Ravilerin Tabakaları

Ravinin Tabakaları

I. Tabaka

İlk günden beri hadisleri bize aktaran kutlu insanlar bulunmaktadır. Bunlar ilkleri oluşturmuş olan kişilerdir. İşin sıkıntılarını en üst boyutta yüklenen, rivayetin her safhasında olabildiğince titiz davranan bu şahsiyetlerin tanınması önemlidir. Bu sebeple hadis alimleri, ravileri sadece hadis rivayetinde adalet ve zabt yönünden araştırmamış, onları tabakaları açısından da incelemişlerdir.
Ravinin hangi tabakadan olduğu bilgisi, o hadis hakkında hüküm vermemize yardımcı olur. Çünkü isnaddaki duruma göre hadis; Sahih, hasen, zayıf, münker, mürsel, muttasıl, munkatı’, mu’dal… gibi hükümler almaktadır.

Tabakanın tayininde şu dört noktanın bilinmesine ihtiyaç duyulur: Ravinin doğum tarihi, vefat tarihi, hocaları ve öğrencileri.

A. Tanımı

Aynı asırda veya devirde yaşayıp önemli bazı durumlar ve vasıflar bakımından ortak özellikleri bulunan insan topluluğuna tabaka denilmektir. Mesela Hz. Peygamber’i gören ve iman üzere ölen insanların tamamı, bu ortak özellikleri sebebiyle sahabe tabakasını meydana getirirler. Bunun gibi hicret edenler muhacir, sahabîlere yetişenler tabiîn tabakalarını meydana getirirler.
Birbirlerine yakın yaşlardaki hocalardan, yine birbirlerine yakın yaşta bulunan kimselerin, hadis rivayet etmek veya rivayet etmese bile o hocaların devrine yetişmek suretiyle meydana getirdikleri gruplar hadis ıstılahında tabaka olarak adlandırılmışlardır.

B. Tarihçesi

Hadis ravilerinin tabakalara ayrılması işinin ilk işaretini bizzat Hz. Peygamber vermiştir. Onun şu hadisi ile ilk üç tabakanın önemi ortaya konulmuş olmaktadır.
حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ وَشُجَاعُ بْنُ مَخْلَدٍ وَاللَّفْظُ ِلاَبِي بَكْرٍ قَالاَ حَدَّثَنَا حُسَيْنٌ وَهُوَ ابْنُ عَلِيٍّ الْجُعْفِيُّ عَنْ زَائِدَةَ عَنْ السُّدِّيِّ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ الْبَهِيِّ عَنْ عَائِشَةَ قَالَتْ سَأَلَ رَجُلٌ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَيُّ النَّاسِ خَيْرٌ قَالَ الْقَرْنُ الَّذِي أَنَا فِيهِ ثُمَّ الثَّانِي ثُمَّ الثَّالِثُ
“Birisi Nebi’ye (s.a.v.) şöyle sordu, insanların hayırlısı kimdir? Efendimiz, benim bulunduğum asırda yaşayanlar, sonra ikinci asırda sonra üçüncü asırda yaşayanlardır.
Hadisteki bu üç tabaka hadis alimleri tarafından; Sahabe, Tabiîn ve Etbâu’t-tabiîn olarak isimlendirilmiştir. Bunlardan sonra hadislerin kitaplara kaydedilmesine kadar geçen sürede başka tabakalar da vardır ve bunlar Tabakât türü eserlerde belirlenmişlerdir. Ancak, hadis ravilerine ait tabakalar zikredildiğinde ilk akla gelen bu üç tabakadır.
Hadis ilmi dışında diğer ilimlere ait tabakât kitapları da telif edilmiştir. Tabakâtü’l-müfessirîn, Tabakâtü’l-kurrâ, Tabakâtü’l-fukahâ, Tabakâtü’s-sûfiyye, Tabakâtü’n-nahviyyîn’i bu tür eserlere örnek olarak verebiliriz.

C. Önemi

Rical kaynaklarında, yazılışları ve okunuşları aynı olan veya benzer ad, künye ve nisbe taşıyan birden çok raviye rastlamak mümkündür. Güvenilirlik bakımından farklı durumları olan bu ravileri çoğu zaman birbirine karıştırmak olasıdır. Hadisin sıhhatine etki edecek bu tür karışıklıkları ortadan kaldırmak için tabaka bilgisinin önemi büyüktür. Bu bilgi sayesinde ravinin yaşadığı dönem, hocaları ve talebeleri belirlenmiş olur. Böylece aynı isimdeki ravilerin tabaka bilgileri karşılaştırılarak isnadda adı geçenin kimliği tesbit edilebilecektir.

Meşhur hadis alimi Irâkî bu bilginin faydasını şöyle özetlemektedir. “Aynı adı taşıyan iki raviden biri, diğeri sanılarak karıştırılabilir. Eğer bu iki ravi farklı tabakadan ise, tabaka bilgisi sayesinde sorun kolayca çözülür. Şayet aynı tabakadan ise, bir önceki durum kadar kolay olmasa da, hocalarına veya talebelerine bakılarak yine durum anlaşılabilir.”

