Hadisin Dindeki Yeri
HADİSİN DİNDEKİ YERİ
- Hadis, bilgiye kaynaklık etmiştir.
- Hadis, metodolojiye kaynaklık etmiştir. Usûl-u Fıkıh, Usûl-u Din gibi metodolojilere hadis kaynaklık etmiştir. İnsanlar bir şeyi Efendimiz nasıl yapmışsa öyle yapmaya çalışmışlardır.
- Yaşama biçimine ait bilgileri, hayatı nasıl yaşamamız gerektiği ile ilgili bilgiye kaynaklık etmiştir.
Giriş
Tarihte peygamberliği inkâr edenler veya muhal görenler olmuştur. Bu görüşü benimseyenlerin en önemli gerekçesi, insan aklının nübüvvete ihtiyaç duymayacak şekilde yeterli olmasıdır. Ancak peygamberler aklın tek başına hüküm veremeyeceği konuları haber vermişlerdir.
Ayrıca insan hayatında aklın idrak edemeyeceği durumlar da bulunmaktadır. Başta ibadetin şekli olmak üzere dünya ve ahretle ilgili konularda akıl aciz kalmaktadır.[1] Bu noktada insanoğlu akıl ve iradesini destekleyecek, eksikliklerini giderecek vahyi bilgiye ihtiyaç duymaktadır. Peygamberlere olan ihtiyaç da buradan kaynaklanmaktadır. Peygamberler Allah Teâla’nın insanlar arasından seçtiği ve insanlara iletmek istediği vahyi kendileri aracılığıyla ulaştırdığı seçkin insanlardır.
Vahy-i Ğayri Metlüv
İslâm bilginleri genellikle, dinî konularla ilgili hadislerin Allah tarafından Hz. Peygamber’e vahyedilmiş olduklarını kabul ederler; delil olarak da, إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَى وَمَا يَنْطِقُ عَنِ الْهَوَىٰ “O (Peygamber), kendiliğinden konuşmaz; O’nun sözleri, kendisine indirilmiş -vahiyden başkası değildir”[2] ayetini ileri sürerler.
Kur’an ve Hikmet
لَقَدْ مَنَّ اللَّهُ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ إِذْ بَعَثَ فِيهِمْ رَسُولًا مِنْ أَنْفُسِهِمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ
“Andolsun ki içlerinden, kendilerine Allah’ın ayetlerini okuyan, (kötülüklerden ve inkardan) kendilerini temizleyen, kendilerine Kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur.”[3]
Ayrıca bu ayette sözü edilen “hikmet” kelimesinin, “sünnet” anlamında olduğunu da belirtmişlerdir. Nitekim Hz. Peygamber ve O’nun ashabından nakledilen bazı haberler de, bu gerçeği ortaya koymaktadır.
Resûlullah’tan (s.a.) şöyle rivayet edilmiştir:
عَنْ الْمِقْدَامِ بْنِ مَعْدِي كَرِبَ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنَّهُ قَالَ: أَلَا إِنِّي أُوتِيتُ الْكِتَابَ وَمِثْلَهُ مَعَهُ أَلَا يُوشِكُ رَجُلٌ شَبْعَانُ عَلَى أَرِيكَتِهِ يَقُولُ: عَلَيْكُمْ بِهَذَا الْقُرْآنِ! فَمَا وَجَدْتُمْ فِيهِ مِنْ حَلاَلٍ فَأَحِلُّوهُ! وَمَا وَجَدْتُمْ فِيهِ مِنْ حَرَامٍ فَحَرِّمُوهُ…
“Şunu kesin olarak biliniz ki, bana Kur’ân ve onunla beraber onun bir benzeri (sünnet) daha verilmiştir. Karnı tok bir halde rahat koltuğuna oturarak; ‘Şu Kur’an’a sarılın; onda neyi helâl görürseniz onu helâl, neyi haram görürseniz onu da haram kabul ediniz’ diyecek bazı kimseler gelmesi yakındır.”[4]
Hassan İbn Atiyye, aynı konuda şu açıklamayı yapmıştır: “Cibrîl (a.s.) Resûlullah’a (s.a.) Kur’ân’ı getirdiği ve öğrettiği gibi, sünneti de öylece getirir ve öğretirdi”.[5]
- Kur’an ve Sünnet İlişkisi
Kur’an ve sünneti birbirinden ayırmak mümkün değildir. Zira ikisi etle tırnak gibidirler. Hz. Peygamber döneminde ashab için sünnetin sübûtu diye bir problem yoktu. Onların nazarında Kur’an neyse onu kendilerine getiren Hz. Peygamber de oydu. Sünnet sıradan birinin davranışı değil, vahiyle muhatap olan yüce Peygamber’in uygulamalarıydı. Onun için sünnetin dindeki yerini anlamak, Hz. Peygamber’in Kur’an’daki yerini kavramakla eş anlamlıdır. O zaman Hz. Peygamber’in Kur’an’daki konumu nasıldır, Kur’an Müslümanlara Hz. Peygamberi nasıl tanıtıyor?[6]
a. Hz. Peygamber’e İtaat Etmek Gerekir
Allah’a itaat iman esaslarından biri olduğu gibi Hz. Peygamber’e de itaat esastır.
مَنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ أَطَاعَ اللَّهَ وَمَنْ تَوَلَّىٰ فَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفِيظًا
“Kim Resûl’e itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, seni onların başına bekçi göndermedik!”[7]
وَمَا آتَاكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُوا
“Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının.”[8]
Ayet ganimet dağıtımıyla alakalıdır, ancak hükmü geneldir. Ashab-ı kiram zamanından beri ayet, Hz. Peygamber’in ortaya koyduğu hükümler ve sünnet için kullanılmıştır.
