Hz. Peygamber’in (sas) Dünyasında Mükerrem İnsan

Siret-i İnsan derslerimizde bu hafta Muhammed Emin Yıldırım hocamız, Hz.Peygamber’in (sas) insanı nasıl değerlendirdiğini ve nasıl anladığını anlattı. “Hz.Peygamber’in (sas) Dünyasında Mükerrem İnsan” serlevhasında, insanı en iyi tanıyanın elbette onu yaratanın olduğuna dikkat çekerek, Allah’ın gönderdiği son elçi olan Hz.Peygamber’in (sas) kendisine öğretilen bilgiler ışığında insanın mükerrem oluşuna nasıl karşılık verdiğini örneklerle bizlere izah etti.

Dersten Cümleler

“Hayatın aletleri/araçları değişiyor, ama adetleri/yasaları değişmiyor. O zaman değişenleri iyice tanımak, değişmeyenleri ise iyice kavramak gerekiyor…”

Hayatın değişmeyen yasalarından bir tanesi de hiç şüphesiz insan tabiatıdır.

İslam’ın İnsan Tasavvuru: Mükerrem İnsan + Mesul İnsan = Şahsiyetli İnsan

Resûlullah’ın (sas) dünyasındaki insan nasıl bir varlıktı?

Melek değil,  Beşer olan bir insan
Değersiz değil, Muhterem olan bir insan
Başıboş değil, Mükellef olan bir insan
Muamma değil, Maden olan bir insan
Bedevî değil, Medenî olan bir insan

“Hayır, öyle deme,! Abduhu ve Resulühu de… Çünkü ben Resûl olmazdan önce kul idim. Dolayısı ile sen Şehadet ederim ki, Muhammed O’nun kulu ve Resûlüdür de!” (Abdürrezzak b. Hemmam, Musannef, 2/205)

“Sakin ol. Ben bir kral değilim. Ben ancak kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum!”(İbn Mace, Et’ıme, 30)

“Ben ancak bir beşerim, sizin gibi hatırlar, sizin gibi unuturum.” (Müslim, Mesacid, 19)

Bir Âdem, Resûlullah’ın (sas) nazarında bir âlemdi.

Cabir b. Abdullah (ra) bize naklediyor:  “Yanımızdan bir cenaze geçmişti. Resulullah (sas) hemen o cenaze için ayağa kalktı. Biz de (ona uyarak) kendisi ile beraber ayağa kalktık. Sonra içimizden biri dedi ki:  “Ey Allah’ın Resulü! Bu bir Yahudi kadınının cenazesidir.” Bunun üzerine Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurdu: “Şüphesiz ölüm korkunç bir şeydir. Cenazeyi gördüğünüzde hemen ayağa kalkınız.” (Müslim, Cenâiz, 78)

“Olsun o da bir insan değil mi?” (Müslim, Cenâiz, 78)

“Ey insanlar! Bu Zilhicce ayınız, bu Mekke şehriniz, bu Arefe gününüz, nasıl saygın/muhterem ise kanlarınız, mallarınız ve ırzlarınız (şeref ve haysiyetiniz) da aynı şekilde saygındır (dokunulmazdır/muhteremdir)…” (Müslim, Hac, 147)

 “İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır!” (Kıyamet Sûresi 36)

Muamma değil, Maden olan bir insan

“Medine’ye hicret ettiğimizde bize yaptıkların, sana iyilik olarak yetmez mi?”

“Minnet Allah ve Resûlü’nedir; vallahi malımızdan aldıkların, almadıklarından bizim için daha hayırlıdır.”

“Sana müjdeler olsun Sa’d! Kurtuluşu hak ettin. İnsanın ahlâkı (tabiatı) Allah’ın elindedir; o, dilediği kimseye iyi bir huy verir. Görünen o ki, Allah Teâlâ sana da güzel bir ahlâk bahşetmiştir.”