II. İlk Ravî Tabakaları

Hadis alimleri ravi tabakalarını çeşitli kategorilerde gruplandırmışlardır. Kimisi aynı tabakayı alt gruplarda değerlendirmişlerdir. Mesela bazı muhaddisler sahabe tabakasını; müslüman olmadaki önceliklerine, katıldıkları savaş, hicret, biat, fetih gibi kriterlere ayırmışlardır. Zehebî Tezkiratu’l-Huffâz adlı eserinde sahabîden itibaren kendi hocalarına kadar olan ravileri 21 tabakaya ayırmıştır.
Biz bu dersimizde daha önce ifade ettiğimiz gibi ilk üç ravi tabakası olan; Sahabe, Tabiîn ve Etbâu’t-tabiîn tabakalarını öğreneceğiz.

A. Sahâbe (الصحابة)

Hz. Peygamber’in hadislerini sahabesiz düşünmek mümkün değildir. Bazen kavlî sünnetin bize ulaşmasında, bazen efendimizin bir ibadetinin, bir faaliyetinin bize haber verilmesinde, bazen de islamî hayata ait bir düşüncenin aktarılmasında en önemli hizmeti sahabenin gördüğü muhakkaktır. Hadis rivayetinde ilk üç tabaka önemli bir konuma sahiptir. Bu üç tabaka içinde sahabe ise en önemli konumu temsil etmektedir.

1. Tanımı

Sahabe kelimesi; dost, arkadaş, birlikte olunan kişi manasına gelmektedir. Hadis ilmi açısından sahabe kavramı değişik şekillerde tanımlanmıştır. Bunlardan bazılarını şöyledir:
Saîd b. el-Müseyyeb, “Rasulüllah’ın yanında bir-iki sene kalmamış, onunla bir-iki savaşa katılmamış kimseyi sahabeden saymazdık” demiştir.

Mâzerî, “Ashab’dan maksat, Rasulüllah’ı rastgele veya kısa bir süre gören ya da herhangi bir maksatla onunla kısa bir süre görüşme yapıp hemen dönen kimseleri kastetmiyoruz. Bilakis ayetlerde belirtildiği gibi devamlı onunla beraber olan, onu destekleyen ve ona yardım eden, kurtuluşa ermiş, Allah’ın övgüsüne ve rızasına nail olmuş kimseleri kastediyoruz” demektedir.
Ancak İbnu’s-Salah ve Zerkeşî gibi alimler yukarıdaki tanımları çok dar çevçeveli bulmakta ve bu tanımlara göre birçok meşhur sahabe bu tabakanın dışında kaldığını söylemektedirler.

Hadis alimlerine göre

Hadis alimlerinin üzerinde ittifak ettikleri tanıma göre sahabe; Müslüman olarak Hz. Peygamber’i görmüş ve bu imanla ölmüş kimsedir. Bu genel tanım zamanla herkes tarafından kabul görmüştür. Tanımda geçen görme ifadesi, bizzat iki gözle görme değil, onunla aynı mekanı paylaşma anlamında kullanılmıştır. Zira Hz. Peygamber’in huzurunda bulunmuş âmâ bir zat olan Abdullah İbn Ümmü Mektûm ittifakla sahabeden sayılmıştır.

Bu tanıma göre, Hz. Peygamberle birlikte bir süre bulunsun-bulunmasın, ondan hadis rivayet etsin-etmesin, savaşlarına katılsın-katılmasın, onunla sohbet etsin-etmesin, bir kez onu gören ya da körlük nedeniyle bizzat gözle göremese de aynı mecliste bulunan kimseler sahabe sayılırlar.
Bebeklik döneminde Efendimizin kendilerini gördüğü, kucağına aldığı, ağzına hurma çiğneyip verdiği (tahnîk), dua ettiği çocuklar da büyük çoğunluğun görüşüne göre sahabe sayılmışlardır.

2. Tesbit Yolları

İslam alimleri, bir kişinin sahabî olduğunun hangi yollarla bilenebileceğini tesbit etmişlerdir.

a. Tevâtür

Daha hayattayken cennetle müjdelenmiş olan on kişi bu yolla bilinir.
حَدَّثَنَا يُوسُفُ بْنُ مُوسَى حَدَّثَنَا أَبُو أُسَامَةَ قَالَ حَدَّثَنِي عُثْمَانُ بْنُ غِيَاثٍ حَدَّثَنَا أَبُو عُثْمَانَ النَّهْدِيُّ عَنْ أَبِي مُوسَى رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ قَالَ كُنْتُ مَعَ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي حَائِطٍ مِنْ حِيطَانِ الْمَدِينَةِ فَجَاءَ رَجُلٌ فَاسْتَفْتَحَ فَقَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ افْتَحْ لَهُ وَبَشِّرْهُ بِالْجَنَّةِ فَفَتَحْتُ لَهُ فَإِذَا أَبُو بَكْرٍ فَبَشَّرْتُهُ بِمَا قَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَحَمِدَ اللَّهَ ثُمَّ جَاءَ رَجُلٌ فَاسْتَفْتَحَ فَقَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ افْتَحْ لَهُ وَبَشِّرْهُ بِالْجَنَّةِ فَفَتَحْتُ لَهُ فَإِذَا هُوَ عُمَرُ فَأَخْبَرْتُهُ بِمَا قَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَحَمِدَ اللَّهَ ثُمَّ اسْتَفْتَحَ رَجُلٌ فَقَالَ لِي افْتَحْ لَهُ وَبَشِّرْهُ بِالْجَنَّةِ عَلَى بَلْوَى تُصِيبُهُ فَإِذَا عُثْمَانُ فَأَخْبَرْتُهُ بِمَا قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَحَمِدَ اللَّهَ ثُمَّ قَالَ اللَّهُ الْمُسْتَعَانُ

