – Ebu Süfyan b. Harb
15- Ukâb : Piyade birliklerinin oluşum ve idaresi – Ümeyyeoğulları – Ebu Süfyan b. Harb
16- Nesi : Takvim işlerinin düzenlenmesi : Kinaneoğulları – Cünade b. Avf
17- İcaze : Hac İbadetlerinin düzenlenmesi İdaresi – Temimoğulları – Gavs b. Mürre
18- İfade : Hac ibadetlerinin yerine getirilmesinin idaresi – Advanoğulları – Ebu Seyyare
19- Hükm : Adli ve yargı işlerinin idaresi – Sehmoğulları – Haris b. Kays
Peki bir başbakan var mıdır ? Yoktur. Huzaoğulların’dan Mekke’nin yönetimi Kureyş’e geçtikten sonra, Mekke hiçbir insanın tek elinde olan bir itaate girmemiştir. Ara ara dönemlerde bu değişmiştir. Mesela; Fil saldırısında Seyyidul Kavm olan Abdulmuttalib Ebreheyle görüşülmesine izin verilmiştir. Yoksa siyasi bir otorite değildi. Zem zem suyu hadisesinde kendisine karşı alınan tavırdan dolayı bunu görüyoruz.
Büyük İskender (Mekondanyalı efsanevi komutan) Kabe’ye savaşmak için hazırlık yapmış. Ama bir şekilde Mekke’ye girememiştir. Allah korumuştur.
Bizanslılar bunu denemiş, Hesaplarını yapmışlar olmamış Roma bakmış olmuyor içeriden birisini satın alayım, o isim üzerinden Mekkenin idaresini yapayım diye plan yapmıştır. Osman İbni Huveyrise bir taç hediye etmişler, kendilerinin valisiymiş gibi gelmiş ama bunu gelip Mekke de söyleyince ona en çok kendi ailesi karşı çıkmıştır. Roma yine başarısız olmuştur.
Sasaniler bunu denemiş, düşünmüş, yapamamıştır.
Aileler hepsi kureyş soyuna dayanmıştır. Bu yüzden hepsi birlikte Mekke’nin yönetiminde söz sahibi idiler. Siyasi anlamdaki yönetim tüm ailelerinin elindedir.
Sosyal anlamda ki yönetim peki nasıldır? Ailelerin birbirleriyle olan ilişkileri
“Dışardan gelecek olan bir saldırı olduğu zaman ben, kardeşim ve amcaoğullarım düşmana karşı, Ama dışarıdan bir saldırı olmadığı zaman ben kardeşim – amcaoğullarıma karşı eğer ki amcaoğullarımla bir sorunum yoksa ben kardeşime karşı” Oradaki mücadele böyle yürüyordu.
Asabiyet en üst düzeyde varmıştır. Aileler birbirlerinin hükümdarlığı altına girmemişler fakat dışarıdan gelecek olan saldırılarda da hep bir olmuşlardır.
Bu asabiyet had safhada olduğu için , Ras. As.’ın işi daha da zordu ne yapacaktı. Kendisi haşimoğulların’dandı nasıl yapmalıydı da bu rekabeti islam’ın lehine çevirebilirdi. İslam’ı daveti nasıl götürecekti haşimoğulların’dan olmayanlara karşı.
Hz. Ali ile Ebu Cehil’in arasındaki bir konuşma burada dikkat çeker :
“Ebu Cehil , Hz. Ali ile bir konuşmasında – Hz. Ali 10-13 yaşlarında idi. Sordu diyor bana islama ait bir şeyleri bende söyledim. Sonra dedi ki amcanın oğlu ama ben yine de onun karşısında olucum . Niçin diyor Hz. Ali “biz şimdiye kadar sizinle hep yarışıyorduk. Siz hacılara su dağıttınız biz de su dağıttık, siz hacılara yemek verdiniz biz de hacılara yemek verdik, şimdi siz kalkmışsınız diyorsunuz ki haşimoğullarından bir peygamber çıktığını söylüyorsunuz. Peki biz nerden bulacağız bir peygamberi “ sanki bir yarışmış gibi bir halde görüyor bu olayı asabiyete dair bağlılığından dolayı yapıyordu.
Atike İbni Abdulmuttalib efendimizin halası Bedir öncesinde bir rüya görür. Bunu duyan Ebu Cehil’in tepkisi “ sizin erkeklerinizin peygamberliği yetmediği şimdi kadınlarınızın da mı peygamber olmaya başladı “ diyerek yine kabile asabiyetini ortaya dökmüştür.
