Hz. Abdullah b. Zübeyr (r.a) ve Mücadele

21. Yüzyılda Abdullah OImak derslerinin bu ayki konusu, “Abdullah b. Zübeyr ve Mücadele” idi. Muhammed Emin Yıldırım Hocamız, çok farklı özellikleri ve mesajları bu derste nazarlarımıza verdi.

Dersten Cümleler

– 21. yüzyılda Abdullah olmak deyip yola çıktık; yeryüzünün en has, en ideal, en kâmil kulluk örnekleri altında yeniden kulluğumuzu tesis etmek, inşa ve ihya etmek için, adları ve tadları Abdullah olan sahabilerin rehberliğinde yürümeye çalıştık. Geçen altı dersimizin beşinde beş farklı Abdullah’tan, tevhid, ahlak, ibadet, ilim ve teslimiyet kavramlarını öğrendik. Bunlar işin bidayeti idi ve bir Müslüman’ın, Allah’a kul olma derdi olan bir Abdullah’ın hayatında bu kavramlar olmazsa olmaz kavramlardı.

– Bugünde yine bir müslümanın hayatının esasında olması gereken bir kavram olan mücadeleyi öğreneceğiz.

– Mücadele; “Bir gayeye varmak için ortaya konan çaba ve gayret demektir.”

Abdullah b. Zübeyr dediğimiz zaman nasıl bir sahabinin adını anmış oluruz biliyorsunuz değil mi?

O, Zübeyr b. Avvam gibi Peygamber’in havarisi olmuş bir ihlas ve aşk abidesi babanın oğludur.

O, Esma bint Ebu Bekir gibi, mücadele ve vakarın abidesi olmuş bir annenin oğludur.

O, Safiyye bint Abdulmuttalib gibi İslam’a kale olmuş bir babaannenin torunudur.

O, Hz. Ebu Bekir gibi sadakati, sıdkı tescillenmiş bir dedenin torunudur.

O, Urve gibi bir ilim kalesinin, Münzir gibi bir komutanın, Mus’ab b. Zübeyr gibi bir yiğit kardeşinin abisidir.

O, Hz. Aişe gibi, Peygamber evinin sultanlarının en gözdelerinden ilim ve irfan abidesi bir teyzenin yeğenidir. Hz. Aişe validemizin hiç çocuğu olmayacaktı biliyorsunuz? Bir gün çocuk meselesinde yüreği yanarak bir şeyler söyleyince, Efendimiz (sas) ona Ümmü Abdullah künyesini verecek ve onu

Abdullah b. Zübeyr’in annesi kılacaktı.

– “Ben annemin karnındayken hicret ettim!”

-“Ben zatu’n-nitakayn’in/çifte kuşaklı kadının oğluyum!”diyecekti.

– “Medine’nin iklimi Müslümanlara iyi gelmedi. Şimdi bunlar hep hastalanacak ve nesilleri kuruyacak. Ya hiç çocukları olmayacak ya da doğan çocuklar hep sakat olacak.”

– “Ya Rabbi! Doğacak çocuğu Müslümanlara sevinç vesilesi kıl!”

– Efendimiz: “İsmi de, künyesi de dedesinin ki gibi olsun; adı Abdullah, künyesi Ebu Bekir olsun” dedi.

– “Benim ağzıma ve mideme giren ilk şey Efendimiz’in lokması oldu.”

Çocukluk hatıraları…

– “Efendimiz (sas) nede doğru söylemiş, tam babasının oğlu! tam babasının oğlu!”

– Yermuk savaşı sırasında artık Abdullah’ı durdurmak mümkün olmadı. 13 yaşında ilk kez bir savaşa katılacaktı. Annesi ve babası ile o savaşın meydanında kılıç sallayacaktı, ata binecekti. O gün o meydan da Abdullah’ı görenler ne diyorlardı biliyor musunuz? Fursanü’l-Kureyş/Kureyş’in atlısı, o kadar büyük bir morel olmuştu ki askere görenler böyle diyorlardı.

– Hz. Osman döneminde daha aktif bir haldedir. O yıllar artık tam bir delikanlı olmuştur; 23-24 yaşlarında İfrikiyye seferlerine, yani Libya, Tunus, Cezayir, Fas seferlerine, oradan Taberistan, Cürcan seferlerine, oradan Kostaniyye yani İstanbul seferlerine ve daha birçok seferlere katılacaktır.