Ayrıca Hz. Ebubekir’in sahabîliği Kur’an-ı Kerimle sabittir.
إِلاَّ تَنصُرُوهُ فَقَدْ نَصَرَهُ اللّهُ إِذْ أَخْرَجَهُ الَّذِينَ كَفَرُواْ ثَانِيَ اثْنَيْنِ إِذْ هُمَا فِي الْغَارِ إِذْ يَقُولُ لِصَاحِبِهِ لاَ تَحْزَنْ إِنَّ اللّهَ مَعَنَا
“Eğer siz ona (Peygamber’e) yardım etmezseniz, (bilin ki) inkâr edenler onu iki kişiden biri olarak (Mekke’den) çıkardıkları zaman, ona bizzat Allah yardım etmişti. Hani onlar mağarada bulunuyorlardı. Hani o arkadaşına, “Üzülme, çünkü Allah bizimle beraber” diyordu…”

b. Şöhret

Tevâtür derecesine ulaşmasa da bir kimsenin sahabî olduğuna dair yaygın bilgi. Ukkâşe b. Mihsan ve Dımâm b. Sa’lebe gibi şahısların sahabîlikleri bu yolla bilinmektedir.

c. Şahitlik

Meşhur bir sahabînin, bir başkası hakkındaki şehadeti ile sahabîlik sabit olur. Mesela, Hamame ed-Devsî’nin sahabîliği, onun şehid olacağına dair hadisi Hz. Peygamber’den bizzat işittiğini yeminle ifade eden Ebu Musa el-Eş’arî’nin şahitliği ile sabittir.

d. İkrar

Adil bir kimsenin kendisinin sahabî olduğunu beyan etmesidir. Böyle bir ikrarın kabul olması için bu kişinin doğruluğuna, çevresinde dürüst olarak tanınan birinin şahitlik etmesi ve yine bu kişinin en geç hicrî 110 yılında vefat etmiş olması gerekir.

3. Sahabî’nin Adaleti

Kendisinden hadis alınacak ravinin adalet ve zabt yönünden sika olması gerektiğini daha önce görmüştük. Hadis alimlerine göre bütün sahabe adalet vasfına sahiptir. Ehl-i sünnete göre sahabe tabakası bizzat Kur’an’la ve Hz. Peygamber’in diliyle ta’dil edilmişlerdir.

a. Kur’an-ı Kerim’den deliller
مُّحَمَّدٌ رَّسُولُ اللَّهِ وَالَّذِينَ مَعَهُ أَشِدَّاء عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاء بَيْنَهُمْ تَرَاهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِّنَ اللَّهِ وَرِضْوَانًا سِيمَاهُمْ فِي وُجُوهِهِم مِّنْ أَثَرِ السُّجُودِ ذَلِكَ مَثَلُهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَمَثَلُهُمْ فِي الْإِنجِيلِ كَزَرْعٍ أَخْرَجَ شَطْأَهُ فَآزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوَى عَلَى سُوقِهِ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغِيظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْهُم مَّغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا

Muhammed, Allah’ın Resûlüdür. Onunla beraber olanlar, inkârcılara karşı çetin, birbirlerine karşı da merhametlidirler. Onların, rükû ve secde hâlinde, Allah’tan lütuf ve hoşnutluk istediklerini görürsün. Onların secde eseri olan alametleri yüzlerindedir. İşte bu, onların Tevrat’ta ve İncil’de anlatılan durumlarıdır: Onlar filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş, ziraatçıların hoşuna giden bir ekin gibidirler. Allah, kendileri sebebiyle inkârcıları öfkelendirmek için onları böyle sağlam ve dirençli kılar. Allah, içlerinden iman edip salih amel işleyenlere bir bağışlama ve büyük bir mükâfat vaad etmiştir.
وَالسَّابِقُونَ الأَوَّلُونَ مِنَ الْمُهَاجِرِينَ وَالأَنصَارِ وَالَّذِينَ اتَّبَعُوهُم بِإِحْسَانٍ رَّضِيَ اللّهُ عَنْهُمْ وَرَضُواْ عَنْهُ وَأَعَدَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي تَحْتَهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا ذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ

İslâm’ı ilk önce kabul eden muhâcirler ve ensar ile, iyilikle onlara uyanlar var ya, Allah onlardan razı olmuş; onlar da O’ndan razı olmuşlardır. Allah, onlara içinden ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler hazırlamıştır. İşte bu büyük başarıdır.
وَالَّذِينَ آمَنُواْ وَهَاجَرُواْ وَجَاهَدُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَالَّذِينَ آوَواْ وَّنَصَرُواْ أُولَئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقًّا لَّهُم مَّغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ

İman edip hicret eden ve Allah yolunda cihad edenler ve (muhacirleri) barındırıp (onlara) yardım edenler var ya; işte onlar gerçek mü’minlerdir. Onlar için bir bağışlanma ve bol bir rızık vardır.
يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ حَسْبُكَ اللّهُ وَمَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ

Ey Peygamber! Sana ve sana tabi olan mü’minlere Allah yeter.
لِلْفُقَرَاء الْمُهَاجِرِينَ الَّذِينَ أُخْرِجُوا مِن دِيارِهِمْ وَأَمْوَالِهِمْ يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِّنَ اللَّهِ وَرِضْوَانًا وَيَنصُرُونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ أُوْلَئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَ * وَالَّذِينَ تَبَوَّؤُوا الدَّارَ وَالْإِيمَانَ مِن قَبْلِهِمْ يُحِبُّونَ مَنْ هَاجَرَ إِلَيْهِمْ وَلَا يَجِدُونَ فِي صُدُورِهِمْ حَاجَةً مِّمَّا أُوتُوا وَيُؤْثِرُونَ عَلَى أَنفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٌ وَمَن يُوقَ شُحَّ نَفْسِهِ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ * وَالَّذِينَ جَاؤُوا مِن بَعْدِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا وَلِإِخْوَانِنَا الَّذِينَ سَبَقُونَا بِالْإِيمَانِ وَلَا تَجْعَلْ فِي قُلُوبِنَا غِلًّا لِّلَّذِينَ آمَنُوا رَبَّنَا إِنَّكَ رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ

Bu mallar özellikle, Allah’tan bir lütuf ve hoşnudluk ararken ve Allah’ın dinine ve peygamberine yardım ederken yurtlarından ve mallarından uzaklaştırılan fakir muhacirlerindir. İşte onlar doğru kimselerin ta kendileridir. Onlardan (muhacirlerden) önce o yurda (Medine’ye) yerleşmiş ve imanı da gönüllerine yerleştirmiş olanlar, hicret edenleri severler. Onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar. Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden, hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. Onlardan sonra gelenler ise şöyle derler: “Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin tutturma! Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen çok esirgeyicisin, çok merhametlisin.”
وَمَا لَكُمْ أَلَّا تُنفِقُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَلِلَّهِ مِيرَاثُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ لَا يَسْتَوِي مِنكُم مَّنْ أَنفَقَ مِن قَبْلِ الْفَتْحِ وَقَاتَلَ أُوْلَئِكَ أَعْظَمُ دَرَجَةً مِّنَ الَّذِينَ أَنفَقُوا مِن بَعْدُ وَقَاتَلُوا وَكُلًّا وَعَدَ اللَّهُ الْحُسْنَى وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ

Size ne oluyor da, Allah yolunda harcama yapmıyorsunuz? Hâlbuki göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. İçinizden, fetihten (Mekke fethinden) önce harcayanlar ve savaşanlar, (diğerleri ile) bir değildir. Onların derecesi, sonradan harcayan ve savaşanlardan daha yüksektir. Bununla beraber Allah, hepsine de en güzel olanı (cenneti) va’detmiştir. Allah, bütün yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.
لَقَدْ رَضِيَ اللَّهُ عَنِ الْمُؤْمِنِينَ إِذْ يُبَايِعُونَكَ تَحْتَ الشَّجَرَةِ فَعَلِمَ مَا فِي قُلُوبِهِمْ فَأَنزَلَ السَّكِينَةَ عَلَيْهِمْ وَأَثَابَهُمْ فَتْحًا قَرِيبًا

Andolsun ki o ağacın altında sana biat ederlerken Allah, o müminlerden razı olmuştur. Kalplerinde olanı bilmiş, onlara güven duygusu vermiş ve onları pek yakın bir fetihle ödüllendirmiştir.
كُنتُمْ خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَلَوْ آمَنَ أَهْلُ الْكِتَابِ لَكَانَ خَيْرًا لَّهُم مِّنْهُمُ الْمُؤْمِنُونَ وَأَكْثَرُهُمُ الْفَاسِقُونَ

Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a iman edersiniz. Kitap ehli de inansalardı elbette kendileri için hayırlı olurdu. Onlardan iman edenler de var. Ama pek çoğu fasık kimselerdir.
وَكَذَلِكَ جَعَلْنَاكُمْ أُمَّةً وَسَطًا لِّتَكُونُواْ شُهَدَاء عَلَى النَّاسِ وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَهِيدًا وَمَا جَعَلْنَا الْقِبْلَةَ الَّتِي كُنتَ عَلَيْهَا إِلاَّ لِنَعْلَمَ مَن يَتَّبِعُ الرَّسُولَ مِمَّن يَنقَلِبُ عَلَى عَقِبَيْهِ وَإِن كَانَتْ لَكَبِيرَةً إِلاَّ عَلَى الَّذِينَ هَدَى اللّهُ وَمَا كَانَ اللّهُ لِيُضِيعَ إِيمَانَكُمْ إِنَّ اللّهَ بِالنَّاسِ لَرَؤُوفٌ رَّحِيمٌ