قُلْ إِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللَّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللَّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ • قُلْ أَطِيعُوا اللَّهَ وَالرَّسُولَ فَإِنْ تَوَلَّوْا فَإِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْكَافِرِينَ
“(Resûlüm! ) De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah, son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir. De ki: Allah’a ve Resûlü’ne itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez.”[9]
Bu ayet Hz. Peygamber’e uymanın temelini açıklıyor: Allah sevgisi…
وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ إِلَّا لِيُطَاعَ بِإِذْنِ اللَّهِ وَلَوْ أَنَّهُمْ إِذْ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ جَاءُوكَ فَاسْتَغْفَرُوا اللَّهَ وَاسْتَغْفَر لَهُمُ الرَّسُولُ لَوَجَدُوا اللَّهَ تَوَّابًا رَحِيمً
“Biz her peygamberi –Allah’ın izniyle- ancak kendisine itaat edilmesi için gönderdik. Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah’tan bağışlanmayı dileseler, Resûl de onlar için istiğfar etseydi Allah’ı ziyadesiyle affedici, esirgeyici bulurlardı.”[10]
b. Hz. Peygamber’e İsyan ve Eziyet Yasaktır
وَمَنْ يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَيَتَعَدَّ حُدُودَهُ يُدْخِلْهُ نَارًا خَالِدًا فِيهَا وَلَهُ عَذَابٌ مُهِينٌ
“Kim Allah’a ve Peygamberine karşı isyan eder ve sınırları aşarsa, Allah onu, devamlı kalacağı bir ateşe sokar ve onun için alçaltıcı bir azap vardır.”[11]
وَمَنْ يُشَاقِقِ الرَّسُولَ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُ الْهُدَىٰ وَيَتَّبِعْ غَيْرَ سَبِيلِ الْمُؤْمِنِينَ نُوَلِّهِ مَا تَوَلَّىٰ وَنُصْلِهِ جَهَنَّمَ وَسَاءَتْ مَصِيرًا
“Kim, kendisine hidayet (doğru yol) besbelli olduktan sonra peygambere karşı çıkar, mü’minlerin yolundan başkasına uyarsa, onu yöneldiği yolda bırakırız ve cehenneme sokarız. Orası ne kötü bir varış yeridir.”[12]
إِنَّ الَّذِينَ يُؤْذُونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ لَعَنَهُمُ اللَّهُ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَأَعَدَّ لَهُمْ عَذَابًا مُهِينًا
“Allah ve Resûlünü incitenlere Allah, dünyada ve ahirette lanet etmiş ve onlar için horlayıcı bir azap hazırlamıştır.”[13]
ذلِكَ بِأَنَّهُمْ شَاقُّوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَمَنْ يُشَاقِقِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَإِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ
“Bu söylenenler, onların Allah’a ve Resûlüne karşı gelmelerinden ötürüdür. Kim Allah ve Resûlüne karşı gelirse, bilsin ki Allah, azabı şiddetli olandır.”[14]
c. Hz. Peygamber’e Saygı ve Sevgi Esastır
النَّبِيُّ أَوْلَىٰ بِالْمُؤْمِنِينَ مِنْ أَنْفُسِهِمْ وَأَزْوَاجُهُ أُمَّهَاتُهُمْ
“Peygamber, müminlere kendi canlarından daha yakındır. Eşleri, onların analarıdır.”[15]
إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
“Allah ve melekleri, Peygamber’e çok salavat getirirler. Ey müminler! Siz de ona salavat getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin.”[16]
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تُقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيِ اللَّهِ وَرَسُولِهِ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَرْفَعُوا أَصْوَاتَكُمْ فَوْقَ صَوْتِ النَّبِيِّ وَلَا تَجْهَرُوا لَهُ بِالْقَوْلِ كَجَهْرِ بَعْضِكُمْ لِبَعْضٍ أَنْ تَحْبَطَ أَعْمَالُكُمْ وَأَنْتُمْ لَا تَشْعُرُونَ
“Evlerinizde okunan Allah’ın ayetlerini ve hikmeti hatırlayın. Şüphesiz Allah, her şeyin iç yüzünü bilendir ve her şeyden haberi olandır. Ey iman edenler! Seslerinizi Peygamber’in sesinden fazla yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber’e yüksek sesle bağırmayın; yoksa siz farkına varmadan amelleriniz boşa gidiverir.”[17]
d. Hz. Peygamber İnsanlar İçin İdeal Bir Örnektir
لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيرً
“Andolsun ki, Resûlullah, sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.”[18]
ن وَالْقَلَمِ وَمَا يَسْطُرُونَ مَا أَنْتَ بِنِعْمَةِ رَبِّكَ بِمَجْنُونٍ وَإِنَّ لَكَ لَأَجْرًا غَيْرَ مَمْنُونٍ وَإِنَّكَ لَعَلَىٰ خُلُقٍ عَظِيمٍ
“Nûn. Kaleme ve (kalem tutanların) yazdıklarına andolsun ki, Sen -Rabbinin nimeti sayesinde- mecnun değilsin. Ve sen elbette yüce bir ahlak üzeresin.”[19]
e. Hz. Peygamber’e Kur’an’ı Açıklama Görevi Verilmiştir
وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ إِلَّا بِلِسَانِ قَوْمِهِ لِيُبَيِّنَ لَهُمْ فَيُضِلُّ اللَّهُ مَنْ يَشَاءُ وَيَهْدِي مَنْ يَشَاءُ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
“(Allah’ın emirlerini) onlara iyice açıklasın diye her peygamberi yalnız kendi kavminin diliyle gönderdik. Artık Allah dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. Çünkü O, güç ve hikmet sahibidir.”[20]
وَأَنْزَلْنَا إِلَيْكَ الذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ مَا نُزِّلَ إِلَيْهِمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ
“İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman için ve düşünüp anlasınlar diye sana da bu Kur’an’ı indirdik.”[21]
وَمَا أَنْزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ إِلَّا لِتُبَيِّنَ لَهُمُ الَّذِي اخْتَلَفُوا فِيهِ وَهُدًى وَرَحْمَةً لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
“Biz bu Kitab’ı sana sırf hakkında ihtilafa düştükleri şeyi insanlara açıklayasın ve iman eden bir topluma da hidayet ve rahmet olsun diye indirdik.”[22]
f. Hz. Peygamber’in Haram ve Helal Koyma Yetkisi Vardır
