Gizlenenleri Açığa Çıkaran Kıssa (Bakara Kıssası) | Muhammed Emin Yıldırım | 4K
Siret-i Enbiyâ derslerimizin bu haftaki konusu Bakara Kıssası idi. Muhammed Emin Yıldırım hocamız, “Gizlenenleri Açığa Çıkaran Kıssa” başlığı altında bu kıssanın tarihi zeminini, anlatılma üslubunu, yine anlatılma gerekçelerini ve tabi ki bize bakan yönlerini anlattı. Hocamız, İsrâiloğulları’nın Allah ile peygamber ile kendilerine gönderilen din ve şeriat ile nasıl yanlış bir bağ kurduklarını ve bunların Ümmet-i Muhammed’e neler söylemek istediğini çok önemli mesaj ve vurgularla bizimle paylaştı.
Dersten Cümleler
Mescid-i Aksa’nın içerisinde bulunan Kıble Mescidi’nin üzerinden dumanlar yükseliyor. 21 Ağustos 1969 sabahı Kudüs’ten gelen bir haber, dünya çapında milyonlarca Müslümanı hüzne ve öfkeye boğmuştu.
Olayın üzerinden bir ay geçtikten sonra, İslâm dünyasının devlet ve hükümet başkanları, Suudi Arabistan Kralı Faysal bin Abdülaziz’in çağrısıyla Fas’ın başkenti Rabat’ta bir araya geldi. Olaydan ancak bir ay sonra 22-25 Eylül 1969’da toplanan İslâm Zirve Konferansı’na Türkiye Cumhuriyeti de davet edilmişti. Ancak bu durum, ülke içinde siyasî krize dönüştü. Türkiye’deki o günkü yönetim bu oluşumun içerisinde yer almak istemedi. Sonra Dışişleri bakanını toplantıya gönderdi.
Nihayetinde Rabat zirvesinde alınan çok sayıda karar arasında en mühimi, bütün Müslüman ülkeleri aynı çatı altında buluşturan İslâm Konferansı Örgütü’nün (2011’den sonraki yeni adıyla İslâm İşbirliği Teşkilatı/İİT) kurulması oldu.
Bu teşkilat; 1969’dan bu tarafa tam 54 senedir; Kudüs’ün, Mescid-i Aksa’nın, Filistin’in kurtulması için ne yaptı? Çok şey yaptı; yaptıkları şeyi 5 ifade de özetleyelim:
Kınadılar.
Şiddetle kınadılar.
Daha sert bir şekilde kınadılar.
Çok çok şiddetle kınadılar.
En son kınamaya bile mecali kalmadılar.
Gazze işgal altında da Mekke, Medine, Kahire, Şam, özgür mü? Vallahi şu an dünyanın en özgür ülkesi Gazze’dir.
Çemberleri kırmak, ufuklarımızı peygamberlerin ufkuna yaslamak için bir gayret içerisindeyiz.
Hz. Mûsâ, Milâttan önce 13.yüzyılda yaşadı. Kur’ân’ın nazil olması ile Hz. Mûsâ arasında takriben 2800 sene var. Bizimle Kur’ân’ın nazili arasında ise yaklaşık 1400 sene var.
Şimdi Kur’ân, kendinden 2800 sene önce olan bir cinayeti neden 7 âyet ile anlatsın?
Anlattığı bu olay ne kadar önemli bir olay ki Kur’ân en uzun sûresi olan Bakara sûresine bu olayda geçen “Bakara” isim olsun?
Nasıl önemli bir olay ki 1400 senedir, belki 1400 milyar defa bu kıssa okunmuş olsun ve buradan dersler alınmış olsun?
Bakara sûresi tam 2,5 cüzdür; 286 ayettir ve tam 49 sayfadır. 6121 kelime, 25,500 harften oluşmaktadır. İçerisinde onlarca kıssa anlatılır. Münafıklar meseli, Âdem-İblis kıssası, Hz. İbrâhim ile alakalı kıssalar, Beni İsrâil’in başka kıssaları, Üzeyr (as) kıssası, Hz. Dâvûd’un kıssası, Talût-Câlût kıssası ve daha neler, neler…
Kur’ân-ı Kerim’in 7 sûresi hayvan veya böcek isimlerinden geliyor. Bunlar:
- Bakara: İnek
- En’âm: Deve, sığır gibi eti yenen hayvanlar
- Nahl: Bal arısı
- Neml: Karınca
- Ankebût: Örümcek
- Âdiyât: Koşan atlar
- Fil: Fil
Kur’ân hem edebî, hem ebedî, hem edepli bir kitaptır.
