Hz. Hatice bint Huveylid ve Hz. Fatıma bint Resulullah

İslam’ın Fedakar Annesi Hz. Hatice (Radıyallahu anha)

Hatice bint Huveylid b. Esed b. Abdiluzzâ b. Kusay el-Kureşiyye
Soyu dedelerinden Kusay’da Resûl-i Ekrem’in soyu ile birleşir.
Babası Huveylid kaynakların önemli bir kısmına göre ficâr savaşından önce öldü.
Annesi Fatıma bint Zâide el-Âmiriyye olup onun soyu da Lüey b. Gâlib’de Resûlullah’ın soyu ile birleşir.
Künyesi Ümmü’l-Kasım ve Ümmü’l-Hind’dir.
Hz. Peygamber’in ilk hanımı.
Miladî 555 yılında, bi’setten 55 yıl önce Mekke’de doğdu.
Hatice’nin üstün iffeti sebebiyle İslâmiyet’ten önce “Tâhire” lakabıyla anıldığı bilinmektedir. “Kübrâ” sıfatı ise Resûl-i Ekrem’in en büyük hanımı olması sebebiyle daha sonraki dönemlerden itibaren kullanılmıştır.

Evlilikleri

Hatice, Hz. Peygamber ile evlenmeden önce iki evlilik yapmıştır.
İlk evliliğini Ebu Hâle Mâlik b. Nebbâş ile yaptı. Bu evlilikten, Resûl-i Ekrem’in şemâiline dair rivayetiyle tanınan ve onun terbiyesinde yetişen Hind adlı oğlu doğdu. Ebû Hâle’den bir de kızı olduğu söylenmektedir.
Daha sonra Atîk b. Âiz el-Mahzûmî ile evlendi. Ondan da Hind (Ümmü Muhammed) adında bir kızı oldu. İkinci kocasının ölümünden sonra Kureyş’in ileri gelenlerinden bazıları soylu, güzel ve zengin oluşu sebebiyle kendisiyle evlenmek istedi; ancak Hatice bu tekliflerin hiçbirini kabul etmedi.

Resûlullah İle Evliliği

Güvenli bulduğu kimselerle ortaklaşa ticaret yapmaktaydı. Tanıdıklarının tavsiyesi üzerine, çevresinde üstün ahlâk sahibi ve güvenilir bir genç olarak bilinen Hz. Muhammed ile ortaklık anlaşması yaptı ve kölesi Meysere’yi de hizmetine vererek Şam’a gitmesini istedi. Dönüşte başarılı bir tacir, dürüst ve doğru sözlü bir insan olduğunu gördüğü, Meysere’den ahlâkı ve davranışları hakkında bilgi aldığı, bütün bu özellikleri sebebiyle kendisine hayran kaldığı Hz. Muhammed’e evlenme teklif etti.

Onların evlenmesine, Hatice’nin arkadaşı olup daha sonra sahabe arasında yer alan Nefîse bint Ümeyye’nin aracılık ettiği, Hz. Muhammed’e Hatice ile evlenmeyi düşündüğü takdirde bunu sağlamaya çalışacağını belirttiği, kaynakların çoğunda ikinci bir ihtimal olarak kaydedilmektedir.

Hz. Muhammed aldığı bu teklifi amcalarına götürdü. Ebu Tâlib, kardeşleri ve Hz. Muhammed’in katılması ile Hatice’nin evinde yapılan toplantıda amcası Amr b. Esed’den yeğeni Muhammed için Hatice’ye talip olduğunu söyledi ve yeğeninin 500 dirhem, bazı kaynaklara göre ise yirmi dişi deve mehir vereceğini belirtti. Amr da bu evliliğe izin verdi.

Bu evlilik sırasında Hatice kırk yaşlarında bulunuyordu. Hz. Muhammed ise o tarihte yirmi beş yaşındaydı.
Hz. Muhammed ile Hatice’nin ilk çocukları Kasım iki yaşına kadar yaşadı. Resûl-i Ekrem Ebu’l-Kasım künyesini onun adından almıştır. Daha sonra Rukıyye, Ümmü Gülsûm ve Fatıma doğdu.

Peygamberlik Öncesi Günler

Peygamberlik gelmeden önce Hz. Muhammed’in şehirden uzakta, özellikle Hira’da tefekkür ederek ibadet ettiği günlerde Hatice onunla hep meşgul olmuş, eve dönmesi geciktiği zaman hizmetkârları vasıtasıyla ona erzak ulaştırmıştır.

Hz. Hatice’nin Resûlullah’ın hayatındaki en önemli rollerinden biri, peygamberlik geldiği zaman kendisine herkesten önce iman etmesi ve onu bütün varlığı ile desteklemesidir. Hz. Muhammed, Hira mağarasında bulunduğu sırada daha önce hiç karşılaşmadığı Cebrâil ona peygamber olduğunu tebliğ ettiği ve vücudunu üç defa kucaklayıp kuvvetlice sıktıktan sonra Alak sûresinin ilk beş ayetini öğrettiği. Hz. Peygamber büyük bir heyecana kapıldı ve korkudan yüreği titreyerek evine döndü. Başına gelenleri anlattıktan sonra, “Bana neler oluyor, Hatice?” diyerek kendinden korktuğunu söyledi. Bunun üzerine Hz. Hatice Resûlullah’ın korku ve endişelerini gideren şu sözleri söyledi:
“Öyle deme! Yemin ederim ki Allah hiçbir zaman seni utandırıp üzmez. Çünkü sen akrabanı gözetirsin, doğru konuşursun, acizlerin elinden tutarsın, yoksulları kayırırsın, misafirleri ağırlarsın, haksızlığa uğrayan kimselere yardım edersin”.

