Sahâbe’nin Din Binasındaki Yeri ve Konumu
Muhammed Emin Yıldırım Hocamız ile “Sahâbe İklimi” üst başlığında, Allah’ın (cc) razı ve memnun olduğu hayatların sahipleri olan Sahâbe efendilerimizi anlamaya çalışacağımız derslerin ilki gerçekleştirildi. Hocamız bu ilk dersinde “Sahâbe’nin Din Binasındaki Yeri ve Konumu” konusunu işledi.
Dersten Notlar
Sahâbe Medresesi’nde biz “Sahâbe İklimi” üst başlığında 7 tane ders yapacağız…
Bugünkü mukaddime dersimiz; dersimizin başlığı: Sahâbe’nin Din Binasındaki Yeri ve Konumu… Geriye kalan 6 dersimizde 6 Sahâbî efendimizi işleyeceğiz…
Zeyd b. Erkam
Muâviye b. Ebû Süfyan
Amr b. Âs
İkrime b. Ebî Cehil
Ebû Said el-Hudrî
İmrân b. Huseyin
Allah’ın hayata bir nizam versin diye gönderdiği Aziz Dini İslâm, bir binaya benzetilirse, bu binanın dört ana esastan oluştuğu görülür:
Allah
Peygamber
Vahiy
Sahâbe
Bugün modernizme kayanların, tarihselciliğe kapı açanların, mealcilik yapanların, tekfircilik yapanların, sekülerizmi bir din gibi algılayanların, laikliği benimseyenlerin ve daha nice nice sapmaların en başta kaydıkları alanın Sahâbe olduğunu fark edersiniz.
Ana cadde olan Ehli Sünnet’ten sapan fırkalara bir bakalım; Mutezile, Mürciye, Haricilik, Şia, Cebriye, Kaderiye ve daha niceleri hep Sahâbe algısında oluşuna arızalarla çeşitli yollara sapmışlardır.
Bir meseleye yer ve konum, bizim sevgilerimizden belirlenmez, bizim değer yargılarımız ile şekillenmez, yada bir başkasının taraftarlığı veya karşı koyuşu üzerinden de anlaşılmaz. Bunu belirleyecek olan sadece ve sadece Allah’ın kitabı ve Resül’ün Sünnetidir.
O halde Kur’an’a Göre Sahâbe ve Hadislere Göre Sahâbe şeklinden iki başlık açmamız gerekir.
Sahâbî tarifi konusunda en temelde, Hadis âlimlerimiz ve Usul âlimlerimiz arasında bir fark var, o fark şu: “Hadis âlimleri az yada çok fark etmez, Resûlullah’ı (sas) mü’min olarak gören, şimdi göreceğiz -görmekte şart değil, mülaki olan yani aynı meclisi paylaşan ve mü’min olarak ölen şahsı sahabi olarak görürler.
Hadisçilerin bu tanımı İbn Hacer’in en fazla kabul gören şu ifadesinde karşılığını bulur:
Bu tanımda İbn Hacer der ki:
اَلصَّحَابِيُّ مَنْ لَقِيَ النَّبيَّ مُؤْمِنًا وَ مَاتَ عَلَ الإِسْلاَمِ
“Sahâbî Resûlullah ile mümin olarak mülakî / karşılaşan ve bu hâl üzere (Müslüman olarak) ölen kimsedir.”
İslâm dünyasında en fazla itibar edilen bu kısa ama önemli tariften şu iki temel noktayı çıkarmak mümkündür.
1. Tarifte geçen Lika/karşılaşma kelimesi bu tanımın en belirleyici kayıtlarındandır. Lika; bir kimse ile karşılaşmak ve buluşmaktır. Bu kelimenin muhtevasında süre ile alakalı herhangi bir sınır olmadığı gibi, ille de fiziksel bir görme şartı da yoktur. Tanımda geçen Sahâbî özellikleri için rü’yet/görme yerine lika kullanılması boşuna değildir. Çünkü lika, rü’yeti de içine alacak geniş bir muhtevaya sahiptir. Ayrıca rü’yet de fiziksel bir görme söz konusu iken lika’da böyle bir şart yoktur. Eğer ille de fiziksel bir görme şartı olsaydı âmâ/görme özürlü olan Müslümanları Sahâbe’den saymamamız gerekirdi. Böyle bir çerçeve başta âmâ olan Abdullah İbn Ümmü Mektum gibi Kur’an’ın işareten kendisinden bahsettiği o yiğit Sahâbî’ye karşı haksızlık olacaktı. İşte İbn Hacer hem bu hassasiyetten dolayı, hem de Sahâbî dairesine girmek için belirli bir sürenin olmayacağını ifade etmek maksadı ile lika kelimesini kullanmıştır.
2. Bu tanımda geçen “Müslüman olarak görmek ve bu hal üzere ölmek” kaydı da çok önemlidir. Bu kayıtla irtidat edenlerin yani önce Müslüman olup, sonra iman dairesinden çıkıp, tevbe etmeden ölenlerin Sahâbî sayılmayacağını belirtmektedir.
Üç isim üzerinden bir değerlendirme:
Ubeydullah b. Cahş
Eşas b. Kays
Abdullah b. Ebi Serh
İbnü’l-Esir, Sahâbî kavramının tarifini yaparken hem tanımı yapmakta hem de yaptığı bu tanımın gerekçelerini açıklamaktadır: “Sahâbî kelimesinin lügat manası nazar-ı itibara alınarak bir saat bile sohbet edene bu isim verilebilir. Ancak örf bu kelimeye daha hususî bir mana yüklemiştir. Örfe göre Sahâbî ancak uzun süre sohbet eden kimseye denir. Bu itibarla Peygamber’e elçi olarak gelen ve O’nunla uzun süre beraber olmayan kimseye Sahâbî ismi verilmez.”
Tabiîn’in büyük fakihlerinden Said b. Müseyyeb (v. 93/712): “Biz, ancak Resûlullah ile birlikte bir veya iki sene ikamet eden ve onunla birlikte bir veya iki gazveye katılanları Sahâbî sayıyoruz.”
İbnü’s-Salâh’ın (v. 643/1245) naklettiği bir rivayete göre: “Enes b. Mâlik’e şöyle bir soru soruldu: ‘Hz. Peygamber’in Ashâb’ından senden başka kimse kaldı mı?’ Bu soruya Enes b. Mâlik şöyle yanıt verdi: “Araplardan/ bedevilerden O’nu görmüş olan bazı insanlar kalmış olabilir, ama O’nunla dostluk eden kimse ise kalmamıştır.”
ez-Zürkanî (v. 1222/1807) şