İlim Yolunun Fedakâr Yolcusu; Câbir b. Abdullah
Muhammed Emin Yıldırım Hocamızın “Hadis Kahramanları” üst başlığında, Sahabenin hadis anlayışını müksirûn denilen çokca Hadis rivayet etmiş Sahabe efendilerimizin üzerinden anlattığı Hadis Medresesi derslerinin yedincisi gerçekleştirildi. Hocamız bu dersinde “İlim Yolunun Fedakâr Yolcusu; Câbir b. Abdullah” konusunu işledi.
Dersten Notlar:
Hadis Kahramanları derslerimizin 7. sine eriştik bugün… İnşallah bugün Câbir b. Abdullah (ra) bize İlim yolunun nasıl fedakâr yolcusu olunabileceğini hayatı ile gösterecek…
Yurtlarının Mescid-i Nebevî’ye uzak olması nedeniyle Benû Seleme, ilk fırsatta evlerini satıp mescide yakın bir yere taşınmaya niyetlenmişler ancak Resûlullah (sas) buna izin vermemiştir. Câbir b. Abdullah (ra) şöyle demektedir: “Mescîd-i Nebevî’nin etrafındaki evler boşalınca Benû Seleme, Mescid’in civarına taşınmak istedi. Bu haber, Resûlullah’a ulaştığında onlara dedi ki: “Mescidin yakınına taşınmak istediğinizi öğrendim.” Evet, Yâ Resûlallâh dediler. Resûlullah(sas): “Ey Benû Seleme! Yurdunuzda/mahallenizde kalınız, çünkü attığınız adımların mükâfatı size yazılır. Yurdunuzda kalınız, çünkü attığınız her adım size sevap kazandırır.” (Ahmed, el-Müsned, XXII, 428)
Hz. Câbir birçok şefaat münkirlerinin hidayetine vesile olmuştur. Talk b. Habîb şöyle demektedir: “Ben Hz. Câbir’le karşılaşıncaya kadar, “şefaati” şiddetli bir şekilde inkâr edenlerden biriydim. Hz. Câbir’e, Allah’ın cehennemde ebedi bırakılacağına dair Kur’an’daki tüm ayetlerini okudum. Hz. Câbir: “Ey Talk, Sen Allah’ın Kitabını, Resulünün Sünnetini benden daha iyi mi biliyorsun?” dedi. Ben, “Hayır, şüphesiz Sen Allah’ın Kitabını, Resulünün de sünnetini benden daha iyi biliyorsun” dedim. Hz. Câbir, “Senin okuduğun ayetler müşrikler hakkındadır. Fakat günah işleyenler, cezalarını çektikten sonra çıkartılırlar.” Hz. Câbir iki elini kulaklarına götürerek, “Biz de senin okuduğun ayetleri okuyorduk ve Rasûlullah (sas), ‘Onlar cehennemden çıkartılırlar.’ diyordu. Eğer böyle dediğini işitmediysem bu iki kulağım duymaz olsun.” dedi. Hz. Câbir, Talk’a, “Şefaat edenlerin şefaati onlara fayda vermez.’ gibi ayetlerin, küfür üzere ölenler hakkında olduğunu, ‘onun izni olmadan, katında kimse şefaat edemez.” misali ayetler ile Rasûlullah’ın, Nebî, Şehîd ve Salihlerin şefaat edeceğine dair hadislerin ise kıyamet gününde, Müslümanlar hakkında olduğunu” söylemiştir. (İbn Kesîr, en-Nihâye fi’l-Fiteni ve’l-Melâhim, II, 312)
Kader tartışmaları arasında âlim sahâbîlerden Hz. Câbir de, sessiz kalmamış ve konuyu Sünnet bağlamında vuzuha kavuşturmuştur. Belli ki daha Rasûlullah’ın sağlığında bu konu onun kafasını kurcalamış ve doğrusunu Rasûlullah’tan öğrenmek istemiştir. O, şöyle demektedir: “Ben, Rasûlullah’a: “Ey Allah’ın Resulü, Biz, bitmiş ve sonuçlanmış bir iş için mi? yoksa yeniden başlanan bir iş için mi? amelde bulunuyoruz?” diye sordum. Hz. Peygamber: “Bitmiş bir iş için.”buyurdu. (Orada bulunan) Süraka: “O zaman amelimiz neye yarar?” deyince, Resûlullah (sas): “Herkes kendi amelini yapmaya müyesser kılınmıştır” buyurdu. Allah Resulü (sas), bu cevabıyla kaderin ilahî bir sır olduğunu, fazla kurcalamanın doğru olmayacağını Hz. Câbir’e ve onun şahsında ümmetine öğretmiştir. (Ahmed, Müsned, XXII, 451)
Biz yazılana mecbur değiliz, yaptıklarımız yazılana muvafıktır.