Hatice daha sonra Hz. Peygamber’i alıp amcasının oğlu Varaka b. Nevfel’e götürdü. İbrânîce bildiği için Tevrat ve İncil’i de okuyan, daha önceleri Hıristiyanlığı kabul etmiş olan bu âlim, Resûl-i Ekrem’i dinledikten sonra ona görünen meleğin bütün peygamberlere vahiy getiren melek olduğunu söyledi. Hatice de Resûl-i Ekrem’e, “Senin Allah’ın resulü olduğuna şehâdet ederim” diyerek Müslümanlığı kabul etti.

İlk İnanan O Oldu

Hz. Hatice, yeryüzünde sadece üç müslümanın bulunduğu İslâmiyet’in ilk günlerinde Resûlullah ve Hz. Ali ile beraber bazen Kâbe civarında, bazen evinde ibadet etti (Müsned, I, 209-210). Abdullah b. Mesud, Mekke’ye ticaret için gittiğinde onların üçünü bir arada Kâbe’yi tavaf ederken gördüğünü, bu esnada Hz. Hatice’nin tesettüre riayet ettiğini söylemektedir.

Hatice, müşriklerin zulmü ve haksızlığı karşısında Resûlullah’ı hiçbir zaman yalnız bırakmadı. Mekkeli müşrikler Şi‘bü Ebî Tâlib’de müslümanları kuşattığında kendisi de Hz. Peygamber ile birlikte üç yıl boyunca muhasaraya göğüs gerdi. Servetini onun davası uğrunda harcamaktan geri durmadı.

Vefatı

Hz. Hatice, yirmi beş yıl süren mutlu bir evlilik hayatından sonra hicretten üç yıl kadar önce 17 Ramazan’da Mekke’de vefat etti ve Hacûn Kabristanı’na defnedildi.
Resûl-i Ekrem, Hatice’nin vefatından üç gün önce amcası Ebu Tâlib’i kaybettiği için düşmanlarına karşı kendisini savunan iki desteğini yitirmiş oldu. Kanûnî Sultan Süleyman tarafından Cennetu’l-Muallâ’daki Hz. Hatice’nin kabri üzerine yaptırılan türbe, Mekke’nin Suud yönetimine geçmesi üzerine diğer türbelerle birlikte 1926 yılında yıktırılmıştır.

Resûlullah Onu Unutmadı

Resûl-i Ekrem, Hz. Hatice’nin vefatından sonra çeşitli hanımlarla evlendiği halde onu hiçbir zaman unutmamış, eşinin fedakârlığını ve dostluğunu her fırsatta anmıştır. Evde koyun kesildiği zaman Hatice’nin eski dostlarına ondan birer parça göndermeyi ihmal etmemiştir.
Bir defasında Hatice’nin kız kardeşi Hâle’nin içeri girmek üzere izin istediğini duyan Hz. Peygamber, onun sesini Hatice’nin sesine benzeterek heyecanlanmış ve “Allahım, bu Huveylid kızı Hâle’dir!” demişti.

Bu vefa duygusunu ve sevgiyi kıskanan Resûl-i Ekrem’in genç hanımı Âişe, bizzat itiraf ettiği gibi hayatında en çok Hatice’yi kıskanmıştır. Ölüp gitmiş bir kadını ne diye hâlâ anıp durduğunu, üstelik Allah’ın kendisine ondan daha hayırlısını verdiğini söyleyerek bu duygusunu ifade etmiştir. Hz. Hatice’nin aleyhinde konuşulmasından rahatsız olan Resûl-i Ekrem, Âişe’ye şöyle demiştir. “Hayır, Vallahi! Allah bana ondan daha hayırlısını vermedi. İslam davasına kimsenin inanmadığı günlerde o inandı, halkın beni yalanladığı sırada o tasdik etti, hiç kimsenin bir şey vermediği dönemde o İslam davasını malıyla destekledi, üstelik diğer eşlerimden çocuğum olmadığı halde Cenâb-ı Hakk’ın bana ondan çocuk verdi”. Ayrıca Resûlullah (s.a.), onun bu ümmetin kadınlarının en hayırlısı olduğunu belirtmiştir.
Nitekim bir defasında Cebrâil Resûlullah’a gelerek Hatice’ye hem Cenâb-ı Hakk’ın hem de kendisinin selamını söylemesini ve ona içinde hiçbir gürültünün, çalışıp yorulmanın bulunmadığı oyulmuş inciden yapılma bir köşkün verileceğini müjdelemesini bildirmiştir.

Hatice hayatta iken bir başka kadınla evlenmeyen Hz. Peygamber, Âişe’nin belirttiğine göre hatıralarını yâdedip kendisi için istiğfarda bulunmaktan büyük haz duyardı.

