Sâlih Kardeş ve Sâlih Nebî: Hz. Yahyâ (as) (Hadislerde Hz. Yahyâ) | Muhammed Emin Yıldırım
Sîret-i Enbiyâ derslerimizde Hz. Yahyâ (as) ile olan yolculuğumuz devam ediyor. Hz. Yahyâ hakkındaki dördüncü dersimizin konusu Hadislerde Hz. Yahyâ oldu. Muhammed Emin Yıldırım hocamız “Sâlih Kardeş ve Sâlih Nebî: Hz. Yahyâ” serlevhasının altında birçok hadis ve rivayet ile Peygamberimiz’in (sas) onu nasıl anlattığını ve bizlere hangi vasıfları ile tanıttığını aktardı. Yine çok önemli mesajlar aldığımız bu dersimiz, Hz. Yahyâ’nın konumunu iyice kavramamıza katkı sağladı. Haftaya Hz. Yahyâ (as) hakkında son dersimizi yapacağız inşallah…
Dersten Cümleler
Sîret-i Enbiyâ derslerimiz Hz. Yahyâ ile devam ediyor.
İlim-amel dengesi çok önemlidir, bu hakikat hiç unutulmamalıdır.
Bugün inşallah “Sâlih Kardeş ve Sâlih Nebî: Hz. Yahyâ” başlığında Hadisler ve bazı rivayetler ışığında Hz. Yahyâ’yı öğrenmeye devam edeceğiz.
Üç alana dair hadisler bizlere çok heyecanlandırmalıdır:
– Peygamberimiz’in (sas) başka peygamberler hakkında söyledikleri
– Peygamberimiz’in (sas) sahâbe hakkında söyledikleri
– Peygamberimiz’in (sas) bizler hakkında söyledikleri
Üç aylara yaklaşıyoruz: Farkında olalım; farkındalığı yayalım…
Efendimiz (sas):
1. Semada; Ebû’l-Beşer olan Hz. Âdem ile
2. Semada; Hz. Îsâ ve Hz. Yahyâ ile
3. Semada; Hz. Yûsuf ile
4. Semada; Hz. İdrîs ile
5. Semada; Hz. Hârûn ile
6. Semada; Hz. Mûsâ ile
7. Semada; sırtını Beyt-i Ma’mûr’a yaslamış bir vaziyette babası Hz. İbrâhim ile görüştü.
Hz. Âdem, Efendimiz’e (sas) insaniyetin kodlarını;
Hz. Îsâ ve Hz. Yahyâ, Efendimiz’e (sas) Hristiyanlığın kodlarını;
Hz. Yûsuf, Efendimiz’e (sas) güç ve iktidarın kodlarını;
Hz. İdrîs, Efendimiz’e (sas) Allah’ın ikramlarının kodlarını;
Hz. Hârûn ve Hz. Mûsâ, Efendimiz’e (sas) İsrâiloğulları’nın kodlarını;
Hz. İbrâhim ise Efendimiz’e (sas) iman ve İslâm’ın kodlarını öğretmiştir.
Hz. Yahyâ ve Hz. Îsâ, Peygamberimiz’in selamına mukabele ettiler ve: “Hoş geldin, safa geldin Sâlih kardeş! Sâlih peygamber!” dediler. Peygamberimiz de onlara böyle mukabelede bulundu ve “Hoş bulduk, Sâlih kardeşler ve Sâlih peygamberler” dedi. (Bk. Müslim, “İmân”, 259).
Peygamberimiz’in (sas) Hz. Yahyâ hakkındaki hadislerini beş ana başlık altında toparlayabiliriz:
1. Hz. Yahyâ’nın (as) Ahlâkı
2. Hz. Yahyâ’nın (as) Tebliği
3. Hz. Yahyâ’nın (as) Ayrıcalığı
4. Hz. Yahyâ’nın (as) Fazileti
5. Hz. Yahyâ’nın (as) Şehadeti
Hz. Yahyâ’nın Ahlâkı
Abdullah b. Amr b. Âs şöyle anlatmıştır: “Zekeriyyâ oğlu Yahyâ, sekiz yaşındayken Beytü’l-Makdis’e girdi. Oradaki ibadet edenlere baktı; kıldan elbiseler ve yünden yapılma başlıklar/kapüşonlu cübbeler giymişlerdi. Ve yine oradaki gece ibadetine kalkanlara (müteheccidlere) baktı; (onlar uykusuzluktan düşmemek için) köprücük kemiklerini delmişler, buralardan zincirler geçirmişler ve kendilerini Beytü’l-Makdis’in kemerlerine (sütunlarına) bağlamışlardı. Bu manzara onu dehşete düşürdü (korkuttu) ve anne-babasına geri döndü. (Yolda) oyun oynayan çocuklara rastladı. Çocuklar: Ey Yahyâ! Gel, haydi oynayalım’ dediler. Yahyâ şöyle cevap verdi: ‘Ben oyun oynamak için yaratılmadım.” (İbn Kuteybe, Te’vîlü Muhtelefi’l-Hadîs, 429).
Mekhûl’un naklettiği bir rivayete göre: “Zekeriyyâ oğlu Yahyâ ile Meryem oğlu Îsâ (Allah’ın selamı üzerlerine olsun) karşılaştılar. Îsâ (as), Yahyâ’nın (as) yüzüne gülümsedi ve onunla tokalaştı. Hz. Yahyâ ona şöyle dedi: ‘Ey teyze oğlum! Ne oluyor da seni sanki (Allah’ın azabından) eminmişsin gibi gülerken görüyorum?’
Îsâ da ona (şöyle) dedi: ‘Ey teyze oğlum! Ne oluyor da seni sanki (Allah’ın rahmetinden) ümidini kesmişsin gibi asık suratlı görüyorum?’
Bunun üzerine Yüce Allah ikisine vahyetti: Benim katımda ikinizin en sevimlisi, arkadaşına karşı en güler yüzlü (beşâşet) olanınızdır.” (İbn Ebi’d-Dünyâ, İstinâ‘u’l-Marûf, 40).
İbn Abbas’tan bildirir: “…Henüz çocukken ona hikmet verdik” âyeti konusunda Hz. Peygamber (sas): ‘Yahyâ’ya kavrama gücü ve ibadet henüz yedi yaşındayken verildi.’ buyurmuştur.” (Deylemî, Firdevsü’l-Ahbâr, 4/402; Suyûti, ed-Dürrül-Mensur, 4/470)
Bir başka rivayette Hz. Îsâ (as), Hz. Yahyâ’ya (as) şöyle der: “Hakkında sende olan iyi bir şey söylendiğinde, hemen Allah için bir şükürde bulun şükret. Hakkında sende olmayan iyi bir şey söylendiğinde ise, o şükürden daha büyük bir şükürde bulun. Zira (Allah) senin için, senin o işte hiçbir emeğinin olmadığı bir hasenatı (iyiliği/sevabı) kolaylaştırmıştır.” (İbn Ebî’d-Dünyâ, Medârâtü’n-Nâs, 54).
“Allah bu yüzünü çirkin kılsın ey dinar! Ey kulların kulu! Ey özgürleri/hürleri kendisine kul eden!” (İbn Asâkir, Tarîhu Medineti Dımaşk, 64/199).