قَاتِلُوا الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَلَا بِالْيَوْمِ الْآخِرِ وَلَا يُحَرِّمُونَ مَا حَرَّمَ اللَّهُ وَرَسُولُهُ وَلَا يَدِينُونَ دِينَ الْحَقِّ مِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ حَتَّىٰ يُعْطُوا الْجِزْيَةَ عَنْ يَدٍ وَهُمْ صَاغِرُونَ
“Kendilerine Kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe inanmayan, Allah ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini kendine din edinmeyen kimselerle, küçülerek elleriyle cizye verinceye kadar savaşın.”[23]
الَّذِينَ يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِيَّ الْأُمِّيَّ الَّذِي يَجِدُونَهُ مَكْتُوبًا عِنْدَهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَالْإِنْجِيلِ يَأْمُرُهُمْ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَاهُمْ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمُ الْخَبَائِثَ وَيَضَعُ عَنْهُمْ إِصْرَهُمْ وَالْأَغْلَالَ الَّتِي كَانَتْ عَلَيْهِمْ فَالَّذِينَ آمَنُوا بِهِ وَعَزَّرُوهُ وَنَصَرُوهُ وَاتَّبَعُوا النُّورَ الَّذِي أُنْزِلَ مَعَهُ أُولَٰئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
Yanlarındaki Tevrat ve İncil’de yazılı buldukları o elçiye, o ümmi Peygamber’e uyanlar (var ya), işte o Peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten meneder, onlara temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar. Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir. O Peygamber’e inanıp ona saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen nur’a (Kur’an’a) uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır.[24]
g. Hz. Peygamber’in Verdiği Hükümlere Razı Olmak
فَلاَ وَرَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ حَتَّىٰ يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لاَ يَجِدُوا فِي أَنْفُسِهِمْ حَرَجًا مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْلِيمً
“Hayır, Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar.”[25]
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ وَأُولِي الْأَمْرِ مِنْكُمْ فَإِنْ تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى اللَّهِ وَالرَّسُولِ إِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ ذَٰلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلً
“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e ve sizden olan ülülemre (idarecilere) de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz Allah’a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız onu Allah’a ve Resûl’e götürün (onların talimatına göre halledin); bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.”[26]
وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَنْ يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ وَمَنْ يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا مُبِينً
“Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.”[27]
إِنَّمَا كَانَ قَوْلَ الْمُؤْمِنِينَ إِذَا دُعُوا إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ أَنْ يَقُولُوا سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا وَأُولَٰئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
“Aralarında hüküm vermesi için Allah’a ve Resûlüne davet edildiklerinde, müminlerin sözü ancak “İşittik ve itaat ettik” demeleridir. İşte asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir.”[28]
h. Hz. Peygamber İnsanlara Kur’an’la Birlikte Hikmeti Öğretmek İçin Gönderilmiştir
رَبَّنَا وَابْعَثْ فِيهِمْ رَسُولًا مِنْهُمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِكَ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُزَكِّيهِمْ إِنَّكَ أَنْتَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Ey Rabbimiz! Onlara, içlerinden senin ayetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir peygamber gönder. Çünkü üstün gelen, her şeyi yerli yerince yapan yalnız sensin.[29]
كَمَا أَرْسَلْنَا فِيكُمْ رَسُولًا مِنْكُمْ يَتْلُو عَلَيْكُمْ آيَاتِنَا وَيُزَكِّيكُمْ وَيُعَلِّمُكُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُعَلِّمُكُمْ مَا لَمْ تَكُونُوا تَعْلَمُونَ
Nitekim kendi içinizden size ayetlerimizi okuyan, sizi kötülüklerden arındıran, size Kitab’ı ve hikmeti talim edip bilmediklerinizi size öğreten bir Resûl gönderdik.[30]
لَقَدْ مَنَّ اللَّهُ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ إِذْ بَعَثَ فِيهِمْ رَسُولًا مِنْ أَنْفُسِهِمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَإِنْ كَانُوا مِنْ قَبْلُ لَفِي ضَلَالٍ مُبِينٍ
Andolsun ki içlerinden, kendilerine Allah’ın ayetlerini okuyan, (kötülüklerden ve inkardan) kendilerini temizleyen, kendilerine Kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Halbuki daha önce onlar apaçık bir sapıklık içinde idiler.[31]
وَاذْكُرْنَ مَا يُتْلَىٰ فِي بُيُوتِكُنَّ مِنْ آيَاتِ اللَّهِ وَالْحِكْمَةِ إِنَّ اللَّهَ كَانَ لَطِيفًا خَبِيرً
Evlerinizde okunan Allah’ın ayetlerini ve hikmeti hatırlayın. Şüphesiz Allah, her şeyin iç yüzünü bilendir ve her şeyden haberi olandır.[32]
- Hz. Peygamber’in Görevleri
Allah Teâlâ Hz. Peygamber’in görevlerini tespit etmiştir. Bu görevleri Kur’an-ı Kerim’den öğreniyoruz.
a. Tebliğ
Peygamberlerin en temel görevleri Allah’tan aldıkları vahyi insanlara eksiksiz bir şekilde ulaştırmaktır. Bu görevin ihmal edilmesi peygamberlik vazifesinin yerine getirilmemesi anlamına gelir.
يَا أَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَا أُنْزِلَ إِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ وَإِنْ لَمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُ
Ey Resûl! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan O’nun elçiliğini yapmamış olursun…[33]
Bu ayete göre Peygamber’in görevi; Allah tarafından vahyedilen hiçbir şeyi gizlemeden insanlara tebliğ etmektir. Ancak Peygamberlerin yegâne görevi bundan ibaret değildir.
