Ömer’in (ra) Yolunda Bir Ömer: Ömer b. Abdülaziz (rh) | Muhammed Emin Yıldırım

Örneklik Medresemizin son dersine ulaştık. Önceki 5 dersimizde 5 Raşid halifeyi işledik, bugünde 6. Raşid halife olarak Ömer b. Abdülaziz’i işleyeceğiz.

Niye bir tane Ömer’imiz yok… 

Çünkü Ümmü Asım gibi annelerimiz, 
Abdülaziz b. Mervan gibi babalarımız, 
Fatıma bint Abdülmelik gibi hanımlarımız, 
Abdülmelik b. Ömer gibi evlatlarımız, 
Hasan-ı Basri gibi âlimlerimiz yok…  

Tabiînden Basralı âlim ve zahit olan Hasan Basri (ö.110/728) Halife Ömer b. Abdülaziz (ö.101/719)’e yazdığı mektubunda âdil yöneticinin niteliklerini şöyle sıralamaktadır: 

“Ey müminlerin emîri! Bil ki Allah, adil imamı; haktan her sapanı düzeltici, her zâlimi doğrultucu, her bozuğu ıslâh edici, her zayıfa güç, her mazluma hakkını veren ve her şaşkına sığınak kılmıştır. 

Ey müminlerin emîri! Âdil imam; develerine karşı şefkatli bir çoban ve onlara en iyi otlağı arayan bir dost gibidir. Onları tehlikeli otlaklardan uzaklaştırır, yırtıcı hayvanlardan korur, sıcak ve soğuğun eziyetinden muhafaza eder.” 

Üç önemli noktaya dikkatlerinizi çekmek istiyoruz: 

Bu noktalardan biri şu; Asr-ı Saâdet’i konuşurken, o güzel zemini ve iklimi okurken hepimizde ister istemez şöyle bir düşünce oluşuyor; ya acaba böyle bir şey bir daha yaşanır mı? 

Mesela tarih Ebû Bekirce bir sadâkati bir daha görür mü? 
Ömerce adâlet bir daha mümkün olur mu? 
Osmanca hayâ, edep, iffet bir daha ortaya çıkar mı? 
Alice bir ilim, cesaret, istikamet yaşanabilir mi? 

Ömer b. Abdülaziz’in doğumu; Hicrî 61, Miladî 680’de, Medine’de doğuyor. Hicrî 20 veya 25 Receb 101 (5 veya 10 Şubat 720) günü Humus’a bağlı Deyrsem‘ân’da vefat ediyor. Sadece ve sadece Miladi olarak 40 yıllık bir hayatı var; Peygamberimizin vefatının arkasından 90 yıl sonra vefat ediyor.  

Ömer b. Abdülaziz, hepimiz için hem bir Umut hem de bir Ufuk’tur.

İkinci bir husus ise şudur. Malum, Hz. Osman ile birlikte fitne kapıları kırılmış, ondan sonra da imtihanlar hiç ama hiç bitmemiştir. Cemel, Sıffin, Nehveran yaşanmış; arkasında Kerbala hadisesi, ondan sonra Harre olayları yaşanmıştır.  

Ömer b. Abdülaziz’e kadar olan Emevîler tarihini bir hatırlarsak; Emevîler iki koldur: Süfyanî kolu ve Mervânî kolu. 

Süfyani kol: Hz. Muâviye, Yezîd ve 2. Muâviye (41-64 arası) 

Mervânî kol: Mervân b. Hakem ile başlıyor; sonra onun oğlu Abdülmelik b. Mervân, sonra oğlu 1. Velîd b. Abdülmelik, sonra Süleyman b. Abdülmelik sonra onun damadı Ömer b. Abdülaziz, sonra da 2. Yezîd b. Abdülmelik ile devam ediyor.  

“Bu kadar bozulmuşluk acaba bir daha düzelebilir mi?” Ya da “bu kadar kötülük, ahlâksızlık, adâletsizlik, bu kadar ana ilkelerden uzaklaşmak yeniden toparlanma mümkün olur mu?”

İşte Ömer b. Abdülaziz bize bunun cevabını veriyor ve diyor ki; “Eğer siz ihlâs ve samimiyetle düzelmek istiyorsanız, dönün Asrı Saâdet kodlarına o zaman göreceksiniz ne kadar bozulmuş olursanız olun, yine düzelmenin mümkün olduğunu…” 

“İki zümreyi ıslah ettim, toplum düzeldi: Ümera ve Ulema” 

Üçüncü hususa gelince, bakın Ömer b. Abdülaziz devrinin nasıl bir devir olduğunu anlayabileceğimiz bir hadisi şimdi hatırlayacağız.  