Böylece, sizler insanlara birer şahit (ve örnek) olasınız ve Peygamber de size bir şahit (ve örnek) olsun diye sizi orta bir ümmet yaptık. Her ne kadar Allah’ın doğru yolu gösterdiği kimselerden başkasına ağır gelse de biz, yönelmekte olduğun ciheti ancak; Resul’e tabi olanlarla, gerisingeriye dönecekleri ayırdedelim diye kıble yaptık. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz Allah, insanlara çok şefkatli ve çok merhametlidir.

b. Hadisten deliller
قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِنَّهُ قَدْ شَهِدَ بَدْرًا وَمَا يُدْرِيكَ لَعَلَّ اللَّهَ أَنْ يَكُونَ قَدْ اطَّلَعَ عَلَى أَهْلِ بَدْرٍ فَقَالَ اعْمَلُوا مَا شِئْتُمْ فَقَدْ غَفَرْتُ لَكُمْ قَالَ سُفْيَانُ وَأَيُّ إِسْنَادٍ هَذَا

Mekke’nin Fethi öncesinde sahabeden Hâtıb İbn Ebi Belte’a’nın gizlice Mekke’deki müşriklere gönderdiği mektubun ortaya çıkması sonucu, Hz. Ömer’in Efendimize, “Ya Rasulallah izin ve bu münafığı öldüreyim” demesi üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
“O Bedir’e katılmıştır. Ne biliyorsun? Belki de Allah, Ehl-i Bedr’e baktı ve ‘İstediğinizi yapın; sizi bağışladım’ demiştir.”
حَدَّثَنَا أَبُو الْوَلِيدِ قَالَ حَدَّثَنَا شُعْبَةُ قَالَ أَخْبَرَنِي عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ جَبْرٍ قَالَ سَمِعْتُ أَنَسًا عَنْ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ آيَةُ الْإِيمَانِ حُبُّ الْأَنْصَارِ وَآيَةُ النِّفَاقِ بُغْضُ الْأَنْصَارِ

“İmanın alameti Ensar’ı sevmek, nifakın alameti Ensar’a buğzetmektir.
حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ يَحْيَى التَّمِيمِيُّ وَأَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ وَمُحَمَّدُ بْنُ الْعَلاَءِ قَالَ يَحْيَى أَخْبَرَنَا وَقَالَ الْآخَرَانِ حَدَّثَنَا أَبُو مُعَاوِيَةَ عَنْ اْلاَعْمَشِ عَنْ أَبِي صَالِحٍ عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لاَ تَسُبُّوا أَصْحَابِي لاَ تَسُبُّوا أَصْحَابِي فَوَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لَوْ أَنَّ أَحَدَكُمْ أَنْفَقَ مِثْلَ أُحُدٍ ذَهَبًا مَا أَدْرَكَ مُدَّ أَحَدِهِمْ وَلاَ نَصِيفَهُ

“Ashabıma sövmeyin! Sizden biri hayır yolunda Uhud dağı kadar altın dağıtsa, onlardan birinin bir avuç hatta yarım avuç kadar bir şey dağıtmasına denk düşmez.
حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ وَإِسْحَقُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ وَعَبْدُ اللَّهِ بْنُ عُمَرَ بْنِ أَبَانَ كُلُّهُمْ عَنْ حُسَيْنٍ قَالَ أَبُو بَكْرٍ حَدَّثَنَا حُسَيْنُ بْنُ عَلِيٍّ الْجُعْفِيُّ عَنْ مُجَمَّعِ بْنِ يَحْيَى عَنْ سَعِيدِ بْنِ أَبِي بُرْدَةَ عَنْ أَبِي بُرْدَةَ عَنْ أَبِيهِ قَالَ صَلَّيْنَا الْمَغْرِبَ مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ثُمَّ قُلْنَا لَوْ جَلَسْنَا حَتَّى نُصَلِّيَ مَعَهُ الْعِشَاءَ قَالَ فَجَلَسْنَا فَخَرَجَ عَلَيْنَا فَقَالَ مَا زِلْتُمْ هَاهُنَا قُلْنَا يَا رَسُولَ اللَّهِ صَلَّيْنَا مَعَكَ الْمَغْرِبَ ثُمَّ قُلْنَا نَجْلِسُ حَتَّى نُصَلِّيَ مَعَكَ الْعِشَاءَ قَالَ أَحْسَنْتُمْ أَوْ أَصَبْتُمْ قَالَ فَرَفَعَ رَأْسَهُ إِلَى السَّمَاءِ وَكَانَ كَثِيرًا مِمَّا يَرْفَعُ رَأْسَهُ إِلَى السَّمَاءِ فَقَالَ النُّجُومُ أَمَنَةٌ لِلسَّمَاءِ فَإِذَا ذَهَبَتْ النُّجُومُ أَتَى السَّمَاءَ مَا تُوعَدُ وَأَنَا أَمَنَةٌ لِأَصْحَابِي فَإِذَا ذَهَبْتُ أَتَى أَصْحَابِي مَا يُوعَدُونَ وَأَصْحَابِي أَمَنَةٌ لِأُمَّتِي فَإِذَا ذَهَبَ أَصْحَابِي أَتَى أُمَّتِي مَا يُوعَدُونَ