Bölgenin tamamında vardır.
Müseylimetül Kezzab (yalancı peygamber) yemame coğrafyasının Rebia Kabilesi meşhur bir kabile idi. O kabilenin de efendimizden yüz çevirip Müsleyemeyi peygamber olarak edinmelerinin altında yatan sebeplerden biridir yine asabiyet…
Olayı anlayabilmek adına Tebarani’den bir rivayette “Talha en nebili isimli bir zat Müseyleme’nin yanına gelerek “ Sen Allahın peygamberimizin? – Evet diyor Müseylime,. Peki ne geliyor sana ? Bana Rahman isminde bir melek geliyor, – Peki o melek sana gece mi geliyor gündüz mü geliyorr? –Gece geliyor diyor Müseylime ! Vallahi sen yalancısın diyor bu zat Müseylemeye ! Niye ( Allah eğer melek gönderecekse gece de gelir gündüz de gelir ! ) ondan sonra Talha en Nebi şöyle diyor “ Benim kavmimin yalancısı, Mudaroğullarını yalancısından daha sevimlidir.” (Asabiyet işte!!)
Ama bu yapının Efendimize faydaları da olmuştur. Özellikle nübüvvetin ilk 10 yılı ailesinin koruması altına da yürüdü. Sırf asabiyetten dolayı birkaç gün de olsa Ebu Lehep de yapmıştır bu korumayı…
Efendimizin o gün için yerleşik 16 tane kabile var. Ve Ras. As. Bu onaltı aileden her birisinden birer tane insan Müslüman olmuştur.
En yakınları hz. Ebu Bekir Teyimoğullarından, sığındıkları ev düşmanlarından Erkab bin Erkam’ın evi beni mahzun oğullarından altı yıl sonra hz. Ömer geçer beni Adiyden, damatlarından biri aralarında fili bir düşmanlık olan beni Ümeyyeden Hz. Osman, Aşere-i Mübeşşere ye de baktığınızda farklı farklı insanlardan oluşur.
Siyer Coğrafyasının Avantajları Nelerdir ?
– Sosyal ve yönetim anlamındaki farklılıklar ve
– Asabiyet de yine avantajlardandır.
1- Haram Aylar (Eşurul hurum) bölge Arapları zilkade, zilhicce, muharrem i haram aylar dır. Silah kullanılmaz, Kabe’nin avlusunda babasının katili görenler dahi ellerini kılıçlarını almıyorlar. Kan davası güdülmez, barış ortamı vardır.
Ancak Kureyş ailelerinin tamamının adına Mudar kabilesi denilir. Receb-i mudar diye bilinen takviminin yedinci ayı da Kureyş ve bölge kabileler arasında bu haram aylardır.
4 aylık barış ortamında bölge insanı hac için, ticaret için gelir ve as. Efendimiz bu ayları öyle bir değerlendirdi ki, her günü Hudeybiyeye çevirir di adete. Barış ortamını değerlendirirdi.
2- Ras. As.’ın 21. Babası Adnan da dahil olmak üzere yerleşik bir hayata sahiptiler, Göçebe hayatı yoktu kureyşte. Asli vatanı olan Mekkeyi terk etmemişler ve 21 nesil boyunca aynı bölgede kalmışlardı. Böylece Mekke merkez olmuş, çevre çoğrafyalar da yaşayanların hem hac için hem ticaret için ziyaret edilen bir merkezdi.
Böylece Mekke ahalisinin tüm insanlardan haberdardı, Hindistan, mısır sasaniler, Çinliler hepsi bu merkeze her taraftan bir geliş vardır. Çinliyi görmeseydi bunu nasıl söylecekti. “ilim çinde de olsa gidip alınız” demiştir.
– Mekkedeki gelinler genelde %30 oranında yabancı gelinlerle evlenmiştir. Bu yüzden de ırki anlamda oldukça zengindirler. Kürt, türk, rum, yunan asıllı, bütün arap kabilelerinden olanlardan örnekler görüyorsunuz.
– Bu da ne işe yarıyordu herkes birbirini tanıyordu. Bu yüzdende Ras. As. Ve ailesi içinde yalancıdır, şairdir diyemediler. 20 sülaleye kadar herkes birbirinin atasını dedesini tanıyordu. Çünkü yerleşik bir hayattaydılar. Herkes birbirini tanıyordu.