Ravzatü’Safâ’dan bir rivayet okuyoruz: “Naklettiklerine göre Yahyâ, babasının vaaz meclisinde bulunduğu zaman Zekeriyyâ, cehennemden bahsetmezdi. Çünkü Yahyânın ona dayanacak gücü yoktu. Tesadüfen babasının meclisinde bulunduğu sırada o, düşünceye dalıştı. Zekeriyyâ onun varlığını unutarak, “Cebrâil’in bana haber verdiğine göre, cehennemde Serkan adlı bir dağ vardır. Orası Kazyan adlı bir vadiye bitişiktir. Oranın gazabı, Yüce ve Ulu Tanrı’nın gazabından doğmaktadır.” dedi. Yahyâ bu sözü duyunca bir nara atıp yüzükoyun yere yığıldı. Zekeriyyâ toplantıdan eve döndü. Olayı, Yahyâ’nın annesine anlattı ve “Kalk bakalım, oğlumuz ne hâldedir?” dedi. Her ikisi evden çıkıp, üç gün üç gece onu aradılarsa da bulamadılar. Dördüncü gün onu, Beytü’l-Makdis’in geçitlerinden bir geçitte bulunan bir pınarda oturmuş hâlde gördüler. Mübarek ayağını suya batırış, gökyüzüne bakıyordu. Annesi ve babası çok duygulandı. Çok ısrar ederek Yahyâ’yı eve götürdüler. Yiyecek hazırladılar. Ondan bir miktar yedi. Annesi onun yünlü hırkasını vücudundan çıkardı. Akşam olunca ona uyku elbisesi giydirdi. Yahyâ uykuya daldı. Gece kılacağı namazı kaçırdı. Uyanınca, “Ey anne! Benim gece elbisemi getir. Ben senin yumuşak yatağını istemiyorum.” diye seslendi. Zekeriyyâ zevcesine, “Yahyâ bu şekilde yaşamak istiyor. Onun âhirette muradına ereceğini ümit ediyorum.” dedi. (Mirhand, Ravzatü’Safâ, 1/ 426)
Gözyaşı haddini aşınca, bir gün Zekeriyyâ, “Ey benim gözbebeğim! Gönlüme sevinç ve neşe versin diye bir çocuk için Yüce Tanrı’ya dua ettim. Sen çok ağlayarak hayatımıza hüzün verdin, aklımızı perişan ettin.” dedi. Yahyâ, “Sen bana, Cebrâil, ‘Ateş dolu bir çöl var. O ateş, gözyaşından başka bir şeyle söndürülmez.’ diyor, demedin mi?” dedi. Zekeriyyâ, “Evet.” dedi. Yahyâ, “O hâlde beni ağlamaktan men etme. Çünkü benim gözyaşım o çöldeki ateşi söndürebilir.” dedi. Zekeriyyâ ağlamaya başlayarak, “O hâlde sen ağlamaya layıksın.” dedi. (Mirhand, Ravzatü’Safâ, 1/ 426)
Hz. Yahyâ’nın Tebliği
Hâris b. Âsım el-Eş’arî (ra), naklediyor. Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurdu: “Allah Teâlâ, Zekeriyyâ’nın oğlu Yahyâ’ya (as), hem kendisinin amel etmesi hem de İsrâiloğulları’na amel etmelerini emretmesi için beş kelimeyi (beş esası) vahyetti.
Yahyâ (as) bu konuda biraz ağır davranınca, Îsâ (as) ona şöyle dedi: ‘Şüphesiz Allah sana, hem senin amel etmen hem de İsrâiloğulları’na emretmen için beş kelime vahyetti. Ya bunu onlara sen bildirirsin ya da (sen yapmazsan) onlara ben bildiririm.’
Yahyâ (as) cevap verdi: ‘Ey kardeşim! Eğer bu konuda sen beni geçersen, yerin dibine geçirilmekten veya azaba uğramaktan korkarım.’
Bunun üzerine Yahyâ (as) insanları Beytülmakdis’te (Mescid-i Aksa) topladı. Mescit dolup taştı, insanlar yüksek yerlere/çardaklara oturdular. Yahya (as) onlara şöyle seslendi:
Allah bana, hem benim amel etmemi hem de amel etmeniz için size emretmemi istediği beş kelime buyurdu:
1. Allah’a ibadet etmeniz ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmamanızdır. Allah’a şirk koşan kişinin durumu şuna benzer: Bir adam, kendi öz malından altın veya gümüş vererek bir köle satın alır ve ona: ‘İşte bu benim evim, bu da işim; çalış ve kazancını bana öde’ der. Ancak köle çalışır ve kazancını efendisinden başkasına öder. Sizden hanginiz kölesinin böyle yapmasına razı olur?
2. Allah size namazı emretti. Namaz kıldığınız vakit, sağa sola (veya başka şeylere) yönelmeyin. Çünkü Allah, kulu yüzünü başka tarafa çevirmediği sürece, namazında yüzünü kulunun yüzüne çevirir (rahmetiyle ona yönelir).
3. Size orucu emrediyorum. Bunun misali şudur: Bir topluluk içinde yanında misk (güzel koku) dolu bir kese bulunan bir adam gibidir. Herkes o kokuya hayran kalır veya o koku herkesin hoşuna gider. Şüphesiz oruçlunun ağız kokusu, Allah katında misk kokusundan daha hoştur.