Câbir b. Abdullah’ın (ra) nasıl ilim yolunun fedakâr bir yolcusu olmuştu?
1. Güçlü bir arzu, düzenli bir çalışma
2. Hiçbir bahaneye takılmama, engelleri nimet olarak görme
3. Helal lokma hassasiyeti ve başkalarından bir şey beklememe
4. Felaketleri saadete çevirme, imtihanların altında ezilmeme
5. Her fırsatı iyi değerlendirme, istikrarı hayata hâkim kılma
Câbir b. Abdullah, Müksirûn’dandır. Yani, Allah Resulü’nün (sas) mübarek dudaklarından veya o bereketli ikliminden hadis duyup, sonraki nesillere aktaran 10 sahabinin 6. sıdır. Onun rivayet ettiği hadis sayısı, 1540’dır.
Nasıl Müksirûn’dan oldu?
1. Hadisleri Öğrenmeye ve Ezberlemeye Olan Hırsı
2. Resûlullah İle Uzun Süre Beraberliği
3. Resûlullah’ın Ona Olan Özel İlgisi
4. İyi Bir Gözlemci Olması
5. Güçlü Bir Hafızaya Sahip Olması
6. Özel Mesai Harcaması
7. Sahâbe ve Tâbiûnden Hadis Almak İçin Gayret Göstermesi
8. Her Türlü Fedâkarlığı Çekinmeden Ortaya Koyması
Tabakat ve Ensab kitaplarımızda adı Câbir b. Abdullah olan 7 şahıs vardır.
1. Câbir b. Abdullah b. Riâb: Sahâbîdir, Birinci Akabe Biatı’na katılmıştır.
2. Câbir b. Abdullah b. ‘Amr es-Selemî: Babasından ve Ka’bu’l-Ahbâr’dan rivayet eden bir râvîdir.
3. Câbir b. Abdullah b. ‘Asame el-Muhâribî: el-Evzâ’î’nin kendisinden rivayette bulunduğu bir râvîdir.
4. Câbir b. Abdullah el-Ğatafânî: Abdullah b. Hasan el-‘Alevî’den rivayette bulunan bir râvîdir.
5. Câbir b. Abdullah b. Câbir: el-Hasan el-Basrî’den rivayette bulunan bir râvîdir.
6. Câbir b. Abdullah Ebû’l-Hayr el-Mısrî: Yûnus b. Abdu’l-A’lâ’nın kendisinden rivayette bulunduğu bir râvîdir.
Bizim bugün hayatını öğrenmeye çalıştığımız isim ise Câbir b. Abdullah b. Amr’dır. İkinci Akabe ashabındandır.
Câbir b. Abdullah b. Amr b. Haram, Medineli ensârdan Selemeoğulları’ndadır.
Allah Resulü (sas): “Sizler bana icabet ettiniz. Andolsun ki sizler, insanlar arasında bana en sevgili olanlarsınız.” buyurdu.
Babası, Abdullah b. Amr, sahâbenin yiğitlerinden biridir. Esad b. Zürare’nin vesilesi ile imana yürümüş, Akabe Biatları’nda bulunmuş, bir şehadet sevdalısı ve aşığı olmuş bir yiğittir.
Annesi; Nüseybe bint Akabe b. Adiyy, ya da bir diğer rivayete göre Enise bint Aname b. Adiyy’dir.O da babası gibi Medine’nin ilk iman edenlerindendir.
İki dayısı vardır, annesi ile anne bir kardeşleri olan iki isim, özellikle biri çok önemli bu isimlerden: el-Berâ b. Ma’rûr ve el-Cedd b. Kays…
Hz. Câbir’in bir rivayete göre 7, diğer bir rivayete göre ise 9 kız kardeşi vardır.
Câbir b. Abdullah Miladi 607’de, yani Nübüvvetten 3 yıl önce Medine’de doğuyor.
“O, topluluğun en genci bendim!” diyecekti. (İbn Sa’d, Tabakât, c. 4, s. 432)
Bedir’den döndükten sonra Abdullah b. Amr’ın dualarında hep şehadet olacaktı. Yatarak bu duayı yapmayacaktı, yine tarlada, bahçede çalışacak; ama dilinden de bu duayı düşürmeyecekti. Bir gün rüyasında Mübeşşir b. Abdülmünzir’i görecekti. Mübeşşir’i cennette oradan oraya dolaşarak görecek ve merakla: “Ey Mübeşşir! Sen Bedir’de ölmedin mi? Şimdi nasıl cennete girdin ve orada dolaşmaya başladın” diye soracaktı. Mübeşşir diyecekti ki: “Allah beni diriltti ve beni cennetine aldı. Hiç tahmin edemediğim rızıkların ve nimetlerin sahibi kıldı, şimdi ben cennette isteğim yerden, istediğim yere gidip duruyorum!” Bu halde uyandı Abdullah ve koşup bu rüyasını Efendimiz’e (sas) anlattı. Efendimiz (sas) rüyayı dinleyince dedi ki: “Müjde ey Ebû Câbir! Bu sana ulaşacak şehadetin haberidir!” Abdullah bunu duyunca ağlamaya başladı ve dedi ki: “Ya Resûlullah! Yani şehadet bana ulaşacak mı?” Efendimiz “inşallah” dedi. (İbn Esir, Usdü’l-Ğabe, c. 3, s. 343)
Günlerin birinde Efendimiz’in (sas) yanına gelmişti. Efendimiz (sas) onu çok düşünceli görünce: “Ne oldu Câbir? Bir sıkıntın mı var?” diye sormuştu. Câbir b. Abdullah: “Ya Resûlullah! Babam şehit oldu, geriye bakmam için 9 kız kardeş, bir de bayağı bir borç bıraktı. Ben şimdi ne yapacağım!” dedi. Efendimiz (sas): “Babanın ahiretteki durumunu sana bildireyim mi?” dedi. Câbir heyecanla “evet” dedi. Efendimiz (sas) dedi ki: “Allah babanla perdesiz bir şekilde cennette konuştu. Onu diriltti ve ona sordu: “Ne istersin benden?” Baban dedi ki: ‘Ya Rabbi! Şehit olmak ne güzel bir duyguymuş ne olur beni bir daha öldür, gideyim senin için savaşayım öleyim, bir daha senin huzuruna geleyim. Yine beni öldür, gidip yine geleyim ve bu hal hep devam edip dursun!’ Rabbimiz babana dedi ki: ‘Hüküm verilmiştir, bir daha dünyaya dönmek yoktur!’ Rabbinin bu sözü üzerine baban dedi ki: “O zaman Ne olur Ya Rabbi! Şehitlerin elde ettikleri bu güzellikleri bunlardan habersiz olan kardeşlerimize bildir!” Bunun üzerine Rabbimiz, Ali İmran Sûresi’nin 169. ayetini indirdi. (Tirmizi, Tefsirü’l-Kur’ân, 18)
“Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin, bilakis onlar diridirler ve Rableri katında rızıklandırılmaktadırlar!” (Âl-i İmrân Sûresi, 3/169)
Câbir b. Abdullah’ın Hendek Gazvesi sırasındaki hatırası çok güzeldir. Olayı bizzat kendisi anlatır. Başta Buhârî ve Müslim olmak üzere, onlarca hadis ve siyer kaynağında da bu hadise nakledilir. Der ki Câbir b. Abdullah:
