Ehli Beyt’in Büyük İmtihanı; Kerbela
Ehli Beyt’in Büyük İmtihanı; Kerbela
Ehli Beyt Mektebi derslerinde bu hafta Muhammed Emin Yıldırım Hocamız, “Ehli Beyt’in Büyük İmtihanı Kerbela” başlığında, İslam Tarihi’nin acılarla, hüzünlerle ve gözyaşları ile dolu Kerbala hadisesini anlattı.
Dersten Cümleler:
Kerbela bir acı idi,
kapanmayan bir yara idi,
yürekleri dağlayan bir matem idi,
gönülleri sızlatan bir facia idi…
Biz bugün o yarayı kaşımak için değil, yürekleri tekrar dağlamak içinde değil, Hz. Hüseyin’in karşısında olanları bir ibret nazarı ile Hz. Hüseyin ve yanında olanları ise bir örnek nazarı ile okumaya, anlamaya çalışacağız.
İbret nazarı ile bakılması gereken bir şahıs: Ömer b. Sa’d…
Ömer b. Sa’d, Hz. Hüseyin’in karşısına çıkmak istemeyince İbn Ziyad, “sen bilirsin” dedi ve ekledi:
“Ya Hz. Hüseyin ile mücadele eder, Rey valiliğine getirilisin ya da seni valilik görevinden azlederim, burada yanımda oturursun!”
Muğire b. Şu’be’nin oğlu Hamza b. Muğire dayısı olan Ömer b. Sa’d’a dedi ki: “Ey Dayı! Allah aşkına Hüseyin’in üzerine gidip de Rabbine karşı günaha girme! Hüseyin ile aranızda var olan akrabalık haklarını çiğneme! Vallahi yeryüzünün bütün mülk ve saltanatı senin olsa ne yazar! Hüseyin’in kanını dökerek Allah’ın huzuruna gitsen, Rabbine ne diyeceksin!”
Ömer b. Sa’d Kerbala meydanında…
İbret nazarı ile bakılması gereken başka bir şahıs: Şimr b. Zilcevşen…
Şimr b. Zilcevşen, İbn Ziyad’a dedi ki: “Eğer sen Hüseyin’i bu halde bırakırsan, bir daha onu ele geçiremezsin. O gider Medine’ye, daha güçlü bir halde gelir senin karşına dikilir. Sen Emire’l-Müminin olan Yezid’in bu düşmanını ölü yada sağ bir şekilde Yezid’e göndermelisin!” İbn Ziyad, bu sözleri duyunca, hemen Şimr’in görüşünü kabul etti ve Ömer’e bir mektup yazarak; “Hüseyin’den Yezid’e biat etmesini istemesini emretti. Eğer biattan çekinirse onların su ile yollarını kapamasını ve susuz bırakıp, biat için zorlamasını söyledi.”
Şimr, Hz. Hüseyin’in hanımı Ümmü’l-Benin ile aynı kabileden olduğu için, Hz. Hüseyin’in çocuklarına kız kardeşimin oğulları diye hitap ediyordu. Amacı ise onları babaları Hz. Hüseyin’den kopararak, babalarını güçsüz bir durumda bırakmak, ayrıca Hz. Hüseyin ve ailesinin morallerini bozmaktı. Dört kardeş öne çıkınca Şimr onlara dedi ki: “Sizler için eman getirdim, sizler güvendesiniz! İbn Ziyad’dan sizler için bu emanı aldım…” Bu dört gençten biri öne çıkarak İbn Zilcevşen’e şöyle cevap verdiler:
“Lanet sana ve senin emannamene olsun. Acaba bize eman veriyor, ama Peygamberin diğer evlalarını emansız mı bırakıyorsun?!…Bizim senin ve İbn Ziyad’ın emanına ihtiyacımız yok. Bir âlemlerin Rabbi olan Allah’a dayanmışız.”