مَا عَلَى الرَّسُولِ إِلَّا الْبَلَاغُ
Elçiye düşen sadece duyurmaktır.[34]
وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ وَاحْذَرُوا فَإِنْ تَوَلَّيْتُمْ فَاعْلَمُوا أَنَّمَا عَلَىٰ رَسُولِنَا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ
Allah’a itaat edin, Resûle de itaat edin ve (kötülüklerden) sakının. Eğer (itaatten) yüz çevirirseniz bilin ki Resulümüzün vazifesi apaçık duyurmak ve bildirmektir.[35]
وَإِنْ تَوَلَّوْا فَإِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلاغُ
Yüz çevirirlerse, görevin sadece duyurmaktır.[36]
Yukarıda zikredilen ve benzeri ayetlerde ifade edilen “sadece duyurma” görevi, Müslüman olmayan, inanmamakta direnen kimselerle ilgilidir.[37]
b. Tebyin
Peygamberimizin ikinci görevi vahyi teybin, yani vahye açıklama getirmektir. Zira vahiy çoğu zaman detaylı bilgi vermemekte, genel hükümler koymaktadır. İşte hadisler de bu noktada önem arzetmektedirler. Peygamberimizin bu görevine Kur’an işaret etmektedir.
وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ إِلَّا بِلِسَانِ قَوْمِهِ لِيُبَيِّنَ لَهُمْ
(Allah’ın emirlerini) onlara iyice açıklasın diye her peygamberi yalnız kendi kavminin diliyle gönderdik.[38]
وَمَا أَنْزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ إِلَّا لِتُبَيِّنَ لَهُمُ الَّذِي اخْتَلَفُوا فِيهِ وَهُدًى وَرَحْمَةً لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
Biz bu Kitab’ı sana sırf hakkında ihtilafa düştükleri şeyi insanlara açıklayasın ve iman eden bir topluma da hidayet ve rahmet olsun diye indirdik.[39]
وَأَنْزَلْنَا إِلَيْكَ الذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ مَا نُزِّلَ إِلَيْهِمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ
İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman için ve düşünüp anlasınlar diye sana da bu Kur’an’ı indirdik.[40]
Hz. Peygamber’in Tebyini
Hz. Peygamber’in Kur’an’ı açıklaması genellikle şu şekillerde gerçekleşmiştir.
- Mücmel Ayetleri Açıklamak
Kur’an’da bazı ayetler ele aldıkları konulara kısaca temas etmekte, meselenin detayını vermemektedir. Bu gibi ayetleri Hz. Peygamber’in açıklamaları olmadan uygun biçimde anlamak mümkün değildir. Hz. Peygamber bu ayetlerde yer alan konuları detaylarıyla öğretmiş, yapılış şekillerini göstermiştir.
Örneğin namazın ne şekilde ve kaç rekât kılınacağına dair bir açıklamayı Kur’an’da bulamıyoruz. Yine oruçla alakalı uyulması gereken kuralları, hacda yapılacakları Kur’an’da bulamıyoruz. Bunları ancak Hz. Peygamber’in açıklamalarıyla anlayabilmekteyiz.
حَدَّثَنَا مَالِكٌ أَتَيْنَا إِلَى النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَنَحْنُ شَبَبَةٌ مُتَقَارِبُونَ فَأَقَمْنَا عِنْدَهُ عِشْرِينَ يَوْمًا وَلَيْلَةً وَكَانَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ رَحِيمًا رَفِيقًا فَلَمَّا ظَنَّ أَنَّا قَدْ اشْتَهَيْنَا أَهْلَنَا أَوْ قَدْ اشْتَقْنَا سَأَلَنَا عَمَّنْ تَرَكْنَا بَعْدَنَا فَأَخْبَرْنَاهُ قَالَ ارْجِعُوا إِلَى أَهْلِيكُمْ فَأَقِيمُوا فِيهِمْ وَعَلِّمُوهُمْ وَمُرُوهُمْ وَذَكَرَ أَشْيَاءَ أَحْفَظُهَا أَوْ لا أَحْفَظُهَا وَصَلُّوا كَمَا رَأَيْتُمُونِي أُصَلِّي فَإِذَا حَضَرَتْ الصَّلاةُ فَلْيُؤَذِّنْ لَكُمْ أَحَدُكُمْ وَلْيَؤُمَّكُمْ أَكْبَرُكُمْ
Bize Mâlik ibnu’l-Huveyris (r.a.) şöyle anlattı: Hz. Peygamber’in yanına geldik. Biz, yaşça birbirine yakın gençler idik. Hz. Peygamber’in yanında yirmi gün yirmi gece kaldık. Resûlullah (s.a.) çok merhametli ve çok yumuşak idi: Ailemizi arzu ettiğimizi ya da ailemizi özlediğimizi anlayınca, geride kimleri bıraktığımızı bize sordu. Biz de kendisine haber verdik. Resûlullah: “Haydi (ailenizin yanına) dönün. Onların aralarında ikamet edin. Onlara öğretin, söyleyecek şeyleri söyleyip anlatın” buyurdu. Daha birçok şey söyledi, şimdi onları hatırlıyorum. Ve o arada: “Benim nasıl namaz kıldığımı gördüyseniz, öyle namaz kılın. Namaz vakti geldiğinde içinizden biri ezan okusun. En yaşlınız da imam olsun” buyurdu.[41]
أَخْبَرَنِي أَبُو الزُّبَيْرِ أَنَّهُ سَمِعَ جَابِرًا يَقُولُ رَأَيْتُ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَرْمِي عَلَى رَاحِلَتِهِ يَوْمَ النَّحْرِ وَيَقُولُ لِتَأْخُذُوا مَنَاسِكَكُمْ فَإِنِّي لَا أَدْرِي لَعَلِّي لَا أَحُجُّ بَعْدَ حَجَّتِي هَذِهِ
Bana Ebû’z-Zübeyir haber verdi ki, Câbir’i şunu söylerken işitmiş: Ben, Hz. Peygamber’i (s.a.) bayram günü hayvanının üzerinde taş atarken ve: “Hac ibadetlerini öğrenin! Çünkü bilmiyorum; belki bu hacdan sonra bir daha haccedemem!” buyururken işittim.[42]
Efendimiz yukarıdaki hadislerde Allah’ın muradının kendi açıklamalarında ve uygulamalarındaki olduğunu ifade etmiştir.