Kur’ân edebî bir kitap olduğu için en zor olan meseleleri en kolay bir şekilde anlatır. Bir sivrisineği bile örnek vermekten çekinmez. Bunu yaparken;
- Tevazusunu ortaya koyar.
- İnsanların basit gördüğü nice şeye dikkat çeker.
- Normal şeyler üzerinden nice önemli meselenin anlatılabileceğine nazarları yoğunlaştırır.
- Allah’ın kelamında basit şeylerin nasıl değer kazandığını gösterir.
- Zerreden kürreye her şeyin bir âyet olduğu hakikatini belletir.
Kur’ân, kendinden 2800 sene önce olan bir cinayeti hem de İsrâiloğulları’nın içerisinde işlenen bir cinayeti neden 7 âyet ile bize anlatsın?
وَاللّٰهُ مُخْرِجٌ مَا كُنْتُمْ تَكْتُمُونَۚ
“Gizlediklerinizi açığa çıkarmak için Allah bu olayı size yaşattı.” (Bakara 2/72)
وَيُر۪يكُمْ اٰيَاتِه۪ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
“Aklınızı kullanasınız diye/düşünesiniz diye size âyetlerini böyle gösterir.” (Bakara 2/73)
Demek ki bu kıssanın anlatılmasının temelde iki sebebi varmış;
1- Gizlenenleri açığa çıkarmak
2- Üzerinde tefekkür edip dersler çıkarmak
Neler gizliyorlarmış?
1- Tevhid bilincinin kalplerine yerleşmediğini
2- Nübüvvet kurumunun hayatlarını şekillendirmediğini
3- Buzağı sevgisinden halen kurtulmadıklarını
4- Din ve şeriat ile sağlıklı ve selim bir bağ kurmadıklarını
5- İşledikleri cinayetin asıl katilini gizleme çabalarını
Üzerinde tefekkür edip dersler çıkarmak… Bu kıssanın bize verdiği en büyük derslerin şunlar olduğunu söyleyebiliriz:
1- Allah’a ve Peygamberine din öğretmeye kalkmayın!
2- Gündem saptırarak sorumluluklarınızı yerine getirmemek için bahaneler üretmeyin!
3- Gereksiz detaylara girerek üzerinize yapılamayacak külfetler yüklemeyin!
4- Dinin sizden istediklerini kayıtsız ve şartsız yerine getirin!
5- Allah’ın her şeye kadir olduğunu unutmadan bir hayat yaşamaya gayret edin!
فَقُلْنَا اضْرِبُوهُ بِبَعْضِهَاۜ كَذٰلِكَ يُحْيِ اللّٰهُ الْمَوْتٰى
“Sonra “(kesilen ineğin) bir parçasıyla ölüye vurun” dedik. Böylece Allah ölüleri diriltir.” (Bakara 2/73)
Bakara sûresinde ölüleri diriltmesi ile alakalı bu kıssa ile beraber 5 kıssa anlatılır. Hangi kıssalar bunlar?
Bakara 55-56’da; İsrâiloğulları’nın ölümden sonra diriltilmeleri
Bakara 67-73’de; Bakara kıssası
Bakara 243’de; Önceki ümmetlerden birilerinin ölümden sonra diriltilmeleri
Bakara 259’da; Üzeyr kıssası
Bakara 260’da; Hz. İbrâhim’in 4 kuş kıssası
Gaybe iman, ölmüş kalpleri diriltir. Öyleyse kalplerinizin dirilmesini istiyorsanız, haydi öyleyse gaybe iman meselesini iyice tesis edin.