Resûl-i Ekrem’in kızı Zeynep, kocası Ebü’l-Âs Bedir Gazvesi’nde müslümanlara esir düştüğünde evlendiği gün annesinin kendisine hediye ettiği gerdanlığı onu kurtarmak üzere fidye olarak göndermişti. Hz. Peygamber Hatice’nin gerdanlığını görünce duygulandı ve ashaptan gerdanlığın tekrar Zeyneb’e gönderilmesini rica etti. Resûl-i Ekrem, Mâriye’den doğan İbrâhim dışındaki bütün çocuklarının annesi olan Hz. Hatice’yi hayatı boyunca minnet ve sevgiyle anmıştır.

Onu Çok Sevdik

Hz. Hatice, hangi mezhebe bağlı olursa olsun bütün müslümanlar tarafından çok sevilmiş ve sayılmış, Arap olan ve olmayan İslâm toplumlarında Hatice adı kız çocukları için yaygın bir isim haline gelmiştir.

Tarih, sevgide, şefkatte, vefada ve cefâda Hz. Hatice’den daha şerefli bir kadından asla bahsedemiyecektir… Çünkü; Hz. Hatice, dünya durdukça müslüman kadınlara her yönüyle örnek İslam kadı¬nı olmaya devam edecek ve ismi hürmetle ve rahmetle kıyamete ka¬dar dillerden düşmeyecektir.

Hatice’yi Cennetle Müjdele

1- حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ فُضَيْلٍ، عَنْ عُمَارَةَ، عَنْ أَبِي زُرْعَةَ قَالَ: سَمِعْتُ أَبَا هُرَيْرَةَ يَقُولُ :أَتَى جِبْرِيلُ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ: يَا رَسُولَ اللَّهِ! هَذِهِ خَدِيجَةُ قَدْ أَتَتْكَ بِإِنَاءٍ مَعَهَا فِيهِ إِدَامٌ أَوْ طَعَامٌ أَوْ شَرَابٌ، فَإِذَا هِيَ أَتَتْكَ فَاقْرَأْ عَلَيْهَا السَّلَامَ مِنْ رَبِّهَا وَمِنِّي، وَبَشِّرْهَا بِبَيْتٍ فِي الْجَنَّةِ مِنْ قَصَبٍ لَا صَخَبَ فِيهِ وَلَا نَصَبَ.

Ebu Hureyre der ki: Cibrîl, Allah Resûlü’nün yanına gelip: “Ey Allah’ın Resûlü! İşte Hatice, içinde katık ve yiyecek veya su kabıyla geliyor. O geldiği zaman Rabbinden ve bende ona selam söyle, onu gürültü ve yorgunluğun olmadığı, inciden yapılmış bir köşkle müjdele” dedi. [Sahih] (Müsned, II, 231. Ayrıca bk. Buhârî, Umre, 11, Enbiyâ, 45, Menâkıbü’l-ensâr, 20, Nikâh, 108, Edeb, 23, Tevhîd, 32; Müslim, “Fezâ’ilü’s-sahâbe, 69, 71-78; Hâkim, Müstedrek III, 185) (Tercüme, XVII, 330)

Kadınların En Hayırlısı

2- حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ، حَدَّثَنِى أَبِى قَالَ: حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ نُمَيْرٍ، حَدَّثَنَا هِشَامٌ، عَنْ أَبِيهِ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ جَعْفَرٍ، عَنْ عَلِىٍّ قَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَقُولُ: « خَيْرُ نِسَائِهَا مَرْيَمُ بِنْتُ عِمْرَانَ، وَخَيْرُ نِسَائِهَا خَدِيجَةُ ».

Hz. Ali (r.a.) der ki: Resûlullah’un (s.a.) şöyle buyurduğunu işittim: “Meryem bint İmrân kendi zamanında dünya kadınlarının en hayırlısıdır. Hatice kendi zamanında dünya kadınlarının en hayırlısıdır”. [Sahih] (Müsned, I, 84. Ayrıca bk. Buhârî, VI, 339; VII, 100,101; Müslim, II, 243; Tirmizî, IV, 365) (Tercüme, XVII)

Cennet Hanımlarının En Hayırlıları

3– حَدَّثَنَا أَبُو عَبْدِ الرَّحْمَنِ، حَدَّثَنَا دَاوُدُ، عَنْ عِلْبَاءَ، عَنْ عِكْرِمَةَ، عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ قَالَ: خَطَّ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي الْأَرْضِ أَرْبَعَةَ خُطُوطٍ، قَالَ: « أَتَدْرُونَ مَا هَذَا؟ » قَالُوا: اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ، فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: « أَفْضَلُ نِسَاءِ أَهْلِ الْجَنَّةِ؛ خَدِيجَةُ بِنْتُ خُوَيْلِدٍ، وَفَاطِمَةُ بِنْتُ مُحَمَّدٍ، وَمَرْيَمُ بِنْتُ عِمْرَانَ، وَآسِيَةُ بِنْتُ مُزَاحِمٍ امْرَأَةُ فِرْعَوْنَ ».