– “Ben ne ganimet için, ne cariyeler için savaştım, ben sadece ve sadece Allah rızası için savaştım. Yaptığım hizmetimin bedelini burada alarak öte taraftaki ecrimden eksilmesini istemem. Rabbimin hoşnutluğu bana kazanç olarak yeter.”

– Abdullah b. Zübeyr ya atının üzerinde, ya seccadenin başındadır. Onun hayatında başka bir şey göremezsiniz. Ruhbanü’l-Leyl, Fursanü’n-nehar/ Gecenin ruhbanı, abidi, gündüzün fursanı, mücahidi ifadesi ona çok güzel uyar. Onun lakaplarından bir tanesi nedir biliyor musunuz? Hamametü’l-

Mescid/ Mescid Güvercini…

– “O namaza başladığında dünya ile bağını koparır, uzun uzun rukü ve secde ederdi. Sen onun rukusunu veya secdesini görseydin onun o halde öldüğünü zan ederdin. Kâbe’nin kuşatma günlerinde namaz kılıyordu. Mancınıklardan atılan bir ateş topu tam çenesinin dibinden geçmişti vallahi onun kılı bile kıpırdamamıştı.”

“Ben İbn Zübeyr’den daha güzel namaz kılan görmedim!”

– Böylelikle Abdullah b. Zübeyr Hicri 64’den, Hicretin 73. yılına kadar 9 yıl sürecek olan bir hilafetin sahabi oldu. Bu 9 yıllık hilafet inanın incelenmeye değer bir konudur. Çok farklı ibretler, örnekler, hadiseler yaşanmıştır.

– Emevi yönetimi bir türlü Abdullah b. Zübeyr’i ortadan kaldırmaya muvaffak olamayınca, o günün halifesi olan Abdulmelik b. Mervan tarafından çağının Firavun’u sayılan Haccac- Zalim, yada asıl ismi ile Haccac b. Yusuf’u görevlendirir.

Ömer b. Abdülaziz: “Ümmetin tamamının günahını bir kefeye koysanız, Haccac’ın günahını da diğer kefeye koysanız, Haccac’ın kefesi daha ağır gelir!”

– “Evladım, şerefinle yaşa, izzetinle öl! Ama asla bu zalimlere teslim olup, esir düşme!”
Abdullah b. Zübeyr, adamlarının dağıldığını, gücünün tükendiğini söyleyince, Hz. Esma şöyle demişti: “Eğer sen doğru yolda olduğuna inanıyorsan, mücadelene devam et. Senin yanında bu iş için şehit olanların senden bekledikleri budur. Yok, eğer senin mücadelen iktidar ise, dünyalık ise sen ne kötü bir kulmuşsun o zaman… Adamlarının dağılması doğru yolda olan birini etkilemez. Allah için bir mücadeleye girişmişsen mert adama yakışan tek başına da kalsa mücadeleye devam etmesidir. Daha ne kadar yaşayacaksın; unutma en güzel şeref Allah yolunda şehit olmaktır.”

Abdullah b. Zübeyr bu sözler üzerine dedi ki: “Anneciğim! Oğlun Allah yolunda yaşadı, inşallah yine Allah yolunda ölecek. Tek korkum ben öldüğüm zaman bu zalimlerin cesedimi soyup, çıplak bir şekilde teşhir etmeleridir.” Esma validemiz bu söz üzerine dedi ki: “Oğlum sen Allah adına yürü, O’nun adına şehit olduktan sonra bedenini düşünme! Unutma boğazlanan kurban için derisinin yüzülmesi dert değildir.”

– Bu sözlerin arkasından anne-oğul birbirlerine sarıldılar; o anda gözleri görmeyen Esma validemiz, oğlunun zırh giydiğini eliyle hissetti. “Şehadet aşığı birinin buna ihtiyacı yoktur” dedi ve oğlundan onu çıkarmasını istedi.

– Haccac’ın komutanlarından biri olan Tarık b. Amir, onun cesareti için şöyle diyecekti: “Analar böyle bir yiğit doğurmadı!”

– “Bu hatip ne zaman minberden inecek!”

– “Ben senin annen değilim; ben şurada konuşan hatibin annesiyim!”

(1275)