Hendek Gazvesi’nin öncesinde Selman-ı Farisi’nin görüşü üzerine Hendekler kazılmaya başlanmıştı. Efendimiz (sas) de bizimle beraber kazmalar savuruyor, topraklar taşıyordu. Günler geçmişti, doğru dürüst yemek yiyememişti. Açlıktan takatinin kesildiği anlardı. Eve gittim, hanımıma sordum. Evde bir şey var mı diye… Hanımım [bir rivayete göre] bir tavuk, [başka bir rivayete göre bir oğlak] olduğunu söyledi. Dedim ki: “O oğlağı kesip pişirsen, biraz da yanına arpadan şehriye yapsan, Efendimiz’i (sas) yemeğe davet etsek ne kadar güzel olur. Hanımın tamam dedi, hemen oğlağı kestik yemeği tencerenin üzerine koyduk ve ben hendeğin olduğu yere geldim. Bir fırsatını kollayıp, kimselere belli etmeden Efendimiz’i (sas) yemeğe davet edecektim. Bir aralık baktım tek başına Efendimiz… Hemen koştum yanına; “Ya Resûlullah! Evde bir oğlağımız vardı onu kesip yemek yaptık, seni yemeğe davet etmek için geldim!” Bunu Efendimiz’e (sas) söylediğimde bir anda Efendimiz (sas) Hendek’te çalışan sahâbîlere baktı, isârın zirvesinde duran Efendimiz (sas) dedi ki: “Beni yalnız mı davet ediyorsun!” Utandım ve dedim ki: “Ya Resûlullah! İstersen Ebû Bekir ile Ömer’i de davet edebiliriz.” Efendimiz (sas) bir daha bana: “Ey Câbir! Bizi tek mi davet ediyorsun?” dedi. Ben daha fazla utandım ve dedim ki: “Ya Resûlullah! Ne yapalım yemek az, ancak birkaç kişiye yeter!” Efendimiz (sas) o anda dedi ki: “Ey muhacir ve ensâr topluluğu kardeşiniz Câbir sizi yemeğe davet ediyor!” [Câbir b. Abdullah diyor ki:] Ne yapacağımı şaşırdım ve “İnna lillah ve inna ilahi raciûn” dedim. Efendimiz (sas) dedi ki: “Git hanımına söyle geliyoruz! Tencereye karışmasın ben gelene kadar…” Câbir b. Abdullah koşa koşa eve geldi. Hanımına dedi ki: “Hanım, Efendimiz (sas) geliyor, arkasında da bir ordu, hepsi yemeğe geliyorlar, ne yapacağız biz şimdi…”
[Hanımım] dedi ki: “Sen Efendimiz’e (sas) ne kadar yemeğimizin olduğunu söyledin mi?” Ben de “Evet!” dedim. O da: “O halde niye endişeleniyorsun, Efendimiz (sas) işini bilir!” [Hanımın bu sözleri Câbir’i biraz olsun rahatlatıyor. Efendimiz (sas) geliyor, arkasında bir ordu…] Efendimiz (sas) bana dedi ki: “Kapıda nöbet tut ve onar onar sahâbîyi içeriye al!” Ben de öyle yaptım. On kişi giriyor, yemek yiyor çıkıyor, her çıkana soruyorum: “Doydunuz mu?”, “Evet” diyorlar, “Elhamdullillah” diyorlar. Tüm sahâbe yedi o yemekten sonra içeriye ben girdim, ne göreyim yemek aynen duruyor. Efendimiz (sas) beni sofraya davet etti ve dedi ki: “Ey Câbir! Yemeğinizi yeyin, sonra komşularınızla paylaşın, açlık insanları perişan etti! Allah yemeğinizi, evinizi bereketlendirsin ve bereketini daim kılsın” [Câbir diyor ki:] Bolca yedik o yemekten, sonra komşularımıza ikram ettik! Allah için atılan bir adımın nasıl bereketlendiğine hep beraber şahit olduk. (Buhârî, Meğâzî, 29; Müslim, Eşribe, 141)
Zaturrika Gazvesi Hicretin 7. yılında bölgenin en meşhur ve güçlü Arap kabilesi Gatafanlılara karşı yapılmıştı. Bu savaşın nasıl cereyan ettiğine dair en güzel rivayetleri de bize yine Câbir b. Abdullah aktarır. Mesela bu savaş sırasında kılınan korku namazını, Gavres isimli zatın Efendimiz (sas) ile hatırasını ve daha nice şeyleri…
O sefer sırasında devenin pazarlığı, satışı çok uzun sürdüğü için o geceye Leyletü’l-Bair denmiştir. Deve gecesi anlamında… Ve o gece Efendimiz (sas) hiç kimseye yapmadığı bir şeyi Câbir’e yapar. Adını anarak tam yirmi beş kez Câbir b. Abdullah için istiğfarda bulunur.
