Ehli Beyt’in Askeri Hasan el Askerî
Ehli Beyt’in Askeri Hasan el Askerî
Ehli Beyt Mektebi Derslerinde bu hafta Muhammed Emin Yıldırım Hocamız, “Ehli Beyt’in Askeri Hasan el-Askerî” başlığında, o güzel silsilenin son halkasını, hayatı ve sözleri üzerinden anlattı. Hasan el-Askerî’nin sözlerine getirilen yorumlar bugünün dünyası için mühim mesajlar taşımaktaydı.
Dersten Cümleler
“Ey Genç/Delikanlı! Sana bir şeyler öğreteceğim, bunları hiç unutma! Allah’ın emir ve nehiylerini gözet ki, Allah da seni gözetsin. Allah’ın hakkına riayet et ki, O’nu (her daim) karşında bulasın. İstediğini sadece Allah’tan iste. Yardım dilediğin zaman da sadece O’ndan yardım dile. Kat’iyen bil ki, bütün insanlar toplanıp sana bir yardımda bulunmak isteseler, Allah’ın senin için yazdığının dışında bir yardımda bulunamazlar. Ve yine bütün insanlar sana zarar vermek için bir araya gelseler, Allah’ın senin aleyhine yazdığının ötesinde hiçbir şey yapamazlar. Zira artık kalemler kaldırılmış, sahifeler kurumuştur.” (Tirmizi, Kıyâmet, 59; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned I, 293.303.307)
“Yüzlerce sahabinin içerisinde neden Allah bu rüyayı Abdullah b. Zeyd’e ve Hz. Ömer’e nasip etmiştir Bunun hikmeti neydi?”
“Rüyayı gören Abdullah, onun sesi de çok güzel, başka sesi güzel olan sahabilerde var, Abdullah b. Mesud gibi, Abdullah b. Ümmü Mektum gibi, Übeyy b. Ka’b gibi, sesi çok gür olan sahabilerde var, Sabit b. Kays gibi, neden onlara değil de Arap olmayan Arapça harfleri tam çıkaramayan Habeşli Bilal’e bu ilk ezanı okutmuştur?”
Vallahi, bu sahabi efendilerimiz bizi adam edecekler.
İki sahabî efendimiz üzerinden meseleyi anlamak: Abdullah b. Ömer, Erkam b. Ebî’l-Erkam…
Efendimiz’de demiş ki: ” Abdullah ne güzel bir adamdır; ahh bir de gece namazı kılsa!”
Bu rivayeti anlatan gerek İmam Nafi, gerek Abdullah b. Ömer’in oğlu Salim diyor ki: “O günden sonra
Abdullah bir daha gece namazını bırakmadı ve gecelerini çok az uykuda geçirdi.”
“Evim evindir ya Resulullah!”
Ehli Beyt silsilesinin son halkalarından biri olan Hasan el-Askerî…
İmam Ali el-Hadi, yada diğer lakabı ile Ali en-Naki’nin oğludur.
Onun annesi de birçok Ehli Beyt imamının annesi gibi cariye bir hanımdır. Adının Hadise veya Susan olduğu rivayet edilir.
İmam Hasan b. Ali’nin doğum tarihi Hicri 232, Miladi 846’dır. O doğduğu zaman babası İmam Ali el-Hadi 18 yaşlarında idi.
Bazı kaynaklar İmam Hasan el-Askeri’nin Samarra’da doğduğunu söyleseler de bu doğru değildir. Onun Medine’de doğduğu yönündeki rivayetler daha isabetlidir.
Babası Hicri 254’de Samarra’da vefat ettiğinde İmam Hasan el-Askerî, 22 yaşlarında genç bir delikanlıdır.
Lakapları:
Samit, Zekî, Refik ve babasının lakapları olan Hadi ve Naki denmiştir. Yine ona bizim Ehli Sünnet kaynaklarında çokça kullanılan Halis lakabı da verilmiştir. Hasan-ı Halis, ihlâs abidesi Hasan anlamında, onun ihsan ve ihlâs şuuru bu lakaplarla anılmıştır.
Sıkıntılara rağmen elde ettiği ilmi seviye…
Ebu Haşim Caferî isimli ravi naklediyor diyor ki: “Adamın biri İmam’a (a.s): “Neden kadın mirastan bir hisse alırken, erkek ise iki hisse alıyor, bu adalete sığar mı, haksızlık değil mi? Kaldı ki kadın zayıf, erkek güçlüdür. Kadına daha fazla verilmesi adaletin sağlanması için daha doğru olmaz mı” diye sordu.
