Hz. Zülkifl’den Nasibimize Düşenler | Muhammed Emin Yıldırım
Siret-i Enbiyâ derslerimizde Hz. Zülkifl (as) ile alakalı ikinci ve son dersimizi yaptık. Muhammed Emin Yıldırım hocamız “Hz. Zülkifl’den Nasibimize Düşenler” serlevhasının altında Kur’ân ve rivayetlerde aktarılan bilgilerden bizlerin neler alması gerektiğine dair çok önemli mesajları ihtiva eden bir ders yaptı. Böylece Hz. Zülkifl ile alakalı dersler bitmiş oldu. İnşallah Ramazan’dan sonra Mayıs ayında Hz. Şuayb ile Siret-i Enbiyâ yolculuğumuz kaldığı yerden devam edecek…
Dersten Cümleler
Şaban-ı Muazzama’dan, Ramazan-ı Mübareke’ye adım adım yürüdüğümüz şu günlerde bir İslâm peygamberi olan Hz. Zülkifl’in hayatındaki yolculuğumuza devam ediyoruz.
Zülkifl manası “nasip, kısmet veya kefalet sahibi” demekti.
Dersimizi iki başlıkta yapacağız: İlki, Kur’ân-ı Kerim’den Bize Düşen Nasipler, ikincisi ise Rivayetlerden Bize Düşen Nasipler…
“Kur’ân-ı Kerim’den Bize Düşen Nasipler” dediğimizde Sâd Sûresi 45-49 arası 5 ayeti ve Enbiyâ 85 ve 86, 2 ayeti yani toplam 7 ayeti Hz. Zülkifl ekseninde okumamız gerekecek…
Kur’ân-ı Kerim’den Bize Düşen Nasipler
1. Peygamberler mesaj itibari ile birbirlerinin devamıdırlar.
2. Peygamberler nesep itibari ile insanlığın en asil soyundandırlar.
3. Peygamberler çok büyük bir şerefe nail olsalar da yine de kuldurlar.
4. Peygamberlerin olmazsa olmaz iki vasfı Kuvvet ve Basiret’tir.
5. Peygamberler dünyayı imar eder ama ahiret eksenli yaşarlar.
6. Peygamberler ihlâsı hayatlarının merkezlerine yerleştirirler.
7. Peygamberler Allah tarafından seçilmiş bahtiyarlardır.
8. Peygamberler hayrın öncüleridirler.
9. Peygamberler insanlık için umut ve ufuk kaynaklarıdır.
10. Peygamberlerin her biri bir sabır kahramanıdır.
11. Peygamberler Allah’ın rahmetine en fazla muhatap olanlardır.
12. Peygamberler iyilik çizgisinin en üstü olan salihliği elde edenlerdir.
وَاذْكُرْ عِبَادَنَٓا اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ اُو۬لِي الْاَيْد۪ي وَالْاَبْصَارِ
“Kuvvetli ve basiretli kullarımız İbrâhim, İshak ve Ya’kûb’u da an!” (Sâd 38/45)
Peygamberleri anarken, tanırken, onlarla hukukumuzu kurarken onların kul olduğunu unutmamak… Bunun iki büyük mesajı var?
1. Kulun, kullukla nerelere varabileceğini iyice anlamak
2. Peygamberleri haşa ikinci dereceden ilah konumuna taşımamak
Peygamberler; beşerin şerefini kurtaran beşerler…
Burada iki önemli kavram karşımıza çıkıyor: “ulî-l-eydî vel-ebsâr/Kuvvet ve Basiret sahibi olmak” Nübüvvet için, peygamberlik için ve tabi tebliğ için lazım olan iki kavram: Güç ve Ufuk…
“Ulî-l-eydî vel-ebsâr” ifadesi Kur’ân-ı Kerim’de bir yerde tek geçiyor. “Za’l-Eyd” şeklinde de var ama beraberce tek bir yerde geçmektedir.
“Ulî-l ebsâr/ Basiret sahibi” kalıbı Kur’ân-ı Kerim’ içerisinde 3 yerde geçiyor. Tertip sırasına göre;
– Âl-i İmrân 3/13
– Nûr 24/44
– Haşr 59/2
Bu üç ayetin üç önemli mesajı var:
1. Eğer basiret sahibi olursanız; “zafer sayı ile değil Allah’ın yardımı ile kazanılır” hakikatini iyice anlarsınız.
“(Bedir’de) karşı karşıya gelen şu iki gurubun halinde sizin için büyük bir ibret vardır. Biri Allah yolunda çarpışan bir gurup, diğeri ise bunları apaçık kendilerinin iki misli gören kâfir bir gurup. Allah dilediğini yardımı ile destekler. Elbette bunda basiret sahipleri için büyük bir ibret vardır.” (Âl-i İmrân 3/13)
2. Eğer basiret sahibi olursanız; “etrafınızdaki nice şeyi bir ayet olarak görür, onları okur” böylece dersler çıkarırsınız.