İbn Abbas der ki: Resûlullah (s.a.) yere dört tane çizgi çizdi ve sordu: “Bunun ne olduğunu biliyor musunuz?” Ashab: Allah ve Resûlü daha iyi bilir, dediler. Resûlullah (s.a.) bunun üzerine şöyle buyurdu: “Bunlar cennet kadınlarının en faziletlisi; Hatice bint Huveylid, Fatıma bint Muhammed, Meryem bnit İmrân ve Firavun’un karısı Âsiye bint Muzâhim’dir”. [Sahih] (Müsned, I, 316) (Tercüme, XVII, 158)

Resûlullah’ın Eşine Karşı Sevgisi

4- حَدَّثَنَا يَعْقُوبُ قَالَ: حَدَّثَنَا أَبِي، عَنِ ابْنِ إِسْحَاقَ قَالَ: حَدَّثَنِي يَحْيَى بْنُ عَبَّادِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ الزُّبَيْرِ، عَنْ أَبِيهِ عَبَّادٍ، عَنْ عَائِشَةَ زَوْجِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَتْ: لَمَّا بَعَثَ أَهْلُ مَكَّةَ فِي فِدَاءِ أَسْرَاهُمْ بَعَثَتْ زَيْنَبُ بِنْتُ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي فِدَاءِ أَبِي الْعَاصِ بْنِ الرَّبِيعِ بِمَالٍ، وَبَعَثَتْ فِيهِ بِقِلَادَةٍ لَهَا كَانَتْ لِخَدِيجَةَ أَدْخَلَتْهَا بِهَا عَلَى أَبِي الْعَاصِ حِينَ بَنَى عَلَيْهَا، قَالَتْ: فَلَمَّا رَآهَا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ رَقَّ لَهَا رِقَّةً شَدِيدَةً وَقَالَ: « إِنْ رَأَيْتُمْ أَنْ تُطْلِقُوا لَهَا أَسِيرَهَا وَتَرُدُّوا عَلَيْهَا الَّذِي لَهَا فَافْعَلُوا » فَقَالُوا: نَعَمْ يَا رَسُولَ اللَّهِ! فَأَطْلَقُوهُ وَرَدُّوا عَلَيْهَا الَّذِي لَهَا.

Hz. Âişe der ki: Mekkeliler esirlerinin fidyesini gönderdi. Gönderdikleri içinde Ebu’l-Âs’la evlendiği zaman Hz. Hatice’nin kendisine (Zeyneb’e) taktığı gerdanlıkta bulunmaktaydı. Resûlullah (s.a) gerdanlığı görünce çok duygulandı ve: “Eğer isterseniz Zeyneb’in esirini bırakın ve gerdanlığını geri verin” buyurdu. Bunun üzerine sahabe: “Olur ey Allah’ın Resûlü’” dediler ve esiri serbest bırakıp Zeyneb’in gerdanlığını geri verdiler. [Sahih] (Müsned, VI, 276. Ayrıca bk. Ebu Davud, Cihad, 2692) (Tercüme, IX, 595)

İlk Namaz Kılan

5- حَدَّثَنَا سُلَيْمَانُ بْنُ دَاوُدَ، حَدَّثَنَا أَبُو عَوَانَةَ، عَنْ أَبِي بَلْجٍ، عَنْ عَمْرِو بْنِ مَيْمُونٍ، عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ قَالَ :أَوَّلُ مَنْ صَلَّى مَعَ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بَعْدَ خَدِيجَةَ عَلِيٌّ، وَقَالَ مَرَّةً أَسْلَمَ.

İbn Abbas der ki: “Allah Resûlü (s.a) ile birlikte Hz. Hatice’den sonra ilk namaz kılan kimse, Hz. Ali’dir.” (Müsned, I, 373. Ayrıca bk. Tirmizî, 3734) (Tercüme, XVII, 273)

Keşke Üçüncüleri Ben Olsaydım!

6- حَدَّثَنَا يَعْقُوبُ، حَدَّثَنَا أَبِي، عَنِ ابْنِ إِسْحَاقَ، حَدَّثَنِي يَحْيَى بْنُ أَبِي الْأَشْعَثِ، عَنْ إِسْمَاعِيلَ بْنِ إِيَاسِ بْنِ عَفِيفٍ الْكِنْدِيِّ، عَنْ أَبِيهِ، عَنْ جَدِّهِ قَالَ :كُنْتُ امْرَأً تَاجِرًا فَقَدِمْتُ الْحَجَّ، فَأَتَيْتُ الْعَبَّاسَ بْنَ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ لِأَبْتَاعَ مِنْهُ بَعْضَ التِّجَارَةِ، وَكَانَ امْرَأً تَاجِرًا، فَوَاللَّهِ إِنَّنِي لَعِنْدَهُ بِمِنًى إِذْ خَرَجَ رَجُلٌ مِنْ خِبَاءٍ قَرِيبٍ مِنْهُ فَنَظَرَ إِلَى الشَّمْسِ، فَلَمَّا رَآهَا مَالَتْ يَعْنِي قَامَ يُصَلِّي، قَالَ: ثُمَّ خَرَجَتْ امْرَأَةٌ مِنْ ذَلِكَ الْخِبَاءِ الَّذِي خَرَجَ مِنْهُ ذَلِكَ الرَّجُلُ فَقَامَتْ خَلْفَهُ تُصَلِّي، ثُمَّ خَرَجَ غُلَامٌ حِينَ رَاهَقَ الْحُلُمَ مِنْ ذَلِكَ الْخِبَاءِ فَقَامَ مَعَهُ يُصَلِّي، قَالَ: فَقُلْتُ لِلْعَبَّاسِ: مَنْ هَذَا يَا عَبَّاسُ؟ قَالَ: هَذَا مُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ ابْنُ أَخِي، قَالَ: فَقُلْتُ: مَنْ هَذِهِ الْمَرْأَةُ؟ قَالَ: هَذِهِ امْرَأَتُهُ خَدِيجَةُ ابْنَةُ خُوَيْلِدٍ، قَالَ: قُلْتُ: مَنْ هَذَا الْفَتَى؟ قَالَ: هَذَا عَلِيُّ بْنُ أَبِي طَالِبٍ ابْنُ عَمِّهِ، قَالَ: فَقُلْتُ: فَمَا هَذَا الَّذِي يَصْنَعُ؟ قَالَ: يُصَلِّي، وَهُوَ يَزْعُمُ أَنَّهُ نَبِيٌّ، وَلَمْ يَتْبَعْهُ عَلَى أَمْرِهِ إِلَّا امْرَأَتُهُ وَابْنُ عَمِّهِ هَذَا الْفَتَى، وَهُوَ يَزْعُمُ أَنَّهُ سَيُفْتَحُ عَلَيْهِ كُنُوزُ كِسْرَى وَقَيْصَرَ، قَالَ: فَكَانَ عَفِيفٌ )وَهُوَ ابْنُ عَمِّ الْأَشْعَثِ بْنِ قَيْسٍ( يَقُولُ: )وَأَسْلَمَ بَعْدَ ذَلِكَ فَحَسُنَ إِسْلَامُهُ( لَوْ كَانَ اللَّهُ رَزَقَنِي الْإِسْلَامَ يَوْمَئِذٍ فَأَكُونُ ثَالِثًا مَعَ عَلِيِّ بْنِ أَبِي طَالِبٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ.