3- Tarım alanı yoktur, hayvancılık çok az yapılır, (Medine de araziler var, tarım ileride seviyede, hayvancılıkta vardır.) tek bir kapısı vardır. Bu da Ticarettir. Panayırları sayalım UKAZ, MECENNE, ZÜLMECAZ panayırı hepsi Mekke civarındadır. Uluslar arası bu ticaret fuarına dünyanın dört bir tarafından insan geliyor. Hepsini de islamı anlatma fırsatını yaklaşmışlardır.
4- Kureyş biz Allah’ın seçilmiş kullarıyız demiyorlardı Yahudiler gibi , ama Mekkelileri üstün görüyorlardı. Ama hepsi Kureyş kolundan olduğu için birbirlerine üstünlükleri “seçilmişlik” adına yoktu.
Siyer Coğrafyasının Dezavantajları
1- Dez avantaj olarak en önemli özellik Köleliktir. Bilindiği gibi mekkede 3 sınıf olan insan vardır.
Hür: Bir hür istediğini yapar, mevalinin ve kölelinin istediği otoriteye sahiptir. İstediği şeyi yapma noktasında kimseden izin almaz.
Mevali: Önce köleyken, Kendini efendisinden satın alıp, sonradan hür olanlardır. Özgürde olsa istediğini yapamaz. Özgürdür ama bir mevali hür bir kadınla evlenemez. O yüzden Ras. As. Zeyd bin harisi (Ras. As.’ın evlatlığı) halasının kızı Zeynep binti Cahşa özellikle ikinci eş olarak vermiştir.
Köle: Efendisine bağımlı yaşan .. Alınıp satılan bir mal gibidir.
Mekkenin soyluları, bizimle köleleri aynı seviyeye getiren dine lanet olsun (estağfirullah) diyorlardı. Biz senin yanına geliriz ama köleleri yanından uzaklaştır yanına gelelim diyorlar ve inat ediyorlardı. Onlara rağmen bu işin yanlış olduğunu Ras. As. Onlara anlatmaya çalışmıştır.
Örneğin; Bilal habeşinin efendimizin yanında olan saygınlığını Mekkenin soylularının anlaması çok zordu. Bilal Habeş-i Mekkenin fethinde Bilal Kabenin üzerine çıkıp ezan okuyunca, hala içinde bu inadı gizleyen insanlar ne dediler “ iyiki falanca filanca öldüde bugünü görmediler ” dediler.
İslam bunu Müslümanlarının zihnine adeta kazımıştır. Mekke’nin Fetih günü Bilal Habeşi Ras. As.’ın çadırına girerek “Ya Resullah , dışarıda Esu Süfyan ile Ayz ibn-i Amrn var içeriye girmek için izin istiyorlar.” Diyor Efendimizde cevaben “Yalnız dedin Bilal” Ayz İbn-i Amr ile Ebu Süfyan diyeceksin. Müslüman alidir, asla bir müşrik müslümanın önüne geçemezler” İsimlerin telefuzunda dahi bu hassasiyeti göstermiştir.
Hz. Ömer bunun farkında olarak bunu duyar onun hilafet cadırında içeriye giriyor onun hizmetlisi “ Ey müminlerin emiri dışarıda ; Amr bin Yasir, Suheyl bin Rumi, Selmani Farisi, ayrıca Suheyl bin Amr ve Ebu Süfyan, bir kişi daha “ altı kişi içeri girmek istiyorlar kimi önce içeri alayım der. Hz. Ömer aynen şöyle söyler “önce Ammar, sonra Süheyb gelsin… en son Ebu Süfyanı söyler “ bunu duyunca Ebu Süfyan hiçbir zaman bu kadar küçük düşüldüğüm görmedim. O anda Süheyl bin Amr şöyle der “yavaş ol Ey Ebu Sufyan onlar İslam’da hepsi bizden daha önce davrandılar ! Elbetteki şimdi çadıra girmede bizden önce olacaklar”
2- Kadınlar meselesi : Kadınlar Mekkede ikinci değil üçüncü sınıf insan muamelesi görürlerdi. Alınıp satılan bir metaya dönüşmüşlerdi. Bir erkek istediği kadar kadınla evlenirdi. Günümüz erkekleri bu çağdan baktıkları için sanki bunu bir lütüf olarak görürken, o günün erkekleri ise bunu sanki bir ceza olarak algılamışlardır. Niçin sayısız olan evliliği Allah sınırlamıştır. Ebu Leheb’in yüz hanımından bahsedilir.