يُقَلِّبُ اللّٰهُ الَّيْلَ وَالنَّهَارَۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَعِبْرَةً لِاُو۬لِي الْاَبْصَارِ
“Allah, geceyi ve gündüzü döndürüp duruyor. Şüphesiz bunda basiret sahibi olanlar için bir ibret vardır.” (Nûr 24/44)
3. Eğer basiret sahibi olursanız; “zalimlerin güçlerini, sağlam kalelerini gözlerinizde büyütmezsiniz. Allah dilerse kalelerini kendi elleriyle onlara yıktırır” hakikatine inanırsınız. (Haşr 59/2)
“Ehl-i kitaptan inkâr edenleri, ilk sürgünde yurtlarından çıkaran O’dur. Siz onların çıkacaklarını sanmamıştınız. Onlar da kalelerinin, kendilerini Allah’tan koruyacağını sanmışlardı. Ama Allah (O’nun azabı), onlara beklemedikleri yerden geliverdi. O, yüreklerine korku düşürdü; öyle ki evlerini hem kendi elleriyle, hem de müminlerin elleriyle harap ediyorlardı. Ey akıl sahipleri! İbret alın.” (Haşr 59/2)
Merhum Ali Ulvi Kurucu diyor ki: “Babamın bir gün valideme şöyle dediğini duymuştum: “Türk milleti yanlış yere isyan etti. Şapkaya değil, harfe isyan edecekti. Şapka nedir? İnsan günde bin şapkayı kafasından atıp değiştirebilir…”
اِنَّٓا اَخْلَصْنَاهُمْ بِخَالِصَةٍ ذِكْرَى الدَّارِۚ
“Biz onları ahiret yurdunu düşünen, ihlâs üzere olan içten bağlı kimseler kıldık.” (Sâd 38/46)
Peygamberler nasıl kimselermiş?
– Ahiret öncelikli yaşayan
– İhlâsı hayatlarının eksenine yerleştiren
وَاِنَّهُمْ عِنْدَنَا لَمِنَ الْمُصْطَفَيْنَ الْاَخْيَارِ
“Şüphe yok ki onlar, katımızda seçilmiş, hayırlı kişilerdir/hayrın öncülerdir.” (Sâd 38/47)
وَاذْكُرْ اِسْمٰع۪يلَ وَالْيَسَعَ وَذَا الْكِفْلِۜ وَكُلٌّ مِنَ الْاَخْيَارِۜ
“İsmâil’i, Elyesa’ı ve Zülkifl’i de an/hatırla! Onların hepsi de en hayırlı olanlardandı.” (Sâd 38/48)
هٰذَا ذِكْرٌۜ وَاِنَّ لِلْمُتَّق۪ينَ لَحُسْنَ مَاٰبٍۙ
“İşte bu, bir hatırlatmadır. Doğrusu Allah’a karşı gelmekten sakınanlara güzel bir gelecek vardır.” (Sâd 38/49)
وَاِسْمٰع۪يلَ وَاِدْر۪يسَ وَذَا الْكِفْلِۜ كُلٌّ مِنَ الصَّابِر۪ينَۚ
“İsmâil’i, İdris’i ve Zülkifl’i de hatırla. Bunların hepsi sabredenlerdendi.” (Enbiyâ 21/85)
وَاَدْخَلْنَاهُمْ ف۪ي رَحْمَتِنَاۜ اِنَّهُمْ مِنَ الصَّالِح۪ينَ
“Onları rahmetimizin içine aldık; doğrusu onlar salihlerdendi/iyilerdendi.” (Enbiyâ 21/85)
İdeal Tebliğ İnsanı
1. Menhec Rabbanî ve Nebevî olmalı
2. Mesaj berrak ve net olmalı
3. Muhatap muhterem ve mükerrem olmalı
4. Tebliğ kuvvet ve basiret üzere olmalı
5. Hedef dünyayı imar ama ahiret eksenli olmalı
6. Hizmet ihlâs ve beklentisizlik üzere olmalı
7. İstihdam ilahî ve kaderî olmalı
8. Hayır, hayrın öncülerinin ve rehberlerinin izinde olmalı
9. Umut ve ufuk her daim kalplerde derin bir şekilde olmalı
10. Sabır, bu zorlu yolda istenilen düzeyde olmalı
11. Rahmeti celp edecek ve daimi kılacak hassasiyetler olmalı
12. Salihlerle beraber olmak ve salihlerin ayak izlerini takip etmek olmalı
Rivayetlerden Bize Düşen Nasipler…
“Zülkifl Aleyhisselâma; Rum toprağındaki halk, iman ettiler, tâbi oldular ve kendisini, doğruladılar. Bunun üzerine, Yüce Allah, onlara, Allah yolunda cihad etmelerini, emredince, bunu, yerine getirmekten kaçındılar ve zaa´f gösterdiler:
“Ey Bişr! Biz, hayatı sever; ölümü, sevmeyiz. Bununla beraber, Yüce Allah’a ve O’nun Resulü’ne âsi olmaktan da hoşlanmayız. Eğer ömürlerimizi uzatmasını ve ancak biz, dilediğimiz zaman, bizi öldürmesini, Allah´tan dilersen, Ona, ibadet ve Onun düşmanları ile cihad ederiz!” dediler.