Adî b. Hâtim (ra) naklediyor;  diyor ki:  

“Ben Resûlullah’ın (sas) yanında iken bir adam geldi ve fakirlikten şikâyet etti. Derken biri daha gelip, o da yol kesilmesinden şikâyet etti. Aleyhissalâtu vesselâm: 

“Ey Adî, sen Hire şehrini gördün mü?” dedi. (Hire, Irak’ta Kufe’ye yakın tarihi, antik bir şehirdir.) “Hayır görmedim, ancak işittim!” dedim. Bunun üzerine: 

“Eğer ömrün biraz uzarsa, devesine binen bir kadının Hire’den (tek başına) kalkıp Kâbe’yi tavaf edeceğini mutlaka göreceksin. O bu seyahatini yaparken Allah’tan başka hiçbir şeyden korkmayacak!..” dedi. Adî der ki: “İçimden, kendi kendime, ‘memlekete dehşet saçan Tayy eşkiyaları nereye gidecek?’ dedim. Resûlullah sözlerine devam etti: 

“Eğer ömrün olursa Kisra’nın hazinelerinin de fethedildiğini göreceksin!” 

“Kisra İbnu Hürmüz mü?” diye araya girdim. 

“Evet İbnu Hürmüz olan Kisra!” buyurdu ve devam etti: 

“Eğer hayatın uzarsa mutlaka göreceksin: Kişi, eli altın veya gümüş parayla dolu olduğu hâlde bunu tasadduk etmek üzere fakir arayacak, fakat kendinden onu kabul edecek bir tek adam bulamayacak. Her biriniz, mutlaka bir gün gelecek aranızda herhangi bir perde, bir tercüman olmaksızın Allah’la karşılaşacaksınız. O zaman Allah Teâla Hazretleri: “Sana tebliğ getiren bir peygamber göndermedim mi?” diye soracak. Muhatabı: ”Evet gönderdin!” diyecek. Rabb Teâla: “Ben sana mal vermedim mi, ikram etmedim mi?” diye soracak, kul: “Evet! Ey Rabb’im verdin.” deyip sağına bakacak, cehennemden başka bir şey görmeyecek, soluna bakacak cehennemden başka bir şey görmeyecek.” 

Yine Adî (ra) dedi ki: “Ben Hire’den kalkıp, Beytullah’ı tavaf eden ve Allah’tan başka kimseden korkmayan yaşlı kadını gördüm. Kisra İbnu Hürmüz’ün hazinelerini fethedenler arasında ben bizzat bulundum. Eğer sizlerin ömrü uzun olursa mutlaka, Ebû’l-Kasım (aleyhissalâtu vesselâm)’ın şu söylediğini de göreceksiniz: 

“Kişi, eli altın veya gümüşle dolu olarak çıkacak, onu kendinden (sadaka olarak) kabul edecek adam bulamayacak.” (Buhârî, “Menakıb”, 25). 

Bu hadisin ravileri diyorlar ki; “Adî, Peygamberimizin söylediği 3 şeyden ikisini gördü, birini görmedi ama vallahi o üçüncüsü Ömer b. Abdülaziz zamanında cereyan etti. Biz o günlerde aynen Efendimiz’in dediği gibi elimizde zekât; kapı kapı, şehir şehir gezdik de verecek kimseler bulamadık.” 

Ömer b. Abdülaziz’in gerek Medine valiliği sırasında gerek hilafet sırasında o gün yaşayan Sahâbe ve sahabe çocukları ne dediler biliyor musunuz?  

“Sanki Hz. Ömer devri!” 

Sahâbîlerden bazıları Hz. Ömer’in hilafet günlerini tasvir ederlerken şöyle bir ifade kullanıyorlar, diyorlar ki: “Ömer’in hilafet günlerinin hepsi bir Ramazan’a benzerdi.”

Hâlid Muhammed Hâlid, 5. Râşid halife olan Ömer ibn Abdulaziz’i anlatırken şöyle bir ifade kullanır: “İslâm’ın Mucizesi: Ömer ibn Abdulaziz…”  

Ömer b. Abdülaziz’i kaynaklardan okuduğumuzda şu 10 önemli ifadeyi görürüz: İmâm, Halife, Fakih, Müctehid, Hafız, Hüccet, Müttakî, Müdakkik, Âbîd, Zâhid… 

Nebevî siyasetin üç temel esası: Tevhid, Adâlet ve Meşveret… 

Bu üçünü çok güzel uyguladı Ömer b. Abdülaziz… 

Ömer b. Abdülaziz,Medine’ye vali olduğunda, ilk iş olarak şehrin on fakihinden müteşekkil bir danışma meclisi kurmuştur. Fukahâ-i aşra olarak nitelenen bu on fakih; “Urve b. Zübeyr, Ebû Bekir b. Süleyman b. Ebî Hasme, Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe, Ebû Bekir b. Abdurrahman b. Hâris, Süleyman b. Yesâr, Kâsım b. Muhammed b. Ebî Bekir, Sâlim b. Abdulllah b. Ömer, Abdullah b. Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Âmir b. Rebîa ve Hârice b. Zeyd b. Sâbit’tir.”

