İnsan Tevhidi Anlarsa!

Siret-i İnsan derslerimizin bu haftaki konusu, insanlığın en temel kodlarından biri olan tevhid idi. Muhammed Emin Yıldırım hocamız, “İnsan Tevhidi Anlarsa!” serlevhasının altında, bu önemli kavramın ne anlama geldiğini, nasıl anlaşılması gerektiğini, anlaşılır ve kavranılırsa nelere yol açabileceğini çok mühim mesaj ve örneklerle anlattı.

Dersten Cümleler

Üç ayların kıymetini bilelim, bildirelim; farkına varalım, farkına vardıralım…

İnsanlık nedir?

1- Kendisini yaratandan başkasına kul olmamak
2-Kendisine ve yaratılan tüm varlığa şefkat nazarı ile bakmak
3- Kendisiyle ve yaratılan tüm varlıkla sevgi üzerinden bir bağ kurmak
4- Kendisi dışındaki tüm varlıkla hukuk üzere yaşamak
5- Kendisi ile yapılan ahitleşmeye sadık bir hayatın sahibi olmak ve bunu ömür boyu sürdürme istikrarı ortaya koymak

Bu beş tane insanlığın en temel esası, beş tane önemli kavrama yaslanıyor: Tevhid, Merhamet, Muhabbet, Adalet ve Sadakat…

Tevhid, hem red etmek hem kabul etmektir; ama reddetmek önce gelir.
Merhamet, hem acıtmamak hem acımaktır; ama acıtmamak önce gelir.
Muhabbet, hem sevmek hem sevilmektir; ama sevmek önce gelir.
Adalet, hem tesis etmek hem savunmaktır; ama tesis etmek önce gelir.
Sadakat, hem doğru olmak hem doğruluğu yaymaktır; ama doğru olmak önce gelir.

Kelime-i Tevhid: Dört kelimeden, iki cümleden oluşan bir terkiptir: La ilahe illallah

İki cümle: La ilahe nefiy, İlalllah: İspat

“La İlahe/İlah yoktur” kısmının mesajları:

1. İmha olmadan, inşa olmaz.
2. Reddedilmeden, kabul edilmez.
3. Temizlemeden, davet gerçekleşmez.
4. Kazımadan, boya sürülmez.
5. Zararlı olan defedilmeden, yararlı olan celp edilemez.

“İllallah/Sadece Allah vardır” kısmının mesajları:

1. ‘Allah’ demek yetmez, sadece ve sadece ‘Allah’ demek gerekir.
2. ‘Evet’ demek yetmez, önce gür bir seda ile ‘Hayır’ demek gerekir.
3. ‘İman’ etmek yetmez, evvelinde ‘İnkâr’ etmek gerekir.
4. ‘Hakka’ ittiba etmek yetmez, öncesinde ‘Batılı’ izale etmek gerekir.
5. ‘Ben’ demek yetmez, Fatiha Süresi’nin bilincine ererek, ‘Biz’ demek gerekir. 

Allah’a ait olan alanları Allah dışında paylaşılan her ne ise o şeyin adı puttur.

Kur’an çok temelde değişmeyecek üç tanrıdan bahsediyor: Hevâ, Dehr, Şâri

Yahudiler Allah’ı bırakıp hahamlarını, Hristiyanlar ise rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i rabler edindiler. Hâlbuki onlara ancak tek ilaha kulluk etmeleri emrolunmuştu. Çünkü Allah’tan başka ilah yoktur. O (cc) bunların koştukları her türlü isnaddan elbette ki münezzehtir.” (Tevbe Sûresi, 9/31)

Kur’an’ın üç temel konusu: Tevhid, Nübüvvet ve Haşr

Kur’an’da tevhidin üç temel alanı: Ulûhiyette tevhid, Rububiyette tevhid, Ubudiyette tevhid

Ulûhiyette tevhid: Allah’tan başka ilah yoktur. 
Rububiyette tevhid: Allah’tan başka hüküm koyacak yoktur. 
Ubudiyette tevhid: Allah’tan başka ibadet edilecek yoktur.