Zülkifl Aleyhisselâm, onlara: “Siz, benden, büyük bir şey istediniz. Bana, ağır teklifte bulundunuz.” dedi.
Sonra, kalkıp namaz kıldı ve: “Ey Allah’ım! Sen, Elçilik vazifelerini tebliğ etmemi bana, emrettin, ben de tebliğ ettim. Düşmanlarınla, cihad etmemi emrettin. Sen de, biliyorsun ki ben, kendimden başkasına güç yetirmeğe mâlik değilim. Kavmimin, bu hususta benden istediklerini Sen, benden daha iyi biliyorsun. Beni, benden başkasının günahı ile muâhaze etme!/hesaba çekme! Ben, Senin gazabından rızâna, ukubetinden affına sığınırım!” dedi.
Yüce Allah, Zülkifl Aleyhisselâma: “Sen kavmine, benim, onlar için seçtiğimin, kendilerinin, kendileri için seçtiklerinden daha hayırlı olduğunu öğretmedin mi?” diye vahyetti. Bunun üzerine, onlar, ecelleri sonunda ölmeye razı oldular ve ecellerinde öldüler. (Sâ’lebî, Arâʾisü’l-Mecâlis, s. 164)
Biz bu rivayetten 5 tane önemli mesaj çıkarırız.
1. Allah yolunda cihad bu dinin en temel esaslarındandır.
Efendimiz’de Hz. Muâz’a dedi mi? “Bu dinin başı İslâm’dır, direği namazdır, zirvesi cihaddır!” (Tirmizi, İman, 8)
2. Cihad her zaman insanlara çok ağır gelecek bir ameldir.
3. Ağır gelecek amelleri işlememek için muhataplar çeşitli bahaneler ileri süreceklerdir.
4. Peygamberlere düşen muhataplarının isteklerine karşı sabır göstermektir.
5. Sonuca takılmadan dinin esaslarını tebliğ etmek ve muhatapların ikna olabileceği şekilde onlara anlatmak en önemli meseledir.
Taberi’nin ve Fahreddin-i Razi’nin Tabiin’in imamlarından Mücâhid’den aktardıklarına göre Zülkifl, Elyesa‘ peygamberin halefidir. – Tabi biz bu sıralamayı tercih etmiyoruz- Elyesa‘ yaşlanınca kendisine üç gün boyunca gündüz oruç tutup gece namaz kılacak ve ihtilâflı konularda sinirlenmeyecek bir halef arar. Her defasında bu şartları yerine getireceğini söyleyen bir genç ortaya çıkar ve şeytanın iğvâsına kapılmadan, öfkelenmeden istenilen şartları yerine getirir, böylece Zülkifl diye anılmaya hak kazanır. (Taberî, XVII, 74; Fahreddin er-Râzî, XXII, 211)
Bu rivayete göre ise Allah, kendisine krallık da verilen İsrâiloğulları’ndan bir peygambere, “Ruhunu kabzetmek istiyorum. Saltanatını İsrâiloğulları’ndan gündüzlerini oruçla, gecelerini ibadetle geçirecek ve insanlar arasında hükmettiğinde öfkelenmeyecek birine teslim et” der. Peygamber bu durumu halka üç defa duyurur ve her defasında bir genç şartları yerine getireceğini vaad eder. Şeytan bu gence engel olmaya çalışırsa da başaramaz. Allah genci över ve onu üstlendiği vazifeyi hakkıyla yerine getirdiği için Zülkifl diye adlandırır. (a.g.e., XXII, 210-211)
İbn Abbas’tan gelen başka bir rivayete göre İsrâiloğulları’ndan bir kral veya kadı ölümünden kısa bir süre önce, “Kim benim yerime geçecek, ama asla öfkelenmeyecek?” diye bir çağrıda bulunur, bu çağrıya cevap veren bir kişi bütün gece namaz kılar, gündüz oruç tutar, insanlar arasında adaletle hükmeder, şeytanın tuzaklarından kurtulur, böylece Zülkifl diye anılır. (İbn Kesîr, IX, 431-432)
Tirmizî’nin “hasen” olarak nitelendirdiği rivayet şöyledir. Bu rivayet İbn Hibban’ın Sahihi’nde Abdullah b. Ömer tarafından da nakledilmiştir. İsrâiloğulların’dan Kifl [adlı zat] günah işlemekten hiç çekinmezdi. Derken, karşısına bir kadın çıktı. Kadına, kendisiyle birlikte olmak şartıyla altmış dinar verdi. Fakat Kifl ilişkiye gireceği sırada kadın titreyip ağlamaya başladı. Kifl, “Niye ağlıyorsun, ben seni bu işi yapmaya zorladım mı ki?” diye sordu. Kadın, “Hayır; ama bu benim daha önce hiç yapmadığım bir iş. Beni buna kahrolası fakirlik mecbur etti.” diye karşılık verdi. Bunun üzerine Kifl, “Demek öyle! O halde git ve altmış dinar da senin olsun” dedi ve ardından “And olsun, bundan sonra zinhar Allah’a isyan etmeyeceğim” diyerek kendi kendine söz verdi. Kifl o gece vefat etti. Gün ağardığında Kifl’in kapısının üzerinde “Allah Kifl’i bağışladı” yazılı idi. (Tirmizî, “Kıyâme” 41; İbn Hibban, “Sahih” 2/111)
Bu 4 rivayetten de biz 4 tane önemli mesaj alırız.
1. Peygamberler cahillerin cehaletine karşı hilmi kuşanırlar.
2. Peygamberler duygu ve davranışların kontrolü noktasında çok önemli bir konumdadırlar.
3. Tebliğ meselesinde karşılık alınabilmesi için kesinlikle öfke terk edilmelidir.
4. En zor anda bir günahı terk eden Allah’ın rahmetine ve mağfiretine nail olur.
Hz. Zülkifl kaynaklarımızın bildirdiğine göre Şam bölgesinde yaşadı ve orada 75 yaşlarında vefat etti. Bazı kaynaklarda 95 yaşlarında vefat ettiği de söylenir. (Hâkim, el-Müstedrek, II, 582; Sâlebi-Arais s. 164; Ebu’s-Suud, Tefsir, VI, 82)
13. yüzyılda Diyarbakır’a gelen Ebû Bekir el-Herevî (ö. 611/1215) “Kitabu’l-İşarat İla Ma’rifeti’z-Ziyarat” adlı eserinde Eğil kalesinde Zülküf Peygamberin kabrini ziyaret ettiğini söylemektedir.
Evs b. Ebî Evs’in uzunca bir rivayetinde Efendimiz (sas) buyurur ki: “Allah toprağa, peygamberlerin bedenlerini/cesetlerini yemesini haram kılmıştır.” (Ahmed b. Hanbel, 26/84) başka kaynaklarda da yer alıyor…
Ebû’d-Derda anlatıyor: Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Cuma günü bana salâvatı çokça getirin/ okuyun. Çünkü o gün okunan salâvatlar meşhuddur, melekler ona şahitlik ederler. Bana salâvat okuyan hiç kimse yoktur ki, o daha okumasını bitirmeden salâvatı bana ulaştırılmamış olsun.”
Bunun üzerine dedim ki: “Siz öldükten sonra da mı?”
“Evet buyurdular, öldükten sonra da. Zira Cenab-ı Hak toprağa, peygamberlerin cesedini çürütmeyi haram etmiştir. Allah’ın Peygamber’i her zaman diridir, rızka mazhardır.” (İbn Mâce, Cenâiz, 65)
İnşallah 23 Mart Çarşamba günü saat 21.00’de Ramazan’a kadar 10 gün sürecek bir yeni programa başlıyoruz…
(1026)