Kur’an’ın Sadığı: Ka’b b. Mâlik | Ankara Üniversiteler Platformu
Siyer Vakfı’nın Kur’an Yılı projesi kapsamında gerçekleştirdiği programlardan biri olan Vahyin Yetiştirdiği Gençler programının 6.sı Ankara’da gerçekleştirildi. Ümmetin birlik ve beraberlik hasretinin çekildiği bu günlerde 7 farklı üniversiteden 22 öğrenci topluluğunun bir araya gelerek “Ankara’da Üniversiteli Gençler Sahabe’nin Rehberliğinde Buluşuyor” başlığıyla organize ettiği programa katılım oldukça yoğundu.
Kur’an’ı Kerim tilavetiyle başlayan programda 22 öğrenci topluluğu adına yapılan açılış ve selamlama konuşmasının ardından Muhammed Emin Yıldırım Hocamız sahneye davet edildi.
Vahdeti Gençler Gerçekleştirecek!
Konuşmasına başlarken “Ey Resulullah’ın vasiyetleri, İslam’dan başka sevdası olmayan, derdi ümmet olan bu çağın gençleri” diyerek gençlere seslenen Muhammed Emin Yıldırım Hocamız, bugün ümmetin yaşadığı sıkıntının düşmanın gücünden değil dostların zafiyetinden kaynaklandığını belirtti ve “Vahdeti gerçekleştirecek olan hocalar değil sizlersiniz. Vahdet bu ümmete bir avuç gencin eliyle gelecek. Allah o gençler olarak sizi seçsin. Herkes başka kapıların adamı olsun ama siz Allah’ın kapısının adamı olun.” Dedi.
Kur’an’ın Sadığı
Kur’an’ın Sadığı başlığında Kâ’b b. Mâlik’i (ra) anlatan Muhammed Emin Yıldırım Hocamız sadakat kavramını açarak sadakatin sadece doğru söylemek olmadığını, Allah’a verdiği söze sonuna kadar sadık kalmak, Allah ne istediyse gücünün yettiğince, zoruna gitse bile itaat edebilmek, Allah’ın günah olarak saydığı her şeye düşman olmak, Allah’ın dostlarına dost düşmanına düşman olmak ve zalimlerden başka hiç kimseye düşmanlık beslemeyen gibi anlamları da ihtiva ettiğini belirtti.
Kâ’b b. Mâlik’in (ra) miladi 598’de doğduğunu, genç yaşlarına rağmen okuduğu şiirlerin dillere dolaşarak çevresinden itibar gören biri olduğunu söyleyen Muhammed Emin Yıldırım Hocamız, onun Es’ad b. Zürâre’nin (ra) vesilesiyle iman ile tanışmasını anlattı.
Es’ad b. Zürâre’nin (ra)10 bin nüfuslu Yesrib’e sadece 6 mümin genç olarak geldiklerini, buna rağmen kapı kapı dolaşarak, bıkmadan, usanmadan imanı anlattıklarını ve bir avuç mümin iken avuçlara sığmayan bir mümin topluluk olduklarını özellikle vurgulayan Hocamız salonu dolduran öğrenci gençlere şunları söyledi:
“Bir genç 4 yıl üniversite okur da nasıl arkasında namaza başlattığı, tesettürü sevdirdiği, sahabeyle tanıştırdığı 4 tane salih amel bırakmadan gidebilir. Derdimiz Mus’ab’ı konuşmak değil Mus’ablaşmak ise arkamızda böyle bir bakiye bırakarak gitmek zorundayız. Eğer yapamazsak biz sadece bu işin dedikodusunu yapıyoruz demektir.”
İman eden Kâ’b b. Mâlik’in (ra) ikinci akabe biatında bulunarak Efendimiz’e (sas) biat edişini anlatan Hocamız Efendimiz’in (sas) Medine’ye hicretinin arkasından Zübeyr b. Avvam (ra) ile onu kardeş kıldığına değindi.
Efendimiz (sas) ile Uhud gazvesinde yaşadıkları bir hatırayı dinleyicilerle paylaşan Muhammed Emin Yıldırım Hocamız, Kâ’b b. Mâlik’in (ra) hayatında büyük bir imtihan olarak yer edinen Tebük gazvesine katılmayışını ayrıntılı bir şekilde anlattı.
Tebük gazvesi için hazırlık emri verildiğinde Kâ’b b. Mâlik’in (ra) o günlerde hiç olmadığı kadar maddi olarak durumunun iyi olduğunu söyleyen Hocamız, onun nasıl olsa onlara yetişirim diyerek sefere çıkmayı ihmal ettiğini, erteleye erteleye artık orduya yetişemeyecek bir duruma gelerek gitmekten vazgeçmesini anlattı.
Mescid-i Nebevi’de sadece yaşlı ve zayıf müminlerin, Medine sokaklarında ise münafıkların kaldığını görünce pişman olan Kâ’b b. Mâlik (ra) Allah Resulü (sas) seferden dönünce ne yapacağının endişesi ile çaresiz ordunun dönmesini bekliyor.
Efendimiz’in (sas) sefer dönüşü mescide gelip iki rekât şükür namazı kılmasının ardından, cemaate dönerek onların sıkıntıları dinlemeye başladığını söyleyen Hocamız şöyle devam etti: “O zamanda sayılarının 80’i bulduğu söylenen münafıklar sıraya girer ve sefer için bahaneler sunar. Allah Resulü (sas) de tamam, Allah seni affetsin diyerek gönderir onları. Sıra Kâ’b b. Mâlik’e (ra) gelir. Kâ’b b. Mâlik (ra) Efendimiz’e dilinin de maharetiyle bir bahane sunmak veya doğruları söylemek arasında gidip gelmektedir. Allah Resulü’ne (sas) selam verir. Efendimiz (sas) acı acı alır selamını ve “Kâb der, sen neden seferden geri kaldın? Hani sen sefere katılmak için güçlü bir deve de almıştın?”. Kâ’b b. Mâlik (ra) “Ya Resulullah biliyorsun ki sözü iyi kullanan birisiyim. Biraz önce sana söylenenler gibi bir bahane sunabilirdim sana ama Allah biliyor ya benim hiçbir bahanem yok. Vallahi beni seferden alıkoyacak hiçbir şey yoktu, ben ihmalkârlığımdan dolayı seferden geri kaldım.” Diyince Allah Resulü (sas) “Kalk git ve bekle. Allah senin hakkında nasıl hüküm verecekse sen onu yapacaksın” dedi.
Kâb b. Mâlik (ra) ile birlikte iki sahabenin daha aynı durumda olduğunu söyleyen Muhammed Emin Yıldırım Hocamız, Efendimiz’in (sas) bir namaz sonrası bu üç isimle kimsenin konuşmamasına hükmettiğini ve bu hükümden sonra en yakınlarının dahi onlarla 40 gün boyunca konuşmadığını anlattı.
Bu sıkıntılı dönem içinde alışveriş için pazara çıkan Kâb b. Mâlik’in (ra) kimsenin ona mal satmadığı bir sırada yabancı bir tüccarın, çok büyük bir devlet olan Gassan’ın melikinden ona bir mektup getirişine değinen Hocamız, Kâb b. Mâlik’i (ra) tanıyan ve durumdan haberdar olan Gassan melikinin mektup ile ona itibar ederek devletine davet etmesi üzerine Kâb b. Mâlik’in (ra) mektubu hemen ateşe verişini bizlere aktardı.
Adeta sosyal bir tecrit altında geçen 40 günün ardından Kâb b. Mâlik’e Allah Resulü’nden bir haber daha gelecek ve ondan hanımından ayrı yaşamasını isteyecek Kâb b. Mâlik (ra) “Resulullah değil ayrı yaşamamı eğer onu boşamamı istiyorsa boşarım” diyecektir ve on gün boyunca bu durum bu şekilde sürecek.