Muharrem’in 9. gününün ikindi namazı sonrası Ömer b. Sa’d, askerlerine: “Atlarınıza bininiz, Hüseyin’in çadırlarına doğru gidiyoruz!” diye emir verdi.
Onlar yavaş yavaş Ehli Beyt’in çadırlarına doğru gelirlerken, Hz. Hüseyin, ikindi namazını kılmış, oturduğu yerde uykuya dalmıştı. Kız kardeşi Zeynep, askerlerin kendilerine doğru geldiklerini gördüğünde haykırdı: “Ey Eba Abdullah! Bak, Kufe’nin zalim ordusu bize doğru geliyor!” dedi. Hz. Hüseyin Zeyneb’in sesi ile uyanmıştı. Gözlerinden yaş akıyordu; “Telaşlanma Zeynep” dedi, sonra sözüne şöyle devam etti: “Zeynep! Biraz önce rüyamda dedem Resulullah’ı gördüm. Bana dedi ki: Hüseyin buluşmamıza az kaldı. Yakında bize kavuşacaksın!” Hz. Zeynep bu sözleri duyunca ağlamaya başladı. Hz. Hüseyin dedi ki: “Kardeşim! feryad-figan bize yakışmaz, Rahman olan Allah’ın takdiri ne ise o bize kavuşacak ve bize düşen ona sabretmek olacaktır.”
Hz. Hüseyin: “Demek olan olacaktır. Keşke Ömer bu gece onları bize saldırtmasa da biz bu son gece Rabbimize dua etsek, aileme vasiyet etsem, böylece Rabbime yürüsem” dedi.
“Ey Ehlim, ailem, yeğenleri, akrabalarım ve ey dostlarım! Bu azgın kavim yarın bize saldıracaklar. Onların işi sadece benimledir. Gelin bu geceyi vesile kılın ve çekip gidin. Beni onlarla baş başa bırakın. Böylelikle hiç değilse siz canlarınızı kurtarın.” İmam Zeynelabidin diyor ki: “Babam sözlerini bitirmişti ki, Dahhak b. Abdullah ve Malik b.Nadir gelip, çoluk çocuklarını ve üzerlerindeki borçları ileri sürerek dönme arzularını söylediler. Babam onlara dedi ki: ‘Üzerinde borç olan yanımda çarpışmasın!’ Ve onları geri gönderdi. Gecenin karanlığında da bazıları da sessizce Hz. Hüseyin’i terk edip, gitti.
Zeynelabidin anlatmaya devam ediyor: Hz. Hüseyin daha sonra amcası Cafer’in çocuklarına döndü, daha bir şey demeden Cafer’in oğulları ayağa kalktı ve dediler ki: “Ey Hüseyin! Biz senden sonra bu dünyada kalıp ne yapacağız. Allah sensiz bir dünyayı bize hiç nasip etmesin! Vallahi kalacağız senin yanında ve seninle birlikte öleceğiz bu ihanet toprağında!”
Hz. Hüseyin onların bu samimi sözlerinden çok duygulandı. Sonra diğer amcası Akil’in çocuklarına döndü ve onlara dedi ki: “Ey Amcamın oğulları! Sizin abiniz Müslim zaten bu uğurda şehit oldu. Bari siz geri dönün, ben size izin verdim. Sizden bir kurban yeter o da Müslim oldu, siz şimdi gidip canınızı kurtarın!” Akil’in oğulları ayağa kaktılar ve dediler ki: “Ey Hüseyin! Biz seni burada düşmanın önünde bırakıp hangi yüzle evlerimize döneceğiz. Sen ki bizim en hayırlımız iken biz nasıl seninle ok atmayacağız, kılıç sallamayacağız. Vallahi! Kanımız son damlasına kadar seninle beraber bu meydanda savaşacağız.”
Hz. Hüseyin’in sabah banyo yapıp, temizlenmesi…
Hz. Hüseyin yanındaki 72 insanı, sadece bu kadar, 72 insanı savaş haline getirdi. Züheyr b. Kayn’ı sağ kola, Habib b. Muzahir’i sol kola yerleştirdi. Kendi tam ortada ve en önde durdu. Sancağı ise kardeşi Abbas’a verdi.
