Sapan Taşının Devirdiği Zalim: Câlût
Siret-i Enbiyâ derslerimizde bu hafta yine Tâlût-Câlût kıssasını işledik. Ramazan öncesi son dersimizde Muhammed Emin Yıldırım hocamız, “Sapan Taşının Devirdiği Zalim: Câlût” serlevhasının altında Tâlut’un ordusunun inanç ve ahlâk ilkelerini, Hz. Dâvûd’un tarih sahnesine çıkmasını, Câlût’u öldürmesini ve bu kıssanın bugüne verdiği mesajların neler olduğunu anlattı. Hocamız, dersin sonunda ise Ramazan’ı nasıl ihya etmemiz gerektiğini konusunda önemli tavsiyelerde bulundu. İnşallah derslerimiz Ramazan sonrası kaldığı yerden devam edecektir.
Dersten Cümleler
Siret-i Enbiyâ derslerimizin Ramazan öncesi son dersine kavuştuk elhamdulillah… Birkaç gün sonra on bir ayın sultanı Ramazan’a da kavuşacağız inşallah…
Kalplerimiz buruk, zihinlerimiz dağınık, bedenlerimiz hasta ama her şeye rağmen Ramazan’ın gelişine seviniyoruz ve bu Ramazan’ın ferd olarak, aile olarak, toplum olarak, memleket olarak ve ümmet olarak bize iyi geleceğine inanıyoruz. Ramazan şifa olacak ve hepimizi iyileştirecek inşallah…
Okuduğumuz kıssa, ruh halimize paralel bir hale düşse daha fazla ve daha etkili bir şekilde istifade ederiz…
Hicretin 3. yılında olan Uhud’un arkasından inen ayet: “Muhammed sadece bir elçidir. O’ndan önce de başka elçiler gelip geçtiler, öyleyse O, ölür veya öldürülürse, ökçeleriniz üzerinde geriye mi döneceksiniz?” (Âl-i İmrân 3/144)
Şu an Gazze’de bir soykırım yaşanıyor, son yıllarda yaşanan soykırımları şöyle bir hatırlayalım:
Gazze’ye benzer bir soykırımı Bosna’da yaşamadık mı? Yaşadık…
Çeçenistan’da yaşamadık mı? Yaşadık…
Irak’ta yaşamadık mı? Yaşadık…
Yemen’de yaşamadık mı? Yaşadık…
Suriye’de yaşamadık mı? Yaşadık…
Doğu Türkistan’da yaşamadık mı? Yaşadık ve yaşamaya devam ediyoruz…
Peki, 57 tane halkı Müslüman olan ülke, 2 milyarlık ümmet, nasıl bütün bu olan bitenlere seyirci kaldıysa yine seyirci kaldı mı?
Biz “ağıt ümmeti” değil “şahid ümmetiz”; bu hakikati daha iyi anlamak durumundayız…
Nerede hata ediyoruz?
1- İmanlarımız sağlam ve kâmil değil
2- Niyetlerimiz selim ve sahih değil
3- Yolumuz Rabbanî ve Nebevî değil
4- Kazançlarımız helal ve tayyip değil
5- Hedeflerimiz doğru ve istikamet üzere değil
Bedir güzergâhınınbir yerinde Efendimiz (sas) Ebû Eyyüb el-Ensarî’yi çağırdı ve dedi ki ona: “Say bakalım, Ebû Eyyüb kaç kişiyiz?” Ebû Eyyüb el-Ensarî saydı ve gelip dedi ki “Ya Resûlullah! Tam 313 kişiyiz!” Efendimiz (sas) sevindi ve dedi ki: “Demek ki tam Tâlût’un ordusu kadarız. Onlarda 313 kişiydi, biz de onlar kadarız.”
Tâlût-Câlût kıssası, Kur’ân’ın en uzun sûresi olan Bakara sûresindeydi. Sûrenin 246. âyetinden başlıyor ve 252. âyetinde bitiyordu; tam iki sayfaydı bu kıssa ve 6 âyetten oluşuyordu.
Savaşın cereyan ettiği alan çok önemli tarihi hadiselere zemin olmuş bir mekândı…
– İsrâiloğulları zafer ve başarıyı bir şahsa, bir komutana bağlamışlardı. (Bakara 2/246)
– Komutanlığı ehliyet ve liyakate değil aidiyet ve servete/zenginliğe bağlamışlardı. (Bakara 2/247)
– Allah (cc) onlara bir rahmet olsun diye sekinet indirmiş ve kayıp sandığı getirtmişti. (Bakara 2/248)
– Nimetleri gönderen Allah (cc) onları bir nehir ile imtihan etmişti. (Bakara 2/249)
قَالُوا لَا طَاقَةَ لَنَا الْيَوْمَ بِجَالُوتَ وَجُنُودِه۪ۜ
“Bugün bizim Câlût’a ve askerlerine karşı koyacak gücümüz yok.” dediler.