Afîf el-Kindî anlatıyor: Ben ticaretle uğraşan biriydim. Mekke’ye hac için gittiğimde, kendisinden bazı şeyler satın almak için Abbas b. Abdulmuttalib’in yanına vardım. O da tüccardı. Vallahi Mina’da Abbas’ın yanındayken, bir adam Abbas’ın yanındaki çadırdan çıktı. Güneşe baktı, batıya doğru meylettiğini görünce namaz kılmaya başladı. Sonra adamın çıktığı çadırdan bir kadın çıktı. Arkasında durup o da namaz kılmaya başladı. Sonra aynı çadırdan buluğ çağına gelmiş bir çocuk çıktı. O da namaz kılmaya başladı.

Abbas’a: “Ey Abbas! Bu kim?” diye sordum. “Bu, yeğenim Muhammed b. Abdullah b. Abdulmuttalib’dir” dedi. “Bu kadın kim?” diye sorduğumda: “Karısı, Hatice bint Huveylid’dir” karşılığını verdi. “Bu çocuk kim?” dediğimde ise: “Amcasının oğlu Ali b. Ebu Tâlib’dir”dedi. “Ne yapıyorlar?” dedim. “Namaz kılıyorlar, kendisi peygamber olduğunu iddia ediyor. Kendisine de sadece karısı ve amcasının oğlu olan bu çocuk inandı. O, Kisra ve Kayser’in hazinelerine sahip olacağını iddia ediyor” dedi.

Ravi der ki: Afîf (o Eş‘as b. Kays’ın amcasının oğludur ve sonraları samimi bir Müslüman olmuştur) şöyle derdi: “Allah bana İslam’ı o zaman nasip etseydi, Ali b. Ebu Tâlib’ten sonra üçüncüleri ben olurdum.” [Sahih] (Müsned, I, 209. Ayrıca bk. İbn Sa‘d, Tabakât, VIII, 10, 11) (Tercüme, XVII, 274)

Âişe’nin Kıskançlığı

7- حَدَّثَنَا عَلِيُّ بْنُ إِسْحَاقَ، أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللَّهِ قَالَ: أَخْبَرَنَا مُجَالِدٌ، عَنْ الشَّعْبِيِّ، عَنْ مَسْرُوقٍ، عَنْ عَائِشَةَ قَالَتْ :كَانَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِذَا ذَكَرَ خَدِيجَةَ أَثْنَى عَلَيْهَا فَأَحْسَنَ الثَّنَاءَ، قَالَتْ: فَغِرْتُ يَوْمًا فَقُلْتُ: مَا أَكْثَرَ مَا تَذْكُرُهَا حَمْرَاءَ الشِّدْقِ؟ قَدْ أَبْدَلَكَ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ بِهَا خَيْرًا مِنْهَا! قَالَ: « مَا أَبْدَلَنِي اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ خَيْرًا مِنْهَا! قَدْ آمَنَتْ بِي إِذْ كَفَرَ بِي النَّاسُ، وَصَدَّقَتْنِي إِذْ كَذَّبَنِي النَّاسُ، وَوَاسَتْنِي بِمَالِهَا إِذْ حَرَمَنِي النَّاسُ، وَرَزَقَنِي اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ وَلَدَهَا إِذْ حَرَمَنِي أَوْلَادَ النِّسَاءِ ».