وَاِذْ قَالَ مُوسٰى لِقَوْمِه۪ٓ اِنَّ اللّٰهَ يَأْمُرُكُمْ اَنْ تَذْبَحُوا بَقَرَةًۜ قَالُٓوا اَتَتَّخِذُنَا هُزُوًاۜ قَالَ اَعُوذُ بِاللّٰهِ اَنْ اَكُونَ مِنَ الْجَاهِل۪ينَ
“Bir zaman Mûsâ kavmine, “Allah size bir inek kesmenizi emrediyor” demiş; onlar da “Bizimle alay mı ediyorsun!” demişlerdi. Mûsâ, “Cahillerden olmaktan Allah’a sığınırım!” dedi.” (Bakara 2/67)
Olayın detaylarını biz tefsirlerimizden okuyoruz. En geniş anlatımı bize Taberî (ö. 310/923), Süddi’den nakille şöyle anlatır: “İsrailoğulları arasında serveti bol ve bir de kızı olan bir adam vardı. Bu adamın erkek kardeşinin fakir bir oğlu vardı, yani bir yeğeni vardı. Gelip amcasından kızını istedi. Adam kızını ona vermedi. Genç adam kızdı ve “vallahi ben amcamı öldüreceğim, malını alacağım ve kızıyla da evleneceğim, ayrıca diyetini de alıp yiyeceğim.” diye yemin etti. Bu genç bir gün amcasına gidip, “Amca taşradan tüccarlar geldi. Haydi, beraber gidelim de o tüccarlardan bana mal al. Belki o malları satar da kar ederim. Çünkü onlar seni görünce bana kolaylıkla mal verirler.” dedi. Amcasıyla beraber geceleyin yola çıktılar. Genç yeğen yolda karanlıktan istifade ederek amcasını öldürdü ve evine döndü. Sabah olunca da amcasını arıyormuş gibi yaparak onun evine gitti. Halkın amcasının cesedinin başında toplandığını gördü ve şöyle dedi: “Amcamı siz öldürdünüz, bana diyetini vereceksiniz.” Sonra kendini parçalarcasına ağlamaya başladı. Ardından bu genç orada bulunanları Hz. Mûsâ’ya şikâyet etti. Hz. Mûsâ da onların diyet ödemelerine hükmetti. Onlar da: “Ey Allah’ın peygamberi, Rabbine dua et de bu gence katilin kim olduğunu bildirsin, o da cinayeti işleyeni suçlasın. Allah’a yemin olsun ki onun diyeti bizim için kolay bir şeydir. Fakat biz böyle bir cinayeti işlemekle itham edilmekten utanıyoruz.” dediler. Hz. Mûsâ da onlara: “Allah size bir inek kesmenizi emrediyor.” dedi. (Taberî, Câmi‘u’l-beyân 2/78, 79)
“Mûsâ, “Cahillerden olmaktan Allah’a sığınırım!” dedi.” (Bakara 2/67)
وَاِذْ قَالَ مُوسٰى لِقَوْمِه۪ٓ اِنَّ اللّٰهَ يَأْمُرُكُمْ اَنْ تَذْبَحُوا بَقَرَةًۜ
“Bir zaman Mûsâ kavmine, “Allah size bir inek kesmenizi emrediyor” demişti.”
“Bakara”; “el-Bakara” değil, yani bilinen bir inek değil, sıradan her hangi bir inek…
قَالُوا ادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّنْ لَنَا مَا هِيَۜ قَالَ اِنَّهُ يَقُولُ اِنَّهَا بَقَرَةٌ لَا فَارِضٌ وَلَا بِكْرٌۜ عَوَانٌ بَيْنَ ذٰلِكَۜ فَافْعَلُوا مَا تُؤْمَرُونَ
“Bizim adımıza Rabb’ine dua et de onun nasıl olduğunu bize açıklasın” dediler. Mûsâ dedi ki: “Allah şöyle buyuruyor: ‘O, yaşlı da değil düve (genç) de değil; ikisinin arası bir inek olacak.’ Haydi, size emredileni yapın.” (Bakara 2/68)
قَالُوا ادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّنْ لَنَا مَا لَوْنُهَاۜ قَالَ اِنَّهُ يَقُولُ اِنَّهَا بَقَرَةٌ صَفْرَٓاءُۙ فَاقِعٌ لَوْنُهَا تَسُرُّ النَّاظِر۪ينَ
“Bizim için Rabb’ine dua et de renginin nasıl olacağını bize açıklasın” dediler. Mûsâ, “O buyuruyor ki: “Rengi parlak sarı (sapsarı), bakanların içini açan bir inek olacak” dedi. (Bakara 2/69)
Eski Mısır’da hem boğalar hem de inekler kutsal olup, İsis ineği, Osiris ise boğayı temsil ederdi. Boğaların Tahıl Tanrısı Osiris’in bedenleşmiş şekilleri olduğuna veya çoban bir halkın, taptığı kutsal sığırların soyundan geldiğine inanılırdı.