“İnsanlar, madenler gibidir. Câhiliye döneminde iyi olanlar Müslüman olduktan sonra da iyi olurlar. Yeter ki İslâm’ı tam olarak kavrasınlar.” (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II, 391. 2 Vâkıdî, Kitâbü’l-Meğazî, III, 1094-1095)

Hadisin verdiği mesajlardan bazıları:

1. Her insan bir madendir..
2. Her insanın maden cinsi farklıdır.
3. Her maden ancak bir madenci ile keşfedilebilir.
4. Her madenin ortaya çıkarılması ciddi emek istemektedir.
5. İslam’dan önce kaliteli olan İslam’dan sonra kalitesine kalite eklemektedir.

Her insan bir madendir; öyleyse işe yaramaz insan yoktur.

Her insanın maden cinsi farklıdır; öyleyse her iş herkesten beklenmemelidir.

Her maden ancak bir madenci ile keşfedilebilir; öyleyse ya kendimizin madencisi olup kendimizi, ya tecrübeye inanıp bir rehbere madenimizi keşfettirmelidir.

Her madenin ortaya çıkarılması ciddi emek istemektedir; öyleyse sabırla bu iş için uğraşılmalıdır.

İslam’dan önce kaliteli olan İslam’dan sonra kalitesine kalite eklemektedir; öyleyse işe mayası sağlam olanlardan başlamalıdır.

Bedevî değil, Medenî olan bir insan

Nezaketsizliğin prim yaptığı bir zamanda yaşıyoruz…

Kabalığı, kabadayılığı yiğitlik zannediyoruz…

Hz.Peygamber’den (sas) nezaket dersleri:

Selamı ilk veren hep kendisi olur, karşısındakinden beklemeden ilk adımı atardı.

Musafaha/tokalaşma için ellerini ilk uzatan olur, yanına gelenleri rahatlatırdı.

Elini tutan bırakmadıkça, asla ellerini bırakmaz, karşı tarafın yapacağı davranışı beklerdi.

Hiç kimsenin yanında ayaklarını uzatmaz, üstüste atmaz, yakışıksız oturmazdı.

Bir meclise girdiğinde kimsenin rahatsız olmasını istemez, neresi boş ise oraya otururdu.

Yanına gelenlere ikramda bulunur, bazen minderini, bazen elbisesini onların altına sererdi.

Biri kendisini çağırdığı zaman, sadece başını çevirerek bakmaz, bütün bedeni ile dönerdi.

Muhatabının gözlerinin içine bakar, sözü bitene kadarda gözlerini ondan almazdı.

Arkadaşlarını en güzel isim, künye ve lakaplarla çağırır, onların hoşuna gidecek hitap cümlelerini kullanırdı.

Karşıdaki sözünü bitirmeden sözüne başlamaz, büyük bir sabırla söylenen sözleri dinlerdi.

Misafirlerini asla bekletmez, bazen onlar için namazlarını bile kısa tutar, gelenlerle ilgilendirdi.

Kendisine yapılan hataları sabırla karşılar, onların ayıp ve kusurlarını yüzlerine vurmazdı.

“Ey iman edenler! Siz, bir yemeğe çağırılmadıkça, zamanını gözetmeksizin, Peygamber’in evlerine girmeyin. Ancak davet edildiğiniz vakit girin. Yemeği yediğinizde hemen dağılın, sohbete dalmayın. Çünkü bu hareketiniz Peygamber’i üzmekte, fakat o (size bunu söylemekten) utanmaktadır. Ama Allah, hakkı söylemekten çekinmez…” (Ahzab Süresi 53)

İnsanlığın Aynalarında bu hafta Hârise b.Nûman el-Hazrecî el-Ensârî radıyallahu anh…

“Aişem! Rüyamda cenneti gördüm. Öyle güzel, öyle güzeldi ki, orada gezerken bir ses duydum. Sese doğru yürüdüm, baktım sırtı bana dönük birisi oturmuş o güzel bahçelerin ortasına, Kur’an okuyor. Meraklandım, kim bu diye sordum. Bana dediler ki: “O Hârise b. Nûman’dır. Böylece uyandım.”

“Ey Aişem! Acaba Hârise hangi ameline karşılık böyle bir mükâfatı hak etti ki, Allah onu bana gösterdi.”

“İyilik dediğin işte budur, iyilik dediğin işte budur!”

(4150)