4. Size sadakayı emrediyorum. Bunun misali de şudur: Düşman tarafından esir alınmış, elleri boynuna bağlanmış ve boynu vurulmak üzere öne çıkarılmış bir adam gibidir. Adam (canını kurtarmak için), ‘Ben kendimi size karşı az veya çok (ne varsa verip) fidye ile kurtarmak istiyorum’ der ve (varını yoğunu verip) canını onlardan kurtarır.
5. Size Allah’ı çokça zikretmenizi emrediyorum. Bunun misali ise şöyledir: Düşmanın süratle peşine düştüğü bir adam gibidir. Bu adam sonunda sağlam bir kaleye ulaşır ve kendisini onlardan korur. İşte kul da böyledir; kendisini şeytandan ancak Allah’ın zikri ile koruyabilir.’
Hadisin devamında Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurdu:
“Ben de size, Allah’ın bana emrettiği şu beş şeyi emrediyorum: Dinlemek, İtaat etmek, Cihad, Hicret ve Cemaat (birlik içinde olmak).
Kim cemaatten (İslâm topluluğundan) bir karış ayrılırsa, geri dönmediği sürece İslâm bağını boynundan çıkarmış olur. Kim Cahiliye davası (ırkçılık, asabiyet) ile çağrıda bulunursa, o cehennem cürufundan (cehennemlikler topluluğundan/taşlarından) biridir.
Bunun üzerine bir adam sordu: ‘Ey Allah’ın Resulü! Namaz kılsa ve oruç tutsa da mı?’
Hz. Peygamber (sas) cevap verdi: Evet, namaz kılsa da, oruç tutsa da! Siz, sizi ‘Müslümanlar, Müminler ve Allah’ın Kulları’ diye isimlendiren Allah’ın davasıyla (O’nun isimleriyle) çağırın/davet edin.” (Tirmizî, “Ebvâbü’l-Emsâl” 3).
Hz. Yahyâ’nın Ayrıcalığı
Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur: “Hiç kimse yoktur ki hata işlemiş veya bir günaha/hataya yeltenmiş (içinden geçirmiş) olmasın; ancak Zekeriyyâ oğlu Yahyâ müstesna (o hariç).” (İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, 17/534).
İbn Abbas’tan nakledildiğine göre, Resûlullah (sas) şöyle buyurmuştur: “Âdemoğullarından hiç kimse yoktur ki hata işlemiş veya bir günaha yeltenmiş (içinden geçirmiş) olmasın; ancak Zekeriyyâ oğlu Yahyâ müstesna (o hariç). Ve hiç kimsenin, ‘Ben Yûnus b. Mettâ’dan daha hayırlıyım’ demesi de yakışık almaz (uygun değildir).” (Ahmed b. Hanbel, Müsned 4/400).
Ebu Hureyre’den (ra) aktarılan bir rivayete göre ise Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur: “Âdemoğullarından her biri, kıyamet gününde işlediği bir günahla Allah’a kavuşur; Allah dilerse onu azaplandırır veya dilerse ona merhamet eder. Ancak Zekeriyya oğlu Yahyâ hariç. Çünkü o, bir efendi (seyyid), nefsine hâkim (hasûr) ve sâlihlerden bir peygamberdi.” (Taberânî, el-Mu‘cemü’l-Evsat, 6/333).
Abdullah b. Ömer’den (ra) rivayet olunduğuna göre, Resûlullah (sas) şöyle buyurmuştur: “Selamdan önce söze başlamayınız; kim ki sizinle selamdan önce söze başlarsa ona cevap vermeyin. Allah, bu ümmete dinlerinde, bazılarının bazılarından emin olmasını, bazılarının da bazılarından selamette olmasını şart koşmuştur. İşte bu yüzden onlara ‘Müslümanlar ve Müminler’ diye isim verdi. İsimler eşyanın isimlendirmesidir. Her isim, ismi olduğu şeyin delilidir ve o şeyin manasından türemiştir. Gerçek isimler ‘Yahyâ’ gibi, Allah tarafından verilen isimlerdir. Yüce Allah şöyle buyurdu: ‘Biz sana bir oğul müjdeleriz ki, onun adı Yahyâ’dır. Daha önce ona kimseyi adaş yapmadık.’ Yani onun dışında kimseyi günahsız kılmadık. Çünkü ‘Yahyâ’ kelimesi hayattan gelir. Şüphesiz Allah, onun kalbine hayatı vahyetti. Bunun üzerine O, günah işlemedi ve o günaha yeltenmedi.” (Tirmizî, Nevâdiru’l-usûl fi ehâdisi’r-rasûl, 2/175).