Karşı tarafta da 4000 kişilik bir ordu vardı. Ömer b. Sa’d ise bu ordusunu 9 kola ayırmış, her bir kolun başında bir büyük kabilenin reisini geçirmişti. Mezhic, Esed, Rebia, Kinde, Temim, Hemedan…
Hz. Hüseyin daha sonra atını Kufe ordunun üzerine doğru sürdü. Sesini onlara duyuracak bir yere geldiğinde onlara hitaben çok etkili bir konuşma yaptı. Konuşmasında dedi ki: “Ey İnsanlar! Sözlerimi iyice dinleyiniz. Bana düşen size nasihat etmektir.” Onlara bazı nasihatler verdikten sonra: “Siz bana mektup üzerine mektup gönderip beni davet ettiniz, bende geldim” dedi. Ama Kufeliler bunu inkâr ederek, mektup yazmadıklarını söylediler. Hz. Hüseyin, onların yazdıkları mektuplardan bir tomar savaş meydanına atarak sözlerini şöyle devam ettirdi. Bende size dedemin dediği gibi derim: “Benim velim, yardımcım ve sahibim, Kitabı indiren Allah’tır ve o bütün salihlere velilik O yapmaktadır.”
“Ey Kufeliler! Siz benim kim olduğumu unuttunuz mu? Benim nesebim ve soyum hakkında şüphelere mi düştünüz. Hele bir düşünüz beni öldürmeniz size nasıl helal olur. Ben iman ettiğiniz peygamberinizin kızı Fatıma’nın oğlu değil miyim? Ben Peygamberimize iman eden, onu ilk tasdik eden, hicret gecesi yatağına yatan Ali’nin oğlu değil miyim? Şehitlerin seyyidi, efendisi olan Hamza babamın amcası değil mi? Cennette çift kanatla gezen Cafer benim amcam değil mi? Dedem Resulullah: “Beni ve kardeşim Hasan’ı sevip, bunlar cennet gençlerinin efendileridir” dediği hadisi siz hiç duymadınız mı?”
Züheyr b. Kayn, Hz. Hüseyin’den izin alarak Kufe ordusuna doğru geldi ve onlara hitap etti. Dedi ki:
“Ey Allah’ın Kulları! Vallahi, Fatıma’nın oğlu sevgi ve yardımı, Sümeyye’nin oğlundan (Ubeydullah’ın annesi) daha fazla hak ediyor. Eğer Ehli Beyt’e yardım etmeyecek iseniz, bari onlara karşı kılıç kullanma cürümünü işlemeyin. Yemin ederim ki, bu yanlışa düşerseniz bir daha iflah olmazsınız.” Züheyr daha sözünü bitirmemişti ki, Şimr b. Zilcevşen ona susturmak maksadı ile bir ok attı ve dedi ki: “Sus! Artık, bize vaaz vermeyi bırak. Bir buraya Hüseyin’in ve
senin vaazlarını dinlemeye gelmedik!” Züheyr dedi ki: “Ey Allah’ın düşmanı! Zaten ben seninle konuşmuyorum. Sen konuşulacak bir adam değilsin. Vallahi
Hür dedi ki: “Cennet ve cehennem arasında gidip geliyorum, ya sizin yanınızda kalıp cehenneme gideceğim, ya Hüseyin’in yanına gidip cennete yürüyeceğim.”
“Demek adın Hür’dür. Ananın taktığı isimle yaşa Hür! İnşallah dünyada da Hür olasın, ahirette Hür kalasın! Sen adına layık bir iş yaptın. Bundan sonra analar senin adını çocuklarına verecekler! Asıl özgürlüğün ne demek olduğunu sen onlara öğreteceksin”
Kerbala’nın en zor anları…
(3546)