“Yıldızlar, gökyüzü için bir güvencedir. Onlar yerinden oynadığı zaman gökyüzü için beklenen sonuç gerçekleşir. Ben, ashabım için bir güvenceyim. Ben göçünce onlara vaat edilen başlarına gelir. Ashabım da ümmetim için bir güvencedir. Onlar gidince ümmetime vaadedilen başına gelir.”

4. Sayısı ve Ravî Sahabîler

Hz. Peygamber’i vefatından görmüş sahabenin sayısı hakkında 60.000 ile 114.000 arasında farklı rakamlardan söz edilmektedir. Sahabe biyografilerini veren İbn Abdilberr’in el-İstiâb’ında 4225, İbnü’l-Esîr’in Üsdü’l-Ğâbe’sinde 7703, İbn Hacer’in el-İsâbe’sinde 12.295 kişiden söz edilmektedir. Bu durum sahabenin tamamı hakkında bilgi sahibi olmadığımız anlamına gelmektedir. Ayrıca bunların tamamı hadis rivayetinde bulunmuş değildir.

Hadis rivayet eden sahabe sayısı 1000-1400, Hâkim’e göre 4000 olarak kaydedilmektedir. Zehebî ise bu rakamın 1500, en fazla 2000 olduğunu söylemiştir. Sahabenin yüzbin civarında olduğu düşünüldüğünde hadis rivayet eden sahabenin son derece az olduğu görülmektedir.

Bu sahabîlerden;
– 7 sahabî 1000’den fazla
– 4 sahabî 500’den fazla
– 27 sahabî 100’den fazla
– 194 sahabî 10’dan fazla
– 800 sahabî ise 1-9 arası hadis rivayet etmiştir.

a. Müksirûn sahabîler

Rivayet ettikleri hadis sayısı bakımından sahabîler iki gruba ayrılmaktadır; Müksirûn, Mukıllûn. Binden fazla hadis rivayet edenlere Müksirûn, bundan az rivayet edenlere Mukillûn denilmektedir. Ashabın çoğunluğu Mukillûn grubunu teşkil etmektedir. Binden fazla hadis rivayet ederek Müksirûn’dan oldukları kabul edilen yedi sahabe şunlardır:

Ebu Hüreyre 5374 hadis 58/672
Abdullah b. Ömer 2630 hadis 73/692
Enes b. Mâlik 2286 hadis 93/712
Aişe bnt. Ebubekir 2210 hadis 58/678
Abdullah b. Abbas 1660 hadis 68/687
Cabir b. Abdullah 1540 hadis 74/693
Ebu Saîd el-Hudrî 1170 hadis 64/683

b. Âlim Sahabîler ve “Abâdile”

Sahabîlerin hadis ve sünnet bilgisi, rivayet ettikleri hadis sayısıyla ölçülemez. Zira sahabîlerin çoğunun az sayıda hadis rivayet etmesinin değişik sebepleri bulunmaktadır. Hz. Peygamberle kısa süre görüşmüş olmaları, kendi işleriyle uğraşmaları, ilim merkezlerinden uzakta bulunmaları, devlet yönetiminde görev almaları, uzun süre yaşamamış olmaları ve kabiliyetlerinin farklı olması gibi durumlar bazı sahabîlerin az hadis rivayet etmelerine sebep olarak kaydedilmektedir.

Sahabe arasında ilmi birikimiyle öne çıkmış sahabîler bulunmaktadır. Bunlar herkesin kendilerine başvurup fetva aldıkları, bilgilerine son derece güvendiği kişilerdir. Bunların içerisinde Abâdile diye bilinen dört Abdullah ile fetvaları ciltler dolusu kitaplar oluşturacak meşhur sahabîler bulunmaktadır.
İbnu’s-Salah’ın tesbitine göre sahabe arasında 220 kadar Abdullah adında şahıs vardır. Bunlardan dört tanesi Hz. Peygamber’in vefatından sonra uzun süre yaşamış ve Müslümanların çeşitli konulardaki sorunlarının çözümünde başvurulan bilgi kaynağı olmuşlardır. Eğer bir konuda

Abâdile’nin görüşü aynıysa o konuda icmâ kabul edilmektedir. Ahmed b. Hanbel’in görüşüne göre Abâdile; Abdullah İbn Abbas, Abdullah İbn Ömer, Abdullah İbnü’z-Zübeyr ve Abdullah İbn Amr’den oluşmaktadır.

Diğer taraftan bazı sahabîler, fıkhî dirayeti ve üstünlüğüyle şöhret kazanmıştır. Bu sahabî grubunda şu isimler yer alır: Hz. Ömer, Hz. Ali, İbn Mesud, İbn Ömer, İbn Abbas, Zeyd b. Sâbit ve Hz. Âişe Radıyallahu anhum ecmaîn.