Hz. Yahyâ’nın Fazileti
İbn Abbas’tan (ra) nakledildiğine göre o şöyle demiştir: “Mescid’de bir halkada oturuyorduk ve peygamberlerin faziletlerini, hangisinin daha üstün olduğunu müzakere ediyorduk. Nûh’un (as) Allah’a olan uzun ibadetini zikrettik. İbrâhim’i (as), Rahman’ın dostu (Halil) olarak zikrettik. Mûsâ’yı (as), Allah’ın kelamı (Kelim) olarak zikrettik. Meryem oğlu Îsâ’yı (as) zikrettik. Ve en sonunda Resûlullah’ı (sas) zikrettik.
Tam bu durumdayken, Resûlullah (sas) yanımıza geldi ve: ‘Kendi aranızda neyi konuşuyorsunuz?’ diye sordu. Biz de: ‘Ey Allah’ın Resûlü, peygamberlerin faziletlerini, hangisinin daha üstün olduğunu konuşuyorduk. Nûh’u, İbrâhim’i, Mûsâ’yı, Îsâ’yı ve seni zikrettik’ dedik. (Resûlullah) sordu: ‘Peki, kimi üstün gördünüz?’ Biz cevapladık: ‘Seni üstün gördük, ey Allah’ın Resûlü! Çünkü Allah (cc) seni tüm insanlığa gönderdi, geçmiş ve gelecek günahların bağışlandı ve sen peygamberlerin sonuncususun (Hâtemü’l-Enbiyâ).’
Resûlullah (sas) bunun üzerine şöyle buyurdu: ‘Hiç kimsenin, Zekeriyyâ oğlu Yahyâ’dan daha hayırlı olması yakışık almaz (uygun değildir).’
Biz sorduk: ‘Ey Allah’ın Resûlü, bu nasıl olur?’ Buyurdu ki: ‘Allah’ın onu Kur’an’da nasıl nitelendirdiğini duymadınız mı? ‘Ey Yahya! Kitab’a kuvvetle sarıl. Biz ona daha çocuk iken hikmet verdik’ (Meryem, 19/12) Meryem 19/15. âyetine ‘حيّا’ ya kadar okudu. Ve devamında: ‘Allah’tan gelen bir kelimeyi (Îsâ’yı) tasdik eden, efendi (seyyid), nefsine hâkim (hasûr) ve sâlihlerden bir peygamberdir’ (Âl-i İmrân, 3/39).
(Allah) buyurmuştur ki: O, ne bir kötülük işlemiş ne de ona niyet etmiştir.” (İbn Hacer, Muhtasarü Zevâid, 2/271).
“Bir kadının rahmine düşmüş olan hiç kimsenin: ‘Ben Yahyâ b. Zekeriyyâ’dan daha hayırlıyım!’ deme hakkı yoktur. Zira Yahyâ b. Zekeriyyâ ne bir hataya bulaşmış, ne de bulaşmayı düşünmüştür.” (el-Hindi, Kenzü’l-ummâl, 11/236-237; İbn Asâkir, Tarîhu Medineti Dımaşk, 64/195).
“Hasan ve Hüseyin, Cennet ehli gençlerin efendileridir. Ancak teyze oğulları; Meryem oğlu Îsâ ve Zekeriyyâ oğlu Yahyâ bundan müstesnadır (onlar hariçtir).” (Nesâî, “Menâkib”, 8).
Hz. Yahyâ’nın Şehadeti
“Dünyanın Allah katında değersizliğini gösteren şeylerden biri de Yahyâ b. Zekeriyyâ’yı bir kadının öldürmüş olmasıdır.” (Beyhakî, Şuabü’l-Îmân,7/327-328; İbn Asâkir, Tarîhu Medineti Dımaşk, 64/206).