Hz. Âişe (r. anha) der ki: Allah Resûlü (s.a.), Hatice’yi andığı zaman ondan övgüyle bahsederdi. Bir gün onu kıskandım ve: “Avurtları kızarmış kadını ne kadar çok anıyorsun. Allah sana ondan daha hayırlısını verdi” dedim. Bunun üzerine Resûlullah (s.a) şöyle buyurdu: “Allah bana ondan daha hayırlısını vermedi. Çünkü herkes inkar ederken o bana iman etti. Herkesin beni yalanladığı bir zamanda, o beni tasdik etti. Herkesin her şeyi benden esirgediği bir zamanda, o beni malına ortak etti. Başkalarından çocuğum olmadığı halde Allah bana ondan çocuk verdi”. [Hasen] (Müsned, VI, 117) (Tercüme, XVII, 334)

8- حَدَّثَنَا سَهْلُ بْنُ عُثْمَانَ، حَدَّثَنَا حَفْصُ بْنُ غِيَاثٍ، عَنْ هِشَامِ بْنِ عُرْوَةَ، عَنْ أَبِيهِ، عَنْ عَائِشَةَ قَالَتْ: مَا غِرْتُ عَلَى نِسَاءِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم إِلاَّ عَلَى خَدِيجَةَ وَإِنِّى لَمْ أُدْرِكْهَا. قَالَتْ: وَكَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم إِذَا ذَبَحَ الشَّاةَ فَيَقُولُ: « أَرْسِلُوا بِهَا إِلَى أَصْدِقَاءِ خَدِيجَةَ ». قَالَتْ: فَأَغْضَبْتُهُ يَوْمًا فَقُلْتُ: خَدِيجَةَ؟ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم: « إِنِّى قَدْ رُزِقْتُ حُبَّهَا ».

Hişam b. Urve babasından, o da Âişe’den rivayet ettiğine göre o şöyle demiş: Ben Hatice’den başka Hz. Peygamber’in hanımlarını kıskanmadım. Halbuki ona yetişmedim. Âişe dedi ki: Resûlüllah (s.a.) bir koyun kestiğinde: “Onu Hatice’nin arkadaşlarına gönderin!” derdi. Bir gün onu kızdırdım: Hatice mi? dedim. Bunun üzerine Resûlüllah (s.a.); “Bana onun sevgisi bahşedildi.” buyurdu. (Müslim, Fedâilu’s-sahâbe, 75)

Ehlibeytin Annesi Hz. Fatıma Bint Resulillah (sas)

Fatıma bint Muhammed ez-Zehrâ
Babası: Muhammed b. Abdullah (s.a.)
Annesi: Hatice bint Huveylid’dir.
Künyesi Ümmü’l-Haseneyn ve “babasının annesi” manasına gelen “Ümmü ebîhâ” idi. Bu künyeyi almasının sebebi, Fatıma’yı anne sevgisiyle seven Resûlullah’ın kendisine bu şekilde hitap etmesi olmalıdır.
Lakabı “beyaz, parlak ve aydınlık yüzlü kadın” anlamında Zehrâ olmakla beraber “iffetli ve namuslu kadın” anlamındaki Betûl lakabıyla anıldığı da görülmektedir.
Hz. Peygamber’in soyunu devam ettiren kızı.
Bi‘setten beş yıl önce, Kureyş’in Kâbe’yi yeniden inşası sırasında Mekke’de doğdu.
Hz. Peygamber’in en küçük kızıdır.

Çocukluğu

Kaynaklarda Hz. Fatıma’nın çocukluk ve gençlik yıllarına dair pek az bilgi bulunmaktadır. Bunlardan biri, Kâbe’de namaz kılmakta olan Resûl-i Ekrem’in secdeye vardığı sırada omuzlarına müşrikler tarafından bir devenin işkembesinin atılması üzerine genç Fatıma’nın koşarak babasının üzerindeki pislikleri temizlemesi ve bunu yapanlara kızıp söylenmesidir (Buhârî, Vudû, 69; Müslim, Cihâd, 107-110).

Medine’ye Hicreti

Resûlullah’ın (s.a.) Medine-i Münevvere’ye hicretinden birkaç gün sonra, Hz. Ali’nin, annesi Fatıma bint Esed, Efendimizin hanımı Sevde, kızları Ümmü Gülsûm ve Fatıma ile Ebu Bekir’in ailesini alarak Medine’ye hicret ettikleri bilinmektedir.

Evliliği

Fatıma on beş yaşını tamamladıktan sonra onunla önce Hz. Ebu Bekir, ardından da Hz. Ömer evlenmek istemiş. Resûl-i Ekrem her iki teklife de olumlu cevap vermemişti.
Bunun ardından Fatıma’ya Hz. Ali talip olmuş ve bu talebi Resûlullah tarafından kabul edilmiştir. O sıralarda fakir bir delikanlı olan Hz. Ali mehir verecek kadar malı bulunmadığından Bedir Savaşı’nda ganimetten payına düşen zırhını satarak 450 dirhem gümüş civarında bir mehir vermiştir.

Çeyizi

Hz. Fatıma’nın çeyizi kadife bir örtü, içine hurma lifi doldurulmuş deri bir yastık, iki el değirmeni ve deriden yapılma iki su kabından ibaretti.
Düğünleri Resûlullah’ın Hz. Âişe ile evlenmesinden dört buçuk ay sonra 2. yılın Zilkade veya Zilhicce ayında gerçekleşti.

Hz. Fatıma 3. yılın Ramazan ayında ilk çocuğu olan Hasan’ı, bir yıl sonra Şaban ayında Hüseyin’i dünyaya getirdi. Daha sonraki yıllarda küçük yaşta ölen Muhassin ile Ümmü Gülsûm ve Zeyneb doğdu.

Evliliklerinin ilk yıllarında Hz. Ali ile Fatıma arasında küçük çapta bazı anlaşmazlıklar olmuştu. Ancak Resûl-i Ekrem’in aralarını bulması ve Hz. Fatıma’ya kocasına itaati tavsiye etmesi üzerine kırgınlıklar son bulmuştu. Hz. Ali de artık eşini hiçbir şekilde üzmeyeceğini söylemiştir.

Uhud Savaşında

Uhud Savaşında on hanımla birlikte gazilere yiyecek ve su taşıyan Hz. Fatıma aynı zamanda yaralıları tedavisinde görev yaptı. Bu savaşta Hz. Peygamber’in dişinin kırılması üzerine yüzündeki kanları suyla temizlemeye çalıştı. Kanın dinmediğini görünce bir hasır parçasını yakıp küllerini Resûlullah’ın yüzüne bastırmak suretiyle akan kanı durdurmayı başardı (Müslim, “Cihâd”, 101).

Resûlullah’ın Vefatının Ardından

Hz. Peygamber’e çok düşkün olan Fatıma babasının vefatından dolayı çok sarsıldı. Resûl-i Ekrem defnedildikten sonra gördüğü Enes b. Mâlik’e, “Resûlullah’ın üzerine çarçabuk toprak atmaya eliniz nasıl vardı, gönlünüz nasıl razı oldu?” diyerek ağladı ve daha sonra da günlerce gözyaşı döktü.

Hz. Peygamber’in vefatının ardından Fatıma ile Abbas b. Abdülmuttalib Halife Ebu Bekir’e gelerek Resûlullah’ın mirasından hisselerini istediler. Bu miras Fedek ve Hayber’deki hurmalıklarla Medine’deki bir bahçeden ibaretti. Hz. Peygamber bu arazilerin gelirini amme işlerine, yolcularla misafirlere ve kendi ailesine harcamaktaydı. Halife onlara, Resûlullah’ın peygamberlerin miras bırakmayacağına dair hadisini hatırlatarak onun mirasının söz konusu olamayacağını, fakat ailesinin geçiminin eskiden olduğu gibi yine buraların gelirinden sağlanacağını söyledi. Hz. Âişe ile diğer bazı sahâbîlerin bu hadisi tasdik etmeleri üzerine miras iddiasından vazgeçildi (Buhârî, Humus, 1, Fezâ’ilü ashâbi’n-nebî, 12, Meğazî, 14, 38, Nafakât, 3, İ‘tisâm, 5; Müslim, Cihâd, 51-55).

Vefatı

Hz. Fatıma, Resûlullah’ın ölümünden beş buçuk ay sonra 3 Ramazan 11 tarihinde 27 yaşında Medine’de vefat etti. Muhammed el-Bâkır’ın belirttiğine göre Fatıma’yı Hz. Ali yıkadı. Ölümünden sonra vücudunu kimsenin görmemesi için vasiyeti üzerine onu Hz. Ali ile Hz. Ebu Bekir’in hanımı Esmâ bint Umeys’in yıkadığı da zikredilmektedir.

Hz. Fatıma, kadın cenazelerinin erkeklerinki gibi üzerine örtülen bir kefenle sarılmış olarak herkesin gözü önünde bulunmasından rahatsız olduğunu Esmâ bint Umeys’e söylediğinde Esmâ ona Habeşistan’da cenazelerin tabut içinde taşındığını anlatmış, bunun üzerine Fatıma kendi cenazesinin de böyle taşınmasını vasiyet etmişti. Nitekim onun cenazesi Esmâ bint Umeys’in tarifi üzerine yapılan tabutla taşındı.

Cenaze namazını Hz. Abbas veya Hz. Ali kıldırdı. Vasiyeti üzerine geceleyin Hz. Ali, Hz. Abbas ile oğlu Fadl tarafından Cennetü’l-bakî‘a defnedildi.

Şahsiyeti

Resûlullah’ın terbiyesiyle yetişen Hz. Fatıma onun hem hayâ ve edep gibi özelliklerine, hem de konuşma tarzından yürüyüşüne kadar birçok vasfına sahip oldu. Babasının uygun gördüğü hayat tarzını benimseyerek onun gibi sade yaşadı.

El değirmeninde un öğütmekten elleri yara olan Fatıma bu hususta Hz. Peygamber’den yardım istemeye karar verdi. Medine’ye savaş esirlerinin geldiğini duyunca babasına giderek ondan kendisine ev işlerinde yardım edecek bir hizmetçi talep etti. Resûlullah da esirleri, mescidde yatıp kalkan fakir müslümanların (ehl-i Suffe) ihtiyaçlarını karşılamak üzere satacağını, bu sebeple kendisine bir hizmetçi veremeyeceğini söyledi. Buna karşılık yatağa girdiği vakit otuz üçer defa sübhânallah, elhamdülillah, Allâhüekber demesinin istediği hizmetçiden kendisi için daha hayırlı olacağını söyledi.

Bu güzel vasıfları sebebiyle Resûl-i Ekrem Fatıma’yı görünce sevinir, kendisini ayakta karşılar, elini tutarak yanaklarından öper, ona iltifat edip yanına veya kendi yerine oturturdu. Babası kendi evine gelince Fatıma da onu aynı şekilde karşılayıp ağırlardı.

Hz. Peygamber sefere giderken aile fertlerinden en son Fatıma ile vedalaşır, seferden dönünce de ilk olarak onunla görüşürdü.

Resûlullah En Çok Onu Severdi

Hz. Peygamber’in Fatıma’ya olan sevgisini gösteren önemli bir olay, Mekke’nin fethinden sonra Hz. Ali’nin Ebu Cehil’in kızı Cüveyriyye ile evlenmek isteği Resûl-i Ekrem’in kulağına gidince ona gösterdiği tepkidir. Bu vesile ile yaptığı konuşmada Fatıma’nın kendisinin bir parçası olduğunu, onun üzülmesini istemediğini, Resûlullah’ın kızı ile Allah düşmanının kızının bir araya gelemeyeceğini bildirdi. Cenâb-ı Hakk’ın helâl kıldığı bir şeyi haram kılmamakla beraber bu evliliğe izin vermeyeceğini, ancak Ali’nin Fatıma’yı boşadıktan sonra bir başka kadınla evlenebileceğini söyledi.

Diğer taraftan Hz. Peygamber’in konuşmasına başlarken öbür damadı Ebü’l-Âs’ın kendisine verdiği sözde durduğunu belirtmesi, Ebü’l-Âs’a Zeyneb’in üzerine bir başka kadınla evlenmemeyi şart koştuğunu hatıra getirmekte, aynı şekilde Hz. Ali’den de böyle bir söz aldığını, fakat Ali’nin bunu unutmuş olabileceğini düşündürmektedir. Bu olaydan sonra Hz. Ali Fatıma’nın vefatına kadar bir başka kadınla evlenmediği gibi câriye de edinmemiştir.

Resûl-i Ekrem’in her fırsatta onların evine gelerek ikisinin arasına oturması, hem kızına hem de damadına beslediği derin sevgiyi ifade etmesi onları birbirine bağlamıştır. Hatta zaman zaman her biri Resûlullah’ın kendisini daha çok sevdiğini ileri sürmüşlerdir. Fatıma da fırsat buldukça babasının yanına gider, ona hizmet etmekten zevk duyardı.

Ehl-i Beytin Üyeleri

Resûl-i Ekrem, Hz. Fatıma ile Hz. Ali’yi ve çocukları Hasan ile Hüseyin’i abasının altına alarak, “Allahım! Bunlar benim Ehl-i beytimdir; onları kötülüklerden koru ve kendilerini tertemiz kıl” diye dua etmiştir.
Resûlullah’ın nesli Hz. Fatıma’nın çocuklarıyla devam etmiştir.
Hz. Fatıma’dan on sekiz hadis rivayet edilmiş olup tamamı Kütüb-i Sitte’de yer almaktadır.

Cennet Kadınlarının En Faziletlisi

1- حَدَّثَنَا أَبُو عَبْدِ الرَّحْمَنِ، حَدَّثَنَا دَاوُدُ، عَنْ عِلْبَاءَ، عَنْ عِكْرِمَةَ، عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ قَالَ : خَطَّ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي الْأَرْضِ أَرْبَعَةَ خُطُوطٍ، قَالَ: « أَتَدْرُونَ مَا هَذَا؟ » قَالُوا: اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ، فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «أَفْضَلُ نِسَاءِ أَهْلِ الْجَنَّةِ خَدِيجَةُ بِنْتُ خُوَيْلِدٍ، وَفَاطِمَةُ بِنْتُ مُحَمَّدٍ، وَمَرْيَمُ بِنْتُ عِمْرَانَ، وَآسِيَةُ بِنْتُ مُزَاحِمٍ امْرَأَةُ فِرْعَوْنَ ».

İbn Abbas der ki: Resûlullah (s.a.) yere dört tane çizgi çizdi ve sordu: “Bunun ne olduğunu biliyor musunuz?” Ashab: Allah ve Resûlü daha iyi bilir, dediler. Resûlullah (s.a.) bunun üzerine şöyle buyurdu: “Bunlar cennet kadınlarının en faziletlisi; Hatice bint Huveylid, Fatıma bint Muhammed, Meryem bint İmrân ve Firavun’un karısı Âsiye bint Muzâhim’dir”. [Sahih] (Müsned, I, 316) (Tercüme, XVII, 158)

Fatıma Benim Bir Parçamdır

2- حَدَّثَنَا إِسْمَاعِيلُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ قَالَ: أَخْبَرَنَا أَيُّوبُ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ أَبِي مُلَيْكَةَ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ الزُّبَيْرِ، أَنَّ عَلِيًّا ذَكَرَ ابْنَةَ أَبِي جَهْلٍ، فَبَلَغَ ذَلِكَ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ: « إِنَّهَا فَاطِمَةُ بِضْعَةٌ مِنِّي، يُؤْذِينِي مَا آذَاهَا، وَيُنْصِبُنِي مَا أَنْصَبَهَا »

Abdullah b. Zübeyr bildiriyor: Hz. Ali (r.a.), evlenmek için Ebu Cehil’in kızından bahsettiğini Resûlullah (s.a.) işitince şöyle buyurdu: “Fatıma benim bir parçamdır. Onu üzen beni üzmüş olur, onu rahatsız eden beni rahatsız etmiş olur”. [Sahih] (Müsned, IV, 5. Ayrıca bk. Buhârî, Fedâilu’s-Sahabe, 12, 29; Müslim, Fedâilü’s-Sahabe, 93, 94; Ebu Davud, Nikah, 12; Tirmizî, Menâkıb, 61; İbn Mâce, Nikah, 56; Hâkim, Müstedrek, III, 154) (Tercüme, XVIII, 407)

(1693)