وَاُشْرِبُوا ف۪ي قُلُوبِهِمُ الْعِجْلَ
“Onlara buzağı sevgisi içirildi!” (Bakara 2/93)
قَالُوا ادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّنْ لَنَا مَا هِيَۙ اِنَّ الْبَقَرَ تَشَابَهَ عَلَيْنَاۜ وَاِنَّٓا اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَمُهْتَدُونَ
“Rabb’ine bizim adımıza yalvar da, mahiyetini bize bildirsin, çünkü inekler; bizce, birbirine benzemektedir. Allah dilerse biz şüphesiz doğruyu bulmuş oluruz” dediler.” (Bakara 2/70)
قَالَ اِنَّهُ يَقُولُ اِنَّهَا بَقَرَةٌ لَا ذَلُولٌ تُث۪يرُ الْاَرْضَ وَلَا تَسْقِي الْحَرْثَۚ مُسَلَّمَةٌ لَا شِيَةَ ف۪يهَاۜ قَالُوا الْـٰٔنَ جِئْتَ بِالْحَقِّۜ فَذَبَحُوهَا وَمَا كَادُوا يَفْعَلُونَ۟
“Mûsâ şöyle dedi: “Rabbim diyor ki; o, çift sürmek, ekin sulamak için boyunduruğa vurulmamış, kusursuz, hiç alacası olmayan bir inektir.” Onlar, “İşte, şimdi tam doğrusunu bildirdin” dediler. Nihayet o ineği kestiler. Neredeyse bunu yapmayacaklardı.” (Bakara 2/71)
وَاِذْ قَتَلْتُمْ نَفْسًا فَادّٰرَءْتُمْ ف۪يهَاۜ وَاللّٰهُ مُخْرِجٌ مَا كُنْتُمْ تَكْتُمُونَۚ
“Hani siz bir adam öldürmüştünüz de bu hususta birbirinize düşmüştünüz. Hâlbuki Allah gizlediklerinizi açığa çıkaracaktı.” (Bakara 2/72)
فَقُلْنَا اضْرِبُوهُ بِبَعْضِهَاۜ كَذٰلِكَ يُحْيِ اللّٰهُ الْمَوْتٰى وَيُر۪يكُمْ اٰيَاتِه۪ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
“İneğin bir parçası ile öldürülene vurun” dedik. (Denileni yaptılar ve ölü dirildi.) İşte, Allah ölüleri böyle diriltir, düşünesiniz diye âyetlerini de size böyle gösterir.” (Bakara 2/73)
ثُمَّ قَسَتْ قُلُوبُكُمْ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ فَهِيَ كَالْحِجَارَةِ اَوْ اَشَدُّ قَسْوَةًۜ وَاِنَّ مِنَ الْحِجَارَةِ لَمَا يَتَفَجَّرُ مِنْهُ الْاَنْهَارُۜ وَاِنَّ مِنْهَا لَمَا يَشَّقَّقُ فَيَخْرُجُ مِنْهُ الْمَٓاءُۜ وَاِنَّ مِنْهَا لَمَا يَهْبِطُ مِنْ خَشْيَةِ اللّٰهِۜ وَمَا اللّٰهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ
“Sonra bunun ardından kalpleriniz yine katılaştı; taş gibi, hatta daha katı oldu. Çünkü taş vardır ki, içinden ırmaklar fışkırır. Taş vardır ki yarılır da içinden sular çıkar. Taş da vardır ki, Allah korkusuyla (yerinden kopup) düşer. Allah, yaptıklarınızdan hiçbir zaman habersiz değildir.” (Bakara 2/74)
Karşımızda duran ve Gazze’de taş üstünde taş bırakmadan her canlıyı öldürmeyi kendine iş edinmiş olan kalpleri taşlaşmış bir güruh var…
“Ehlü’l-Ğazze, Ehlü’l-İzze / Gazze halkı, izzetli bir halktır.”
Allah izin verirse haftaya Hz. Mûsâ ile Hz. Hızır kıssasını işleyeceğiz. Bu kıssa Kehf sûresi; 18/60-82 âyetleri arasında anlatılır.
Huneyn’den bir tablo…
“Resûlullah (sas) amcası Hz. Abbâs’a şöyle seslenmesini söyledi: “Ey Ensâr topluluğu! Ey Semüre ağacının sahipleri! Ey Bakara Sûresi’nin Ashabı!” Hz. Abbâs’da gür sesiyle seslendi. Müslümanlar, yavrusuna özlem duyan develer gibi, “Lebbeyk, lebbeyk!” (Buyur, emrindeyiz!) diyerek geri dönüp müşriklere hamle yaptılar.” (İbn Sa’d, Tabakat 2, 154)
Bu üç hitaptan ikisi Sahâbe’ye hastır. Ensâr onlar, Semüre ağacının sahipleri onlar… Ama Bakara sûresinin ashâbı hemen onlar, hem biz…
Efendimiz’in (sas) ifadesi ile “Kur’an’ın zirvesidir.”
“Bu sûrenin okunduğu eve şeytanlar giremez…”
“Kim bu sûreyi iyice anlar, ezberler ve gereğini yerine getirirse Müslümanlara emir olma hakkını kazanır.”
“Bu sûreyi okumak bereket, terk etmek hasret yani zarardır.”
Bakara sûresini anlayabilmeyi ve ona ashâb olabilmeyi bizlere nasip et Allah’ım!
(639)