– Zaferi, başarıyı, neticeyi sayıya, güce, teçhizata değil, âlemlerin Rabbi olan Allah’a bağlamışlardı. (Bakara 2/249)
قَالَ الَّذ۪ينَ يَظُنُّونَ اَنَّهُمْ مُلَاقُوا اللّٰهِۙ كَمْ مِنْ فِئَةٍ قَل۪يلَةٍ غَلَبَتْ فِئَةً كَث۪يرَةً بِاِذْنِ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ مَعَ الصَّابِر۪ينَ
“Allah’a kavuşacaklarını kesin olarak bilenler (ırmağı geçenler) ise şu cevabı verdiler: “Allah’ın izniyle büyük bir topluluğa galip gelen nice küçük topluluklar vardır. Allah, sabredenlerle beraberdir.” (Bakara 2/249)
Üç önemli mesaj:
– Allah’a (cc) kavuşacaklarını kesin olarak bilenlere hiçbir korku yoktur.
– Allah’a (cc) güvenip dayananlar için asla sayının ve gücün bir ehemmiyeti yoktur.
– Allah (cc) için sabır edip direnenler için düşmanın yapabileceği hiçbir bir şey yoktur.
“Düşmanlarım bana ne yapabilir ki; ben cenneti yüreğimde taşıyorum; hapsedilmem halvet, sürgün edilmem hicret, öldürülmem şehadettir.”
وَلَمَّا بَرَزُوا لِجَالُوتَ وَجُنُودِه۪ قَالُوا رَبَّنَٓا اَفْرِغْ عَلَيْنَا صَبْرًا وَثَبِّتْ اَقْدَامَنَا وَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِر۪ينَۜ
“(Tâlût’un askerleri) Câlût ve askerleriyle karşı karşıya gelince şöyle dediler: “Ey Rabbimiz! Üzerlerimize sabır yağdır, ayaklarımızı (dinin üzere) sabit kıl ve şu kâfir kavme karşı bize yardım et.” (Bakara 2/250)
“Vensurnâ ‘ale’l-kavmi’Il-kâfirîn “Kâfir topluluklara karşı bize yardım et.” ifadesi Kur’ân’da üç yerde kullanılır. Bakara 250’de, Bakara 286’da, Âl-i İmrân 147’de…
وَاعْفُ عَنَّا۠ وَاغْفِرْ لَنَا۠ وَارْحَمْنَا۠ اَنْتَ مَوْلٰينَا فَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِر۪ينَ
“Bizi affet! Bizi bağışla! Bize acı! Sen bizim mevlâmızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et!” (Bakara 2/286)
Allah’tan üç şey istemişler:
1- Sabırlarının yani direnmelerinin devamını
2- Ayaklarının hak yol üzerinde sebat göstermesini
3- Yerden veya gökten kendilerine bir yardımın ulaşmasını
Hz. Dâvûd’un babası İşâ diğer oğullarının ne yaptığını merak eder ve o günlerde 15-17 yaşlarında çobanlık yapan Dâvûd’u abilerinden haber alması için savaş meydanına gönderir.
Câlût’un ordusu zaferi iki şeye bağlamışlardı: Komutanlarına ve güçlerine…
فَهَزَمُوهُمْ بِاِذْنِ اللّٰهِۙ وَقَتَلَ دَاوُ۫دُ جَالُوتَ وَاٰتٰيهُ اللّٰهُ الْمُلْكَ وَالْحِكْمَةَ وَعَلَّمَهُ مِمَّا يَشَٓاءُۜ وَلَوْلَا دَفْعُ اللّٰهِ النَّاسَ بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ لَفَسَدَتِ الْاَرْضُ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ ذُو فَضْلٍ عَلَى الْعَالَم۪ينَ
“Sonunda Allah’ın izniyle onları yendiler, Dâvûd da Câlût’u öldürdü ve Allah ona hükümranlık ve hikmet verdi, ona dilediği şeyleri öğretti. Eğer Allah’ın, insanların bir kısmı ile diğer kısmını engellemesi olmasaydı yeryüzünde düzen bozulurdu. Fakat Allah’ın âlemler için büyük lütufları vardır.” (Bakara 2/251)
Âyetten alınması gereken mesajlar:
1- Allah’ın muradı her şeyi değiştirebilir.