5. Biyografi Kaynakları

Hicrî üçüncü asırdan itibaren sahabe biyografilerini içeren müstakil eserler kaleme alınmıştır. Hadis literatüründe adı geçen sahabe biyografilerine dair en meşhur üç eseri şöyle tanıtabiliriz.

a. el-İstiâb fî ma’rifeti’l-ashâb

İbn Abdilberr diye meşhur olmuş, Yusuf b. Abdullah b. Muhammed b. Abdilberr en-Nemerî el-Kurtubî’nin (463/1071) eseridir. Sahabe biyografileri konusunda müstakil olarak yazılmış en erken ve en muhtevalı eserlerden biridir. Eserin baş tarafında Hz. Peygamber’in biyografisine yer verilmiştir. 4225 erkek ve hanım sahabenin biyografilerini içermektedir.

b. Üsdü’l-ğâbe fî ma’rifeti’s-sahâbe

İbnu’l-Esîr diye meşhur olmuş, İzzeddin Ebu’l-Hasen Ali b. Muhammed İbnu’l-Esîr el Cezerî’nin (639/1233) eseridir. Sahabe biyografilerini tanıma konusunda mühim bir çalışmadır. Yazar, sahabe biyografisi konusunda yapılmış olan hemen bütün çalışmalardan istifade ederek bu eserini telif etmiştir. 7703 sahabenin biyografisini içermektedir.

c. el-İsâbe fî temyîzi’s-sahâbe

İbn Hacer diye meşhur olmuş, Ahmed b. Ali b. Hacer Ebu’l-Fadl el-Askalânî eş-Şafiî’nin (852/1448) eseridir. Eser sahabe biyografilerinin en son telif edileni olması sebebiyle öncekilerin eksik bıraktıklarını tamamlamış, yanlışlarını düzeltmiştir. Eserde tekrarlar çıkarıldığında 10.027 sahabî biyografisi bulunmaktadır.

B. Tâbiûn (التابعون)

1. Tanımı

Tâbiûn, kelime anlamı olarak peşinden gelenler, uyanlar demektir. Bu tabaka ismini bizzat Kur’an-ı Kerim’deki şu ayetten almıştır.
وَالسَّابِقُونَ الأَوَّلُونَ مِنَ الْمُهَاجِرِينَ وَالأَنصَارِ وَالَّذِينَ اتَّبَعُوهُم بِإِحْسَانٍ

Muhâcirler ve ensar ile, iyilikle onlara uyanlar…

Hadis ıstılahında tâbiî, Hz. Peygamber’in ashabından herhangi birisiyle görüşüp sohbet eden kişiye denilmektedir. Tâbiî’nin çoğulu Tâbiûn’dur ve yaygın olarak bu şekliyle kullanılmaktadır.
Hz. Peygamber’i görememiş, fakat onun ashabını görmüş ve onların terbiyesiyle yetişmiş olan İslam’ın bu ikinci nesli, Hz. Peygamber hayattayken doğup da, en son vefat eden sahabîye kadar geçen müddet içinde yetişen bir nesildir.

2. Fukaha-i Seb’a

Sahabe tabakasında olduğu gibi tâbiûn tabakasında da ilim, takva ve verâ yönüyle öne çıkmış bazı şahıslar vardır. Bu zatların sayısı ve kim oldukları konusunda bazı farklılıklar varsa da alimlerin çoğunluğuna göre önde gelen Medine’li ünlü yedi fakîh şunlardır.

– Saîd b. el-Müseyyeb
– Kâsım b. Muhammed
– Urve b. ez-Zübeyr
– Hârice b. Zeyd
– Ebu Seleme b. Abdurrahman
– Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe
– Süleyman b. Yesâr

3. En Faziletlileri

Tâbiûn’un en faziletlisi konusunda da farklı görüşler bulunmaktadır. İlim merkezlerine göre kitaplarda yapılan sıralama şu şekildedir: Medine’de Saîd b. el-Müseyyeb, Mekke’de Atâ b. Ebi Rabâh, Basra’da Hasan el-Basrî, Kûfe’de Üveys el-Karanî. Hanım tâbiîlerin en faziletlileri ise, Hafsa bnt. Sîrîn ile küçük Ümmü’d-Derdâ diye bilinen Amra bnt. Abdurrahman Hüceyme’dir.

4. Tâbiûn Biyografileri

Genel olarak tabakât ve rical biyografileri kitaplarında Tâbiûn’a ait bilgileri bulmaktayız. Bununla birlikte ağırlıklı olarak tâbiûn ravilerinin hal tercümeleri bulunan eserler de mevcuttur. Müslim’in et-Tabakât’ı, Ebu Hâtim ile İbn Mende’nin Tabakâtü’t-Tâbiîn’leri ile Dârekutnî’nin Zikru Esmâi’t-Tâbiîn adlı eseri bu gruba örnek olarak zikredilebilir.
Ayrıca bu tabaka ile ilgili yazılmış Ebu’l-Mutarraf Abdurrahman b. Muhammed el-Kurtubî’ye ait Ma’rifetü’t-Tabiîn adlı eseri kaydetmemiz gerekmektedir.