“İmtihan ve belayı inkâr edenler varsa da ben inkâr etmem. Zira bana söylendiğine göre Yahyâ b. Zekeriyyâ kötü bir kadın (fahişe) yüzünden öldürülmüştür.” (Hâkim, el-Müstedrek, 3/555).
“Şehit oğlu şehit olan, kıldan giysiler giyen, günaha karışma korkusuyla sadece yerin bitirdikleriyle beslenen Yahyâ b. Zekeriyyâ’yı neden zikretmiyorsunuz?” (İbn Asâkir, Tarîhu Medineti Dımaşk, 64/190).
Mücahid b. Cebr (rh) şöyle der: “Zekeriyyâ oğlu Yahyâ (as) dedi ki: ‘Rabbim, yeryüzü halkının beni hayırdan başka bir şeyle anmamasını (hep iyilikle yâd etmesini) sağla.’ Bunun üzerine Yüce Allah (cc) ona şöyle vahy etti: ‘Ey Yahyâ! Ben bunu kendim için bile takdir etmedim; sana mı takdir edeyim (sana nasıl vereyim)?” (El-Lâlekâî, Şerhu Usûli İ‘tikâdi Ehli’s-Sünne ve’l-Cemaa, 8/1548).
Hasan-ı Basrî’den: “Hz. Îsâ ile Hz. Yahyâ bir gün karşılaştıklarında Yahyâ, Îsâ’ya: ‘Sen benden üstünsün, bana bağışlama dile!’ dedi. Hz. Îsâ da: ‘Aksine sen benden üstünsün. Yüce Allah’tan sana selamet diliyorum. Allah bana da selamet versin!’ karşılığını verdi. Vallahi Hz. Îsâ daha üstün olanın diğerine bağışlanma dilemesi gerektiğini bilmiştir.” (Ahmed b. Hanbel, Zühd, 1/76; İbn Kesîr, el-Bidâye, 2/60)
Sâbit b. Eslem el-Basrî el-Bünânî (ö. 127/744) naklediyor: “Bize bildirilene göre İblis, Yahyâ b. Zekeriyyâ’ya görününce, Yahyâ onun üzerinde her bir şeyin asılı olduğunu gördü. Ona: ‘Bunlar da ne?’ diye sorunca, İblis: ‘Bunlar insanoğlunu kandırıp saptırmak için kullandığım arzulardır!’ dedi.
Hz. Yahyâ: ‘Bunlar içinde benim için de bir şeyler var mı?’ diye sorunca, İblis: ‘Hayır!’ karşılığını verdi. Hz. Yahyâ: ‘Peki içlerinde beni de düşürdüğün bir şeyler var mı?’ diye sorunca, İblis: ‘Doyduğun zaman namaz ile zikre karşı seni tembel ve yavaş kıldığımız olmuştur!’ karşılığını verdi. Hz. Yahyâ: ‘Bundan başkası var mı?’ diye sorunca, İblis: ‘Hayır!’ karşılığını verdi. Bunun üzerine Hz. Yahyâ: ‘Bundan sonra asla (tıka basa) tok olmayacağım!’ dedi.” (Ahmed b. Hanbel, Kitabü’z-Zühd,1/74; Beyhakî, Şuabü’l-Îmân,5/41; İbn Asâkir, Tarîhu Medineti Dımaşk, 64/204).
Tabiîn neslinden sonra gelen tebeu’t-tâbiîn âlimlerinden olan Basralı zahid ve abid âlimlerinden İbn Şevze ( ö. 156/772–773) şöyle bir rivayet aktarır: “Yahyâ b. Zekeriyyâ gelip de başını kesmek isteyen adama: ‘Benim bir peygamber olduğumu bilmiyor musun?’ diye sorunca, adam: ‘Biliyorum, ama emir kuluyum!’ karşılığını verdi.” (İbn Asâkir, Tarîhu Medineti Dımaşk, 64/211).
Bir soru ve bir tefekkür:
Allah (cc) Kur’ân’da onlarca âyette peygamberlerine yardım edeceğine dair söz vermesine rağmen neden bazı peygamberlerinin öldürülmesine fırsat vermiştir?
(204)