2- Zor ve imkânsız gibi gözüken nice şey bir sapan taşı ile devrilebilir.
3- Dâvûtca atılan bir taş, zalim Câlûtları yerle bir edebilir.
4- Allah (cc) istediğine hükümranlık ve hikmet verebilir.
5- Dilediği şeyleri istediğine öğretebilir.
6- Allah (cc) yeryüzünün düzenini halife olarak yarattığı insanların vesilesi ile ortaya koyabilir.
7- İnsanların bir kısmını bir kısmı ile dengeleyebilir, bertaraf edebilir.
8- Bazen zalim ve facirlerin eliyle de muradını gerçekleştirebilir.
9- Ancak Allah (cc) düzeni, salih kullarının (Enbiyâ 21/105) yapmasını istemektedir.
10- Allah’ın (cc) âlemlere nimet, lütuf ve ikramları sayılmayacak kadar çoktur.
تِلْكَ اٰيَاتُ اللّٰهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّۜ وَاِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَل۪ينَ
“İşte bunlar Allah’ın âyetleridir. Biz onları sana hak olarak yani mutlak doğru olarak anlatıyoruz. Şüphesiz sen, Allah tarafından gönderilmiş peygamberlerdensin.” (Bakara 2/252)
Efendimiz’e (sas) hitaben tüm inananlara bu mesajlar veriliyor:
- Sakın burada anlatılanları beşerin anlattığı hikâyeler olarak görme!
- Bunlar Allah’ın sana bir hak olarak anlattığı ibret vesikalarıdır.
- Bu ibret vesikalarından istifade etmek için gayretini arttır.
- Sen de Dâvûd gibi seçilmiş peygamberlerdensin bunu hiç unutma!
- O Peygamber’in (sas) sahâbesine nasıl Bedir’de bir Tâlût-Câlût kıssası yaşatmışsa Allah, yine yaşatmaya devam edecektir, bunu aklından çıkarma!
Câlût büyük, Dâvûd küçük…
Câlût heybetli, Dâvûd cılız…
Câlût teçhizatlı, Dâvûd teçhizatsız…
Câlût’un askerleri oldukça fazla, Dâvûd’un askerleri oldukça az…
Câlût bu savaşı kazanacağına kesin gözü ile bakıyor, Dâvûd Allah ne demişse o olacak, düşüncesi ile hareket ediyor…
Peki, ne oluyor? Bir sapan taşı deviriyor, insanlık tarihinin en zalimlerinden biri olan Câlût’u…
Bu Ramazan, taşların filleri devireceği bir Ramazan olsun…
Erkeklerin en önemli sorumluluğu: Tahrim 6 ve Tâhâ 132
“Geceleyin kalkıp namaz kılan, hanımını da kaldıran, kalkmazsa yüzüne su serperek uyandıran kimseye Allah merhamet etsin. Aynı şekilde geceleyin kalkıp namaz kılan, kocasını da uyandıran, uyanmazsa yüzüne su serperek uykusunu kaçıran kadına da Allah merhamet etsin.” (Ebû Dâvûd, Tatavvu, 18, Vitir, 13; Nesâî, Kıyâmü’l-leyl, 5; İbn Mâce, İkâmet, 175)
“Bir kimse geceleyin hanımını uyandırır da beraberce veya her biri kendi başına iki rek’at namaz kılarlarsa, Allah’ı çok anan erkekler ve Allah’ı çok anan kadınlar arasına yazılırlar.” (Ebû Dâvûd, Tatavvu, 18, Vitir, 13; İbn Mâce, İkâmet,175)
İbrahim Ethem hazretlerine, sorulmuş bir gün;
“Ramazan’ı nasıl ihya edeyim?”
Cevap çok kısa ve net:
“Açığı kapa, kapalıyı aç!”
5 şeyi kapayalım, 5 şeyi açalım:
1- Dilini kapa, elini aç!
2- Gözünü kapa, kalbini aç!
3- Rehaveti kapa, gayreti aç!
4- Kindarlığı kapa, kardeşliği aç!
5- Boş işleri kapa, nafileleri aç!
Ramazan namaza benzer; İlk 10 gün kıyam, İkinci 10 gün rükû, Üçüncü 10 gün secde…
Şimdiden Ramazan’ımız mübarek olsun, Allah (cc) sağlık ve sıhhat içerisinde oruçlarımızı tutmayı, ibadetlerimizi yerine getirmeyi hepimize nasip eylesin.
(455)