Mekkede adetli kadın karantine altına alınırdı. Evde asla aynı odaya alınmaz, pişirdiği yemek yenilmez, aynı yatakda da yatılmazdı. Ras. As. Bu yanlışlıkları da İslam gidermiştir.
3- Yetimler Meselesi : Çocukların babası öldü, yakınlarından birtanesi çıkarır cübbesini atar o eve, o ev çoluk çocuk, malları da dahil o cübbenin sahibine ait olurdu. O çocuklar babalarının mallarından hiçbir şey alamazlardı.
4- Diri diri kız çocuklarının Toprağa gömülmesi: Onların dünyasında “kız çocuğu aileye yüktür. Yaşamasada olur. Eğer bir savaş olsa, kız çocuğu esir olarak geçeceğine ölmesi daha iyidir. Başka bir husus biriyle evlenip o aileyi şereflendireceğine, şimdiden ölsün gitsin daha iyi “ diyorlardı.
Ancak mekkede bu işi yapanlar genelde bir iki istisna hariç saygın aileler değillerdi. Çok yaygın değildi yani yaygın olan sosyal alanda durumu kötü olanlar içindi kız çocuklarını toprağa gömmek.
Meşhur Ferezdak’ın dedesi Sasa ibni Naciye bir gün Ras.as.’a şöyle der ;“ Ya Resulluh ben Cahiliyye döneminde 360 tane kızın öldürülmesine engel oldum. Duydum ki kızı öldürelecek, yapmasın diye onlara bir ya da iki deve hediye etmişimidir. Ya Resullah bu iyiliklerimin bana bir faydası varmıdır! Elbetteki var der Efendimiz! Belki de o iyiliklerinden dolayı Müslüman oldun!” Dolayısıyla bu uygulama vardır. Alt tabakada olan aileler için geçerli bir uygulamadır.
sözün sonu… (selam ve dua ile)
Siyer Coğrafyasının Sosyal Çevresi
· Bazı siyer kitaplarımızda İslam öncesi dönem olan cahiliye dönemi o günkü dünyanın en karanlık, en kötü, insanlık dışı her türlü işin yapıldığı bir dönem olarak gösterilir ve Efendimiz’in Kur’an’ın elmas kılıcı ile bu karanlık çağı nasıl aydınlattığı ve bunun nübüvvetin en büyük başarısı olduğu anlatılır. Buna hiç kimsenin itirazı olamaz ve bu gerçektende böyledir. Ama burada özellikle bazı şarkiyatçıların yani müsteşriklerin her zaman yaptıkları gibi balın içerisine zehir katma uygulamalarının bir sonucu olarak dile getirmiş oldukları bazı fikirlerinin farkında olmak zorundayız.
· Bu çevre zaman itibari ile Miladi 5. yüzyılın sonu, 6. yüzyılın başlarına tekabül etmektedir. Yani ortaçağ denen, sadece Arabın, Hicaz’ın, Nil’den Fırat’a kadar adını bildiğimiz peygamberlerin geldikleri coğrafyalar değil, tüm dünyanın en karanlık çağıdır. Dolayısı ile o günün Mekke ve Medine’sini anlamaya çalışırken, şu gerçeği ihmal etmemeliyiz. Sanki Mekke ve çevresi çok karanlıkta, o günün Roma, İran, Hindistan, Çin, Rus ve Avrupası çok mu aydınlık? Hayır, onlar daha karanlık hatta şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, Kur’an’ın nazil olduğu bölge diğer coğrafyalara göre birçok açıdan daha iyi durumda, daha aydın bir seviyededir.
· Nübüvvetin hemen başında Mekke’de 17 okuma-yazma bilen vardı? Peki Mekke böyleydi de Medine nasıldı? Medine aslında kültürel anlamda daha üst düzey bir şehirdi. Ama buna rağmen yine Belazuri’nin Vakıdi’den aktardığı tespiti ile konuşursak Medine’de okuma-yazma bilen sayısı sadece 10’dur. Mekke ve Medine’de durum böyle iken ya civar yerlerde sayı daha da azdı.
· Öncelikle Merhum Hamidullah Hocamız’dan ödünç alarak şunu söyleyelim ki; Mekke o gün için çok demokratik bir yapıya sahiptir. O günün dünyasında parlamentosu olan ve bu parlamentonun geçerliliği olan tek yer Mekke idi.