Ömer b. Abdülaziz, huzuruna çağırdığı bu on fakihe görevi tevdi ederken şöyle hitap etmiştir: “Muhakkak ki ben sizi karşılığında sevap alacağınız bir iş için çağırdım. Bu konuda hakkın yardımcıları olunuz. Ben, sizin görüşünüze veya sizden birinizin görüşüne başvurmadıkça bir hüküm vermek istemem. Memurlarımdan aşırı giden yahut haksızlık yapan birini görürseniz Allah adına bunu bana bildiriniz.”

Ömer b. Abdülaziz, Halife olduğu ilk gün Cuma namazında insanlara hutbe okumuş ve biat almıştı. Aynı günün ikindi namazına geldiği zaman sanki 37 yaşındaki o genç gitmiş yerine 70 yaşındaki bir ihtiyar gelmişti. Münzir b. Ubeyd diyor ki: “ Ömer b. Abdulaziz Cuma namazında hilafete geldi. O günün ikindi namazına geldiği zaman onu tanıyamadım.” 

Emevîler kendilerine üç temel düşman belirlemişlerdi: Ehli Beyt, Hariciler ve Mevâlî… 

Recâ b. Hayve: “Müslümanların başına salih bir adamı atasan, bu amel sana kabirde bir nur olur, ahiret hayatında da sana şefaatçi olur.”

Sözleri: 

“İstişare ve münazara, rahmetin kapısı ve bereketin anahtarıdır. Bununla birlikte hiçbir görüş şaşmaz ve hiçbir karar zayi olmaz.” (Mâverdî, Edebü’d-Dünya ve’d- Din, s. 189) 

Hutbelerinin birinde; “Şunu biliniz ki, ben asla kanun koyucu değilim. Ben ancak ve ancak uygulayıcıyım. Aynı şekilde bid’at üreten değil, sünnete tabi olan birisiyim. Şunu iyice biliniz ki, Allah’a isyan eden bir kimseye asla itaat edilmez. Ben sizin en hayırlınız değil, sadece sizden birisiyim. Ama aranızda sorumluluk yükü en çok ağır olanınızım. Ey insanlar! İbadetlerin en faziletlisi farzların eda etmek ve haramlardan sakınmaktır…” (İbn Sa’d, Tabakât, 5/368). 

“Ben her mazlumun hakkını arayan birisiyim. Şunu daima hatırlayın ki benim vali ve memurlarımdan birisi Hak’tan ve adaletten ayrılıp Kur’an ve sünnete göre davranmadığı takdirde ona itaat etmeyiniz. Hakk’a dönünceye kadar onu size havale ettim.” (İmaüddin Halil, s. 72). 

Mısır valisi Hayyân b. Şüreyh’e yazdığı mektupta dedi ki: 

“İslâm’a girenlerden vergi alma, Allah senin düşünceni kahretsin. Şüphesiz ki Allah, Muhammed’i (sas) bütün insanlığa davetçi olarak göndermiştir. Vergi memuru olarak değil. Hayatım üzerine yemin ederim ki, bütün insanlar Ömer’in vasıtasıyla Müslüman olsalar, gene de onun mutluluğuna kâfi gelmeyecektir.” (İbn Sa’d, Tabakât, 5/285). 

Vefatı:

Muhammed b. Mabed anlatıyor: Rum melikinin yanına girdim ve onu mahzun mahzun yerde oturuyor buldum. Hâlini sordum. ‘Bana ne oldu biliyor musun?’ dedi. Hayır dedim. Salih bir adam öldü dedi. Kim? diye sordum. Ömer b. Abdülaziz dedi ve sözlerine devam etti: ‘Öyle zannediyorum ki, eğer mesihten sonra ölüleri diriltecek bir insan olsaydı, muhakkak Ömer b. Abdülaziz olurdu. Ben kapısını kapatıp üzlete çekilip, ibadetle ömrünü geçiren rahibe değil bütün dünya ayağının altına serilmişken dünyaya bir tekme vurup, rahip olan Ömer b. Abdülaziz’in hâline hayret ediyorum.’ 

(43)