- Müşkil Ayetleri Açıklamak
Hz. Peygamber ayetlerde geçen bazı kelimelerin hangi manaya geldiğini açıklamış, böylece anlaşılmasındaki güçlüğü ortadan kaldırmıştır.
حَافِظُوا عَلَى الصَّلَوَاتِ وَالصَّلَاةِ الْوُسْطَىٰ “Namazlara ve (özellikle) orta namaza devam edin”[43] ayetinde geçen ‘orta namaz’ ile neyin kastedildiği açık değildir. Hz. Peygamber’in şu açıklaması kapalılığı ortadan kaldırmıştır.
عَنْ أَبِي يُونُسَ مَوْلَى عَائِشَةَ قَالَ أَمَرَتْنِي عَائِشَةُ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهَا أَنْ أَكْتُبَ لَهَا مُصْحَفًا فَقَالَتْ إِذَا بَلَغْتَ هَذِهِ الْآيَةَ فَآذِنِّي ﴿حَافِظُوا عَلَى الصَّلَوَاتِ وَالصَّلاةِ الْوُسْطَى ﴾ فَلَمَّا بَلَغْتُهَا آذَنْتُهَا فَأَمْلَتْ عَلَيَّ حَافِظُوا عَلَى الصَّلَوَاتِ وَالصَّلاةِ الْوُسْطَى وَصَلاةِ الْعَصْرِ وَقُومُوا لِلَّهِ قَانِتِينَ وَقَالَتْ سَمِعْتُهَا مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
Âişe’nin (r.anha) azâdlı kölesi Ebu Yunus’tan rivayete göre, şöyle demiştir: Âişe kendisi için bir Mushaf yazmamı bana emretti ve Bakara 238. ayetine geldiğinde beni haberdar et dedi. Bu ayete geldiğimde kendisini haberdar ettim. Bu ayeti bana “namazları, orta namazını, ikindi namazına devam edin ve Allah’ın huzuruna içten bir bağlılıkla durun” diye yazdırdı ve bunu Resûlullah’dan (s.a.) böylece işittim dedi.[44]
وَكُلُوا وَاشْرَبُوا حَتَّىٰ يَتَبَيَّنَ لَكُمُ الْخَيْطُ الْأَبْيَضُ مِنَ الْخَيْطِ الْأَسْوَدِ مِنَ الْفَجْرِ “Tan yerinde, beyaz iplik siyah iplikten sizce ayırt edilinceye kadar, yiyin için”[45] ayetinde yer alan beyaz iplikle siyah iplikten kastedilenin gecenin siyahlığı ile gündüzün aydınlığı olduğu Hz. Peygamber tarafından açıklanmıştır.
عَنْ عَدِيِّ بْنِ حَاتِمٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ قَالَ لَمَّا نَزَلَتْ ﴿ حَتَّى يَتَبَيَّنَ لَكُمْ الْخَيْطُ الْأَبْيَضُ مِنْ الْخَيْطِ الْأَسْوَدِ مِنْ الْفَجْرِ ﴾ قَالَ لَهُ عَدِيُّ بْنُ حَاتِمٍ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنِّي أَجْعَلُ تَحْتَ وِسَادَتِي عِقَالَيْنِ عِقَالاً أَبْيَضَ وَعِقَالاً أَسْوَدَ أَعْرِفُ اللَّيْلَ مِنْ النَّهَارِ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِنَّ وِسَادَتَكَ لَعَرِيضٌ إِنَّمَا هُوَ سَوَادُ اللَّيْلِ وَبَيَاضُ النَّهَارِ
Adiyy b. Hatim’den (r.a.) rivayet edildiğine göre o şöyle dedi: “Sizin için fecrin beyaz ipliği siyah ipliğinden ayırt edilinceye kadar yiyip için” ayeti nazil olunca Adiyy b. Hâtim şöyle dedi: Ya Resûlallah! Ben, yastığımın altına biri beyaz, biri siyah iki ip koydum. (Bununla) geceyi gündüzden ayırt ediyorum. Resûlüllah (s.a.) şöyle buyurdu: “Senin yastığın pek genişmiş, Bu beyaz iplikle siyah iplik, gecenin karanlığı ile gündüzün aydınlığından ibarettir.”[46]
- Umumilerin Sınırlarını Belirlemek
الَّذِينَ آمَنُوا وَلَمْ يَلْبِسُوا إِيمَانَهُمْ بِظُلْمٍ أُولَٰئِكَ لَهُمُ الْأَمْنُ وَهُمْ مُهْتَدُونَ “İnanıp da imanlarına herhangi bir zulüm bulaştırmayanlar var ya, işte güven onlarındır ve onlar doğru yolu bulanlardır.”[47] Ayetinde yer alan ‘zulüm’ kelimesi, her türlü haksız davranışı ifade eden bir kelimedir. Bu sebeple bu ayet nazil olunca sahabe endişeye kapılmış, “hangimiz nefsine zulmetmez ki?” diyerek endişelerini dile getirmişlerdir.
عَنْ عَبْدِ اللَّهِ قَالَ لَمَّا نَزَلَتْ ﴿ الَّذِينَ آمَنُوا وَلَمْ يَلْبِسُوا إِيمَانَهُمْ بِظُلْمٍ ﴾ شَقَّ ذَلِكَ عَلَى أَصْحَابِ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَقَالُوا أَيُّنَا لاَ يَظْلِمُ نَفْسَهُ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لَيْسَ هُوَ كَمَا تَظُنُّونَ إِنَّمَا هُوَ كَمَا قَالَ لُقْمَانُ لابْنِهِ ﴿ يَا بُنَيَّ لاَ تُشْرِكْ بِاللَّهِ إِنَّ الشِّرْكَ لَظُلْمٌ عَظِيمٌ ﴾
Hz. Peygamber de; “O sizin sandığınız gibi değil, Lokman’ın oğluna ‘yavrum Allah’a şirk koşma! Süphesiz şirk büyük bir zulümdür’ hitabında geçen zulüm anlamındadır” buyurarak[48] ayetteki zulüm kelimesinden kastedileni açıklamıştır.