“Resûlullah (sas) leyletü’l-ba’ir/deve gecesinde tam yirmi beş defa benim için istiğfar etti.” (İbn Hacer, el-İsabe, c. 1, s. 243; İbn Esir, Usdü’l-Ğabe, c. 4, s. 494)
“Ayakları Allah yolunda tozlanan kimseye Allah cehennem ateşini haram kılmıştır.”
“Hayatım boyunca böyle bir manzara görmemiştim, binlerce asker atlarının iplerini tutmuş, yayan bir biçimde yürüyorlardı.” (İbn Hibban, es-Sahih, 2/396; Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, 5/286)
Fetvaları çok olan sahabiler 7 kişidir. Bunlar, Hz. Ömer, Hz. Ali, İbn Mes’ûd, Hz. ‘Aişe, Zeyd b. Sâbit, İbn ‘Abbâs ve İbn Ömer’dir.
Orta sayıda fetvası olsn sahabi sayısı 13 kişidir. Bunlar, Ümmü Seleme, Enes b. Mâlik, Ebû Saʻîd el-Hudrî, Ebû Hureyre, Hz. Osman, Abdullah b. ʻAmr b. el-ʻÂs, Abdullah b. Zübeyr, Ebû Musa el-Eş’arî, Sʻad b. Ebî Vakkâs, Selmân el-Fârisî, Câbir b. Abdullâh, Muâz b. Cebel ve Hz. Ebû Bekir (r.anhum).
Câbir (ra) şöyle demiştir: “Resûlullah (sas), ölü hayvanların derilerini kullanma konusunda ruhsat verdi. Öyleyse “Vahşi hayvanların da derileri tabaklanırsa, kullanmakta bir beis yoktur.” Hz. Câbir, bu fetvasını verirken Resûlullah’ın “Deri tabaklanırsa tahir olur.” hadisine telmihte bulunmuştur.
Hz. Câbir’e “Cünüp olan kişinin gusülden sonra abdest alması gerekir mi?” diye sual edilince, “Hayır, kişi abdest almak isterse alabilir fakat gusül kâfidir” diye cevap vermiştir.
Yine Hz. Câbir’e “Sırtlan eti yemek helâl midir?” diye sual edilince, “Evet, yemek helaldir.” dedi. Soran kişi, “Bu dediğin Rasûlullah‘tan mı?” dediğinde de, “Evet” diye cevap vermiştir.
Yıllar yılı kurduğu ders halkaları ile nice âlimlerin yetişmesine vesile olmuştu. Tabiîn âlimlerinden hangisini hatırlarsak, o isim bir şekilde Câbir b. Abdullah’ın ilim halkalarından nasiplenmiştir. Said b. Müseyyeb, Ata b. Ebî Rebah, Hasan-ı Basrî, Mücahid, Şâ’bi, Tavus b. Keysan, Muhammed el-Bakır ve daha niceleri hep onun ilim meclislerinde bulunmuşlardır.
“Zalimlerin zulümlerini görmemek için Allah gözlerimi aldı. Keşke gözümün gittiği gibi kulaklarım da gitseydi de onlara dair bu haberleri ne işitseydim, ne de bilseydim!” diyecektir. (İbn Sa’d, Tabakât, c. 4, s. 439)
Ebû Abdullah Câbir İbni Abdullah el-Ensârî radıyallahu anhümâ şöyle dedi: “Bir defasında Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte bir gazvede bulunuyorduk. Buyurdu ki: “Hastalıkları yüzünden Medine’de kalan öyle kimseler var ki, siz bir yolda yürüdüğünüz veya bir vâdiyi geçtiğinizde, onlar da sizinle birlikte gibidir.” Bir başka rivayete göre: “Sevap kazanmada size ortak olurlar”buyurdu. (Müslim, İmâre 159)
“Helal olan dünyalığı alınız ve haram olanı terk ediniz.” (İbn Mace, Ticarât, 2)
“Hiç kimse kendi elinin emeğinden daha temiz, daha helal bir kazanç elde edemez!” (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, c.3, s. 466)
(1371)