Babasının cenazesindeki olgun tavrı…
İmam Ali el-Hadi’nin şehadetinden sonra 22 yaşlarında Ehli Beyt’in İmamı olan Hasan el-Askerî, o günden sonra sadece 6 yıl yaşayacak ve Hicri 260’ta o da çok büyük ihtimalle zehirlenerek şehit edilecekti.
Bu 6 yıllık süreç Abbasi tarihinin en kanlı ve sıkıntılı iktidar mücadelelerinin verildiği bir dönemdi. Her ne kadar bu dönemde Ehli Beyt sükûnet tavrı içerisinde olmasına rağmen, her gelen, potansiyel suçlu gibi Ehli Beyt’i hedef tahtasına koyuyor ve onlara baskılar uyguluyorlardı.
Mut’az Billah’ın arkasından tahta Mühtedi Billâh geçmişti. Bu zat hakkında tarih kitaplarımızda biraz ihtilaflı bilgiler vardır.
Hicri 260 yılında, 28 yaşlarında iken hastalanacak, halifenin evine gönderdiği doktor tarafından zehirlenerek şehit edilecek ve hemen babasının yanına Samerra’daki evlerinin bahçesine defnedilecekti.
Söz insanın aynasıdır.
1- Kalpler şen olduğu zaman onları ilim ve hikmet ile doldurun; kederli olduğu zaman ise, onları kendi hâllerine bırakın.
“İnsanlara akıllarının nispetinden konuşun.”
“İnsanların seviyelerine inin!”
Zeyd b. Sabit: “Resulullah bazen bizim meclislerimize dâhil olur, biz ne konuşuyorsak o da bizimle aynı meseleyi konuşurdu.”
“Her makamın bir makali vardır.”
2- Bütün kötülükler bir evde toplanmıştır; o evin anahtarı ise yalandır.
“Safvân bin Süleym (ra) rivayeti…
“Ey Allah’ın Resulü! Mü’min korkak olur mu?” “Evet, olabilir” buyurdu. Dedim ki: “Peki, mü’min cimri olur mu?” “Evet, olabilir” buyurdu. Peki, dedim:“Mü’min yalancı olabilir mi?” “Hayır, asla!” buyurdu ve dedi ki: “Çünkü yalanla iman aynı kalpte bulunmaz.”
3- Bir zaman gelir ki, insanlar güler yüzlü ama siyah kalpli olurlar; Peygamber’in sünnetlerini bidat, bidatleri ise sünnet sayarlar; mümin onların yanlarında hakir, münafık ise saygılı olur; onlara hükmedenler cahil ve zalim olur; âlimleri ise zalimlerin kapılarında yer alır.”
4- Her kim Müslüman kardeşine gizli olarak nasihatte bulunursa, onu yüceltmiş olur. Her kim de ona açıktan ve başkalarının yanında nasihat ederse, onu alçaltmış olur. Başkalarında beğenmediğin şeylerden kaçınman ise kendini terbiye etmen için yeterli olur.
5-İyilerin iyileri sevmesi, iyiler için sevaptır; facirlerin iyileri sevmesi, iyiler için bir üstünlüktür; facirlerin iyilere düşmanlığı, iyilere ziynettir; iyilerin facirlere düşmanlığı ise facirler için bir aşağılanmadır.”
Dört farklı tutum:
Birincisi: İyilerin iyileri sevmesi…
İkincisi: Facirlerin iyileri sevmesi…
Üçüncüsü: Facirlerin iyilere düşmanlığı…
Dördüncüsü: İyilerin facirlere düşmanlığı…
İyilerin facirleri sevmesi mümkün mü?
Birincisi: İyilerin iyileri sevmesi…
Muaz b. Cebel rivayeti: “Cennette nurdan minberler üzerinde oturan yüzleri pırıl pırıl parlayan kimseler vardır ki, onlar peygamberleri ve şehitleri kendilerine imrendirirler.”
İkincisi: Facirlerin iyileri sevmesi…
“Fazilet odur ki; düşmanlar dahi onu tasdik etsin!”
Üçüncüsü: Facirlerin iyilere düşmanlığı…
Dördüncüsü: İyilerin facirlere düşmanlığı…
(3160)