حُرِّمَتْ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةُ وَالدَّمُ وَلَحْمُ الْخِنْزِيرِ وَمَا أُهِلَّ لِغَيْرِ اللَّهِ بِهِ “Leş, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına boğazlanan… size haram kılındı”[49] ayetinde kesilmeden ölen hayvanın etinin leş dolasıyıyla haram olduğu genel bir hüküm olarak ifade edilmektedir. Hz. Peygamber kesilmeden ölen hayvanlardan bazılarının bu genel hükme dahil olmadığını haber vermiştir.
أَنَّهُ سَمِعَ أَبَا هُرَيْرَةَ يَقُولُ سَأَلَ رَجُلٌ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنَّا نَرْكَبُ الْبَحْرَ وَنَحْمِلُ مَعَنَا الْقَلِيلَ مِنْ الْمَاءِ فَإِنْ تَوَضَّأْنَا بِهِ عَطِشْنَا أَفَنَتَوَضَّأُ بِمَاءِ الْبَحْرِ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ هُوَ الطَّهُورُ مَاؤُهُ الْحِلُّ مَيْتَتُهُ
“… Denizin suyu temiz, kendiliğinden ölmüş hayvanının eti helaldir”[50]
عَنِ ابْنِ عُمَرَ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أُحِلَّتْ لَنَا مَيْتَتَانِ وَدَمَانِ فَأَمَّا الْمَيْتَتَانِ فَالْحُوتُ وَالْجَرَادُ وَأَمَّا الدَّمَانِ فَالْكَبِدُ وَالطِّحَالُ
“İki ölü ile iki kan bize helal kılınmıştır. İki ölü, çekirge ve balık; iki kan ise ciğer ve dalaktır.”[51]
وَأُحِلَّ لَكُمْ مَا وَرَاءَ ذَٰلِكُمْ “Bunların (yukarıda sayılanların) dışındakiler size helal kılındı”[52] ayetindeki genel hükmü Hz. Peygamber aşağıda verdiğimiz hadisle tahsis etmiştir. Zira zikredilen ayette, hadiste zikredilenlerle ilgili bir yasak yoktur.
عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ لا يُجْمَعُ بَيْنَ الْمَرْأَةِ وَعَمَّتِهَا وَلا بَيْنَ الْمَرْأَةِ وَخَالَتِهَا
“Kadın, halası ile veya teyzesi ile aynı birlikte aynı kişinin nikahı altında bulunamaz.” [53]
- Mutlak Olanların Sınırlarını Tespit Etmek
وَالسَّارِقُ وَالسَّارِقَةُ فَاقْطَعُوا أَيْدِيَهُمَا جَزَاءً بِمَا كَسَبَا نَكَالاً مِنَ اللَّهِ
“Hırsızlık eden erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık Allah’dan bir ceza olarak ellerini kesin.”[54] Ayetinde hırsızlık yapan kimsenin, çaldığının miktar ve keyfiyetine bakılmaksızın ellerinin kesileceği mutlak olarak bildirilmektedir. Hz. Peygamber, aşağıda zikredeceğimiz hadisle ayetteki genel hükmü çeyrek dinarla sınırlamış, bundan daha az olan malın hırsızlığında el kesme cezasının uygulanmayacağını belirtmiştir.
عَنْ عَائِشَةَ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ لَا تُقْطَعُ يَدُ السَّارِقِ إِلَّا فِي رُبْعِ دِينَارٍ فَصَاعِدًا
“Hırsızın eli ancak çeyrek dinar ve daha fazlasında kesilir.”[55]
Hz. Peygamber ayrıca, bir fiilin hırsızlık hükmüne girebilmesi için malın koruma altında bulunması şartını ortaya koymuştur.
عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَمْرِو بْنِ الْعَاصِ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنَّهُ سُئِلَ عَنْ الثَّمَرِ الْمُعَلَّقِ فَقَالَ مَنْ أَصَابَ بِفِيهِ مِنْ ذِي حَاجَةٍ غَيْرَ مُتَّخِذٍ خُبْنَةً فَلاَ شَيْءَ عَلَيْهِ وَمَنْ خَرَجَ بِشَيْءٍ مِنْهُ فَعَلَيْهِ غَرَامَةُ مِثْلَيْهِ وَالْعُقُوبَةُ وَمَنْ سَرَقَ مِنْهُ شَيْئًا بَعْدَ أَنْ يُؤْوِيَهُ الْجَرِينُ فَبَلَغَ ثَمَنَ الْمِجَنِّ فَعَلَيْهِ الْقَطْعُ وَمَنْ سَرَقَ دُونَ ذَلِكَ فَعَلَيْهِ غَرَامَةُ مِثْلَيْهِ وَالْعُقُوبَةُ
“Resûlullah’a (s.a.) dalındaki meyveden sorulmuştu. Şu cevabı verdi: “İhtiyaç sahibi olmak kaydıyla, eteğine doldurmadan, sadece yiyene bir şey gerekmez. Kim ağaçtan beraberinde meyve götürürse, aldığının bedelini iki katıyla borçlanır ve ayrıca ceza da çeker. Kim de kurutma yerine getirilmiş olan meyveden bir şeyler çalar ve bunun miktarı da bir kalkanın değerine ulaşırsa kolunun kesilmesi gerekir. Kim de bu miktardan az çalarsa aldığı miktarın iki misli borç öder ve ayrıca ceza çeker.” [56]
- Ayetlerdeki Hükümleri Teyit Etmek
Hz. Peygamber’in bazı hadisleri ise Kur’an’daki hükümleri teyit etmektedir.
وَعَاشِرُوهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ “Kadınlarla iyi geçinin”[57] ayetini Hz. Peygamber’in şu hadisi teyit etmektedir.