C. Muhadramûn (المخضرمون)

Tâbiûn tabakası zikredilirken bunlarla birlikte muhadramûn denilen bir grubtan daha bahsedilir. Muhadramûn, Efendimiz zamanında yaşamış olduğu halde onu görememiş, onunla bulunamamış olan kişilere denilmektedir. Bu gruptaki şahıslar doğup yaşama zamanı bakımından sahabîlere, efendimizle görüşememiş olmak bakımından da tabiûna benzemektedirler. Bu yönleriyle onlar ara tabaka konumunda olmakla beraber hadis alimleri tarafından tabiûn tabakasında zikredilmektedirler.

Sayıları

Rical kitapları incelendiğinde muhadramların sayısının fazla olmadığı anlaşılmaktadır. Hâkim, “Müslim el-Haccâc’ın kaydettiği muhadramların sayısı yirmi kişi kadardır” demektedir. Suyutî, bu yirmi kişinin ismini zikrettikten sonra, listeye, farklı kaynaklardan tesbit ettiği birkaç isim daha eklemiştir.

Muhadram grubunda tanınmış ravilerden; Ebu Osman en-Nehdî, Amr b. Meymûn el-Evdî, Ahnef b. Kays, Süveyd b. Gafele, Cübeyr b. Nüfeyr el-Hadramî gibi isimleri zikredebiliriz.
Muhadramûn ile alakalı biyografi bilgilerini İbn Hacer’in el-İsabe adlı eserinde bulabilmekteyiz. Ayrıca bu tabaka ait Sıbt İbnü’l-Acemî’nin telif ettiği Tezkiratü’t-Talibi’l-Muallem bi men yukâlu innehu Muhadram (تذكرة الطالب المعلم بمن يقال إنه مخضرم) adlı eser ile Osman Bilgen’in O’nu Göremeyenler adlı eserini zikretmeliyiz.

D. Etbâu’t-tâbiîn (تبع التابعين)

1. Tanımı

Tebeu’t-Tâbiîn veya kısaca etbâ denilen bu tabakadaki raviler, tâbiîlerden sonra gelir. Tâbiîye uyan, ona tabi olan anlamındaki bu kelime, rical ilminde tâbiûndan bir veya birkaç kişiyle karşılaşan kimseler için kullanılan bir kavramdır.

2. Fazileti ve Önemi

Hz. Peygamber’in hadisinde seçkin bir tabaka olduğuna işaret edilen üçüncü nesil bu nesildir. Çoğu sahabî torunu, tabiîlerin öğrencileri, sonraki neslin hocaları konumundadır. Bu yönüyle onlar, tâbiûnun ilim, fetva ve uygulamalarını görüp öğrenerek başkalarına öğretmişler, bulundukları bölgeleri İslam coğrafyasının dört bir tarafından her türlü meşakkate rağmen koşup gelmeye can atılan birer ilim merkezi haline getirmişlerdir.

Bu nesil hadis rivayeti açısından çok önemli bir nesildir. Çünkü hadis rivayeti ile ilgili usuller bu nesil zamanında gelişmiş, tedvini tamamlanan hadisler sistemli bir şekilde tasnif edilmeye başlanmıştır. Bu musannefattan günümüze ulaşmış bulunan Ma’mer b. Râşid ile Rebi’ b. Habib’in el-Câmi’leri ve İmam Mâlik’in el-Muvatta’ını saymak mümkündür.

Kaynaklarda hadis eseri telif ettiği zikredilen bu tabakaya mensup bazı alimler şunlardır: İbn Cureyc, Saîd b. Ebi Arûbe, Süfyan es-Sevrî, Hammad b. Seleme, Abdullah b. el-Mübarek, Velid b. Müslim, Süfyan b. Uyeyne.

Tabakaların Tarihlere Göre Belirlenmesi

Tabakaların tarihsel olarak belirlenmesi de ayrı bir ihtisas konusudur. Sahabe tabakasının ne zaman sona ereceği ile ilgili Hz. Peygamber’in bir hadisi bulunmaktadır.
حَدَّثَنِي هَارُونُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ وَحَجَّاجُ بْنُ الشَّاعِرِ قَالَا حَدَّثَنَا حَجَّاجُ بْنُ مُحَمَّدٍ قَالَ قَالَ ابْنُ جُرَيْجٍ أَخْبَرَنِي أَبُو الزُّبَيْرِ أَنَّهُ سَمِعَ جَابِرَ بْنَ عَبْدِ اللَّهِ يَقُولُ سَمِعْتُ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ قَبْلَ أَنْ يَمُوتَ بِشَهْرٍ تَسْأَلُونِي عَنْ السَّاعَةِ وَإِنَّمَا عِلْمُهَا عِنْدَ اللَّهِ وَأُقْسِمُ بِاللَّهِ مَا عَلَى الْأَرْضِ مِنْ نَفْسٍ مَنْفُوسَةٍ تَأْتِي عَل

(5676)