· Bazı örnekler:
– Hicabe/ Kabe’nin anahtarlığı ve muhafazası: Ben-i Abdudar- Osman b. Ebi Talha
– Rifade/Fakir Hacıları Doyurma: Ben-i Nefvel- Haris b. Amr
– Sikaye/ Hacılara su verme: Ben-i Haşim- Hz. Abbas
– Meşvere-Şura/ Toplantıları düzenleme- Ben-i Esed- Yezid b. Rebia
– Eşnak/Diyet ve Cezalar: Beni Teym- Hz. Ebubekir
– Ukab/Bayrak taşıma: Ben-i Ümeyye- Ebu Süfyan
– Kubbe/Savaş idaresi ve savaş çadırı- Ben-i Mahzum Velid ibn Muğire
– Sefaret/ Dış ilişkiler: Ben-i Ady- Hz. Ömer
– Ezlam ve Meysir/ Fal işleri: Ben-i Cumh: Safvan ibn Ümeyye
– Emval/ Mali İşler: Ben-i Sehm: Haris b. Kays
– “Ben ve kardeşim amcaoğluna karşı, ben ve amcaoğlu yabancıya karşıyız!”
– Siyer Coğrafyasının Avantajları:
– Birincisi: Ortaçağın zifiri karanlığında hiçbir emniyetin ve güvenin olmadığı bir zaman diliminde bölgede Haram Aylar denen Eşhuru’l-Hurum ayları vardı.
– İkincisi: Yine o zaman şartları içerisinde konuşursak, bölgenin hemen hemen tamamı içerisinde göçebe olmayan tek topluluk Kureyş’ti. Birçok kabile ve topluluk savaş, kıtlık, geçim ve farklı sebeplerle doğup büyüdükleri yerleri terk etme zorunda kalmalarına rağmen, Kureyş en azından bizim bildiğimiz Adnan’dan başlayıp, Abdullah’a kadar gelen 20 nesil boyunca aynı bölgede yaşamış ve asla asli vatanlarını terk etmemiştir.
– Üçüncüsü: Bölge ziraata elverişli olmadığı için ne tarım ne hayvancılık istenilen oranda yapılabiliyordu. Bölgenin tek geçim aracı ticaretti. Bundan dolayı da çok erken dönemlerden başlamak üzere Mekke dış ticarete kapılarını açmış, Yemen, Medine, Şam, Irak, İran, Mısır başta olmak üzere, Hindistan, Çin ve Avrupa ile ticaret bağları kurulmuştu.
– Dördüncüsü: Bölge insanı kendi içinde bazı ailevi üstünlükleri dile getirseler de, ne Yahudiler gibi kendilerini göğün oğulları sayıyor, ne Kâbe gibi bir nimete sahip oldukları için bölge insanı üzerinde bazı ufak tefek üstünlük alametlerini kendilerinde görseler de çok ileri düzeyde bir seçkinler sınıfı olarak kendilerini görmüyorlardı.
– Siyer Coğrafyasının Dezavantajları:
– Birincisi: O günün dünyasında oldukça tabi bir durum olan kölelik Mekke’de de yaygındı. İnsanlar toplumda üç sınıfa ayrılırlardı. Hürler, Mevaliler ve Esirler…
– İkincisi: Kadınlar sosyal yapı içerisinde hiçbir değeri olmayan ve bir mal gibi alınıp satılan bir metaya dönüşmüşlerdi.
– Üçüncüsü: Yetimler toplumun en acınacak durumunda olan insanlardı. Eğer bir çocuğun babası ölürse, amca yada ailenin en yakını o yetimin velisi olur ve bir daha da o çocuk tabir caiz ise belini doğrultamazdı. ak bastı ve kendiside bir yetim olan peygamberimiz yetim haklarına dair bir çok uyarıda bulunarak, Allah’ın topluma bir emaneti olan bu çocukların nasıl kazanılacağı noktasında bir çok mesajlarda bulunmuştu.
– Dördüncüsü: Kız çocukları diri diri toprağa gömülürlerdi. O çağın en acı ve en karanlık uygulaması bu idi. Bazı aileler başkalarına gelin gitmesinler diye, bazıları savaş ve benzeri durumlarda karşı tarafın eline esir olarak düşüp aile ve kabile onurunu lekelemesinler diye ve bazıları da kendilerine yük olmasınlar diye bazen doğar doğmaz, bazen yürüyecek yaşa gelinceye kadar, bazen 5–8 yaşlarında dayıya gidiyoruz diye kandırılarak diri diri toprağa gömülürlerdi.
(2801)