فَاتَّقُوا اللَّهَ فِي النِّسَاءِ فَإِنَّكُمْ أَخَذْتُمُوهُنَّ بِأَمَانَةِ اللَّهِ
“Kadınların haklarına riayet konusunda Allah’tan sakının. Zira onları Allah’ın emaneti olarak aldınız.”[58]
- Kur’an’da Bulunmayan Hükümler Koymak
Hz. Peygamber’in helal ve haram kılma yetkisinin bulunduğuna dair Kur’an’da ayetler bulunmaktadır.
الَّذِينَ يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِيَّ الْأُمِّيَّ الَّذِي يَجِدُونَهُ مَكْتُوبًا عِنْدَهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَالْإِنْجِيلِ يَأْمُرُهُمْ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَاهُمْ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمُ الْخَبَائِثَ وَيَضَعُ عَنْهُمْ إِصْرَهُمْ وَالْأَغْلَالَ الَّتِي كَانَتْ عَلَيْهِمْ
Yanlarındaki Tevrat ve İncil’de yazılı buldukları o elçiye, o ümmi Peygamber’e uyanlar (var ya), işte o Peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten meneder, onlara temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar. Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir.[59]
قَاتِلُوا الَّذِينَ لا يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَلَا بِالْيَوْمِ الْآخِرِ وَلَا يُحَرِّمُونَ مَا حَرَّمَ اللَّهُ وَرَسُولُهُ وَلا يَدِينُونَ دِينَ الْحَقِّ مِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ حَتَّىٰ يُعْطُوا الْجِزْيَةَ عَنْ يَدٍ وَهُمْ صَاغِرُونَ
Kendilerine Kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe inanmayan, Allah ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini kendine din edinmeyen kimselerle, küçülerek elleriyle cizye verinceye kadar savaşın.[60]
Hz. Peygamber, Allah’ın kendisine verdiği bu yetkiye dayanarak Kur’an’da hükmü bulunmayan bazı hususların helal, bazılarının da haram olduğunu ifade etmiştir. Bunlara birkaç örnek verelim.
– Ehlî Eşeklerin Haram Oluşu
عَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمْ قَالَ نَهَى النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَوْمَ خَيْبَرَ عَنْ لُحُومِ الْحُمُرِ وَرَخَّصَ فِي لُحُومِ الْخَيْلِ
“Hayber(in fethi) zamanında Resûlullah (s.a.) ehli eşek (etin)i yasakladı ve at etine müsaade etti.”[61]
– Köpek Dişli Yırtıcı Hayvanların ve Pençeli Kuşların Haram Oluşu
عَنْ ابْنِ عَبَّاسٍ قَالَ نَهَى رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَنْ كُلِّ ذِي نَابٍ مِنْ السِّبَاعِ وَعَنْ كُلِّ ذِي مِخْلَبٍ مِنْ الطَّيْرِ
“Resûlüllah (s.a.) yırtıcılardan köpek dişlisini ve kuşlardan pençelisini yasakladı.”[62]
– Nesep Yönünden Haramlığın Süt Emzirme Yönünden de Haram Oluşu
أَنَّ عَائِشَةَ أَخْبَرَتْهَا أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كَانَ عِنْدَهَا وَإِنَّهَا سَمِعَتْ صَوْتَ رَجُلٍ يَسْتَأْذِنُ فِي بَيْتِ حَفْصَةَ قَالَتْ عَائِشَةُ فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ هَذَا رَجُلٌ يَسْتَأْذِنُ فِي بَيْتِكَ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أُرَاهُ فُلاَنًا لِعَمِّ حَفْصَةَ مِنْ الرَّضَاعَةِ فَقَالَتْ عَائِشَةُ يَا رَسُولَ اللَّهِ لَوْ كَانَ فُلَانٌ حَيًّا لِعَمِّهَا مِنْ الرَّضَاعَةِ دَخَلَ عَلَيَّ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ نَعَمْ إِنَّ الرَّضَاعَةَ تُحَرِّمُ مَا تُحَرِّمُ الْوِلاَدَةُ
Resûlüllah (s.a.) Aişe’nin yanında bulunuyordu. Hz. Aişe, Hafsa’nın evine girmek için izin isteyen bir adamın sesini işitti. Hz. Aişe diyor ki: Bunun üzerine ben : Yâ Resûlallah! Kapıda senin evine girmek için izin isteyen bir adam var, dedim. Resûlüllah (s.a.) Hafsa’nın süt amcasını kasdederek , «Zannederim filân olacak!» dedi. Hz. Âişe, kendi süt amcasını kastederek: Yâ Resûlallah! Filân sağ olsa benim yanıma girebilir miydi? diye sordu. Resûlüllah (s.a.) : “Evet, çünkü sütkardeşliği, (aynı anneden) doğmanın haram kıldığı her şeyi haram kılar” buyurdu. [63]
Sünnetin İhtiva Ettiği Diğer Konular
Sünnetin tafsîlî hükümlerde kapsadığı alan, Kur’ân’ın kapsadığı alandan daha geniştir. Sünnet; Gayb ve şehadet âlemleri hakkındaki inançla ilgili konular, Cennet, Cehennem, sırat, mizan, hesap ve sual, kader ve kadere imanla ilgili mevzuların açıklanması, iman ve İslâm’ın rükünleri, ilim ve ilim âdâbı, astronomi bilimleri, Kur’ân’ın tilâvet ve tefsiri, sûrelerin faziletleri, peygamberlik müessesesi, ölüm öncesi ve sonrası hâdiseler, gelecekte olacak hâdiselerin haber verilmesi gibi konuları da ihtiva eder.
Yine bazı peygamberlerin, sahabelerin ve sonraki kuşaktan gelen bir kısım zatların, kutsal mekân ve zaman dilimlerinin faziletlerini, tıp ve tedaviyi ve Peygamber tavsiyesi nebevî ilaçları, dua ve rukye gibi konuları da içine almaktadır.