Kâb b. Mâlik’in yaşadığı bu imtihanın 50 gün sürdüğünü ve bir sabah namazı sonrası Resulullah’dan affolunduğuna dair müjdeyi aldığını belirten Hocamız, onun üstündeki elbiseyi müjdeciye hediye edip amcasının oğlu Ebû Katâde’den aldığı bir elbiseyle mescide koşuşunu bize resmederek Resulullah’ın huzurunda aralarında geçen şu konuşmayı bizlere aktardı:
“Kâb b. Mâlik (ra), Ya Resulullah bu tövbenin kabulü senden mi yoksa Rabbim’den mi diye soruyor. Efendimiz (sas) ona gelen ayetleri okuyarak müjdeyi verince “Şahid ol y Resulullah! Bütün malımı Allah yolunda infak ediyorum” diyor. Efendimiz’in (sas) “Hayır, aileni fakir bırakma, malının bir miktarını kendi yanında tut.” Demesi üzerine “O halde Hayber’den gelen ganimet payımı yanımda tutuyor gerisini infak ediyorum” diyor ve Efendimiz (sas) kabul ediyor. Bütün bu yaşananların üzerine Kâb b. Mâlik (ra) şunu diyecek: “Ya Resulullah, ben sadece doğrulukla kurtuldum.”
Miladi 670’de vefat eden Kâb b. Mâlik’in (ra) o günden sonra Kur’an’ın Sadığı olduğunu söyleyen Hocamız, Kur’an’a nasıl sadakat gösterilir onun hayatından örneklerle dinleyicilere açıkladı.
Kur’an’ın sadığı olmanın en önemli özelliklerinden bir tanesinin Resulullah’ın söylediği her söze koşulsuz uymak olduğunu belirten Muhammed Emin Yıldırım Hocamız, Kâb b. Mâlik’in (ra) bu husustaki duruşunu Buhari’de geçen bir örnek ile anlattı: “Kâb b. Mâlik birisiyle ticaret yapmış ve alacağını istiyor, alamıyor ve aralarında bir tartışma oluyor. Tartışmayı duyan Allah Resulü (sas) o anda hücresinin penceresini açıyor “Ya Kâb!” diyor ve yarısını alma gibi bir işaret yapıyor. Kâb, “Lebbeyk Ya Resulullah!” diyor ve yarısını bağışlıyor. O bir el işaretini görüp ittiba ediyor, bize ise onlarca hadis okunmasına rağmen bir kulağımızdan giriyor bir kulağımızdan çıkıyor.”
Salonu dolduran gençlerle Kâb b. Mâlik’in (ra) 14 asır önce Hayber’e giden gençleri anlattığı şiiri paylaşan Hocamız “Allah (cc) 21. asırda da bize Hayberler yaşatacak ve o Hayber’e yürüyecek olan mücahidler de sizlersiniz” diyerek Kâb b. Mâlik’in (ra) yazdığı bu şiiri onlara yazılmış gibi dinlemelerini istedi.
Muhammed Emin Yıldırım Hocamız son olarak, Kâb b. Mâlik’in (ra) rivayet ettiği 80 tane hadisten bir tanesini ve “Ey iman edenler! Allah’tan hakkıyla korkun ve sadıklarla beraber olun.” Ayetini paylaştı ve “Sadık kalmak sadık olmaktan, sadık olarak ölmek ise sadık kalmaktan daha zordur. Eğer sadıklarla beraber olursanız sadakati devam ettirebilirsiniz. Etrafınıza sadıkları doldurun. Sadık dost cennet vesilesidir. Önce biz sadık olalım sonra da sadıklara dost olalım.” Diyerek konuşmasını nihayete erdirdi.
(820)