Ulûhiyette Tevhid’in de üç temel alanı vardır. Bunlar:

– Allah’ın (cc) Zatında Tevhid
– Sıfatlarında Tevhid
– Fiillerinde Tevhid

Puta dönüştürdüğümüz şeyler: Para, mal, mülk, itibar, kariyer, diploma, eşya, içgüdü, şehvet, şan, ego, öfke, çocuk, eş, futbol, eğlence, lider, bey, paşa, başkan, hoca, mürşit…

“Kahrolsun Abdü’d-Dinar/Altına kul olanlar! Kahrolsun Abdü’d-Dirhem/Gümüşe kul olanlar! Kahrolsun Abdü’l-Kadife/Elbiselere, üniformalara kul olanlar! Kahrolsun Abdü’l-Ğamise/Süslü- püslü elbiselere kul olanlar! Böyle menfaat düşkünü insanlara bir şey versen hoşuna gider fa kat hiçbir şey vermezsen öfkelenir. (Buharî, Cihad ve Siyer, 69; Rikak, 10)

“La ilahe illallah” dediğimizde ne demiş oluyoruz:

Kula kul olmayacağım, sadece Allah’a kul olacağım.
Eşyaya kul olmayacağım, sadece Allah’a kul olacağım.
Menfaatlerime kul olmayacağım, sadece Allah’a kul olacağım.
İdeolojilere kul olmayacağım, sadece Allah’a kul olacağım.
Nefsime kul olmayacağım, sadece Allah’a kul olacağım.
Öfkelerime kul olmayacağım, sadece Allah’a kul olacağım.
Sevgilerime kul olmayacağım, sadece Allah’a kul olacağım.
Korkularıma kul olmayacağım, sadece Allah’a kul olacağım.

Tevhid sarsılırsa ne olur?

Hükümde Tevhid sarsılırsa, ortaya Firavunlar çıkar!
Mülkte Tevhid sarsılırsa ortaya Karunlar çıkar!
İlimde Tevhid sarsılırsa, ortaya Hamanlar çıkar!
Korkuda Tevhid sarsılırsa, ortaya Bel’amlar çıkar!
Ümitte Tevhid sarsılırsa, ortaya Samiriler çıkar!

İnsan Tevhidi anlarsa ne olur?

1. İmanın lezzetine ve tadına ulaşır.
2. Hakiki hürriyet olan teslimiyetin farkına varır.
3. Tevhidin ve teslimin meyvesi olan tevekkülün zirvesine erişir.
4. İmanın en önemli ölçüsü olan tazimin nasıl olacağını öğrenir.
5. Sonuna kadar açık kapı olan tevbenin ne demek olduğunu anlar.
6. Tüm dertlerden çıkış yolunun takva olduğunun bilincine kavuşur.

“İman tevhidi, tevhid teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül saadet-i dâreyni iktiza eder.” (Sözler, 23. Söz)

İnsan Tevhidi kavrarsa ne olur?

1. İnsanlığının farkına varır, ne kendisine ne başkasına insanüstü bir yük yüklemez.
2. Bahara, başarıya, zafere odaklanmaz, hiçbir olumsuzluğun ve imtihanın inancını zedelemesine imkân vermez.
3. Saffetin gerekliliğine inanır, tahir kalma mücadelesi verir; süreç uzadıkça asla şartlara teslim olmaz.
4. Mahlûkatın/yaratılmışların kesretinin şuuruna erer, kesretten vahdete ulaşır.
5. Ümmetin vahdetinin ancak akidede birlikten geçtiğinin bilincinde olur, en büyük mücadelesini iman hakikatlerinin anlaşılması ve kavranılması üzerinde yoğunlaştırır.

İnsanlığın Aynaları: “Riyakâr Çağa İnat İhlâs, Aman İhlâs”

Bir gün Hz. Ömer, Muaz b. Cebel’i ağlarken gördüğünde ona, “niçin ağlıyorsun?” diye sordu. O da, Hz. Peygamber’in kabrini göstererek: “Şu kabrin sahibinden duyduğum söz” aklıma geldi de ona ağlıyorum Ey Ömer!” Hz. Ömer merakla o sözün ne olduğunu beklerken Muaz dedi ki: “Bir gün Hz. Peygamber (sas): “Riyanın en azı bile şirktir.” buyurmuştur.

Şeddad b. Evs isimli sahabi efendimiz naklediyor. Efendimiz (sas) bir gün şöyle buyurdu: “Ümmetim hakkında iki şeyden korkuyorum: Gizli şirk ve gizli şehvet.” Sahabe, dehşete kapıldı ve sordu: “Ey Allah’ın Resulü! Senden sonra ümmetin Allah’a ortak mı koşacak?” Efendimiz (sas) buyurdular ki: “Evet, ama onlar Güneş’e, Ay’a, taşa ve puta tapmayacaklar. Fakat amelleri ile gösteriş yapacaklar!” (Ahmed b. Hanbel, el- Müsned, c. 4, s. 124)

(3334)