İslâm’da savaş, barış ve anlaşmalar hukuku; temizlik ve insan fıtratının özellikleri; namaz, oruç, hac, zekât, sadaka, yeminler, kefaretler, adaklar, yasaklar ve mubahlar, avlanma, kurban, helâl ve haram yiyecekler, Cuma, cemaat, bayram, yağmur ve korku namazları gibi özel namaz çeşitleri vb. hususlardan oluşan ibadetler fıkhı da Sünnet’in kapsama alanındadır.
Aynı şekilde alışveriş, kiralama, şirket, rehin (teminat), hibe, borç, selem satışı ve şuf’a, nişan, evlilik, boşanma, hul’ (kadının kocasına para ödeyerek boşanması), çocuk bakımı (dadılık), zıhar, lian, vakıf, vasiyet, miras gibi muamelatla ilgili konuları da ihtiva eder.
Cinayetler, had cezaları, kısas, diyet, tazir cezaları, yargı ve yargılama âdâbı, şahitlik, yemin, ikrar ve karine gibi ispat yolları, halifelik ve emirlik, dünyanın (dünyaya bakan tarafının) yerilmesi, şefkat, rahmet, gazap, riya, yardımlaşma, cömertlik, cimrilik, dua ve zikirler, yeme-içme, giyinme, takı, koku sürme âdâbı, resim, nakış, zenginlik, fakirlik, kendini beğenme, kin, nefret ve kıskançlık gibi âdâp ve ahlâka ait genel kuralları da ele alır.
İşte Sünnet’in ele alıp incelediği konu çerçevesi bu kadar geniş bir alana yayılmıştır. Bu kadar yoğun miktardaki hükümlerin tafsilatı ancak sünnet vasıtasıyla öğrenilmiştir. Bütün bu gerçeklere rağmen, Sünnet’i inkâr edenler veya etrafında şüphe uyandırmaya çalışanlar veya ondan uzaklaşanlar olduğunu esefle görmekteyiz.
c. Tezkiye
Hz. Peygamber kitap ve hikmeti öğretmenin yanında, insanları manevi kirlerden arındırma anlamında tezkiye görevini de yerine getirdiği Kur’an’da ifade edilmektedir.
كَمَا أَرْسَلْنَا فِيكُمْ رَسُولاً مِنْكُمْ يَتْلُو عَلَيْكُمْ آيَاتِنَا وَيُزَكِّيكُمْ وَيُعَلِّمُكُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُعَلِّمُكُمْ مَا لَمْ تَكُونُوا تَعْلَمُونَ
“Nitekim kendi içinizden size ayetlerimizi okuyan, sizi kötülüklerden arındıran, size Kitab’ı ve hikmeti talim edip bilmediklerinizi size öğreten bir Resûl gönderdik.”[64]
لَقَدْ مَنَّ اللَّهُ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ إِذْ بَعَثَ فِيهِمْ رَسُولًا مِنْ أَنْفُسِهِمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ
“Andolsun ki içlerinden, kendilerine Allah’ın ayetlerini okuyan, (kötülüklerden ve inkardan) kendilerini temizleyen, kendilerine Kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur.”[65]
هُوَ الَّذِي بَعَثَ فِي الْأُمِّيِّينَ رَسُولًا مِنْهُمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ
“Ümmilere içlerinden, kendilerine ayetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara Kitab’ı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderen O’dur…”[66]
Bu konunun ayet ve hadislerle genişçe işlendiği Sünnetin Değeri ve Bağlayıcılığı adlı kıymetli eser mutlaka okunmalıdır. Pakistanlı alim Muhammed Taki Osman tarafından yazılan eser, Prof. Dr. Mehmet Özşenel tarafından Türkçeye güzel bir üslupta tercüme edilmiş ve İFAV tarafından basılmıştır.
[1] Ahmet Yücel, Hadis Usûlü, 85
[2] Necm, 3-4
[3] Âl-i İmran, 164
[4] Ebu Davud, Sünnet 5
[5] İbn Abdilberr, Câmiu’l Beyâni’l-ilm, II, 191
[6] Yavuz Köktaş, Hadis Usûlü Yazıları, 34
[7] Nisa, 80
[8] Haşr, 7
[9] Al-i İmran, 31-32
[10] Nisa, 64
[11] Nisa, 14
[12] Nisa 115
[13] Ahzab, 57
[14] Enfal, 13
[15] Ahzab, 6
[16] Ahzab, 56
[17] Hucurat, 1-2
[18] Ahzab, 21
[19] Kalem, 1-4
[20] İbrahim, 4
[21] Nahl, 44
[22] Nahl, 64
[23] Tevbe, 29
[24] Araf, 157
[25] Nisa, 65
[26] Nisa, 59
[27] Ahzab, 36
[28] Nur, 51
[29] Bakara, 129
[30] Bakara, 151
[31] Al-i İmran, 164
[32] Ahzab, 34
[33] Maide, 67
[34] Maide, 99
[35] Maide, 92
[36] Âl-i İmran, 20
[37] Yücel, a.g.e., 89
[38] İbrahim, 4
[39] Nahl, 64
[40] Nahl, 44
[41] Buharî, Ezan 18
[42] Müslim, Hac 310
[43] Bakara, 238
[44] Tirmizî, Tefsir 3
[45] Bakara, 187
[46] Müslim, Sıyam 33
[47] En’am 82
[48] Müslim, İman 197
[49] Maide 3
[50] Ebu Davud, Taharet 41
[51] Müsned, II, 97
[52] Nisa 24
[53] Buharî, Nikah 27
[54] Maide 38
[55] Müslim, Hudud 2
[56] Ebu Davud, Hudud 13
[57] Nisa, 19
[58] İbn Mace, Menasik 84
[59] Araf, 157
[60] Tevbe, 29
[61] Buharî, Zebâih 28
[62] Müslim, Sayd 16
[63] Müslim, Rada 1
[64] Bakara, 151
[65] Âl-i İmran, 164
[66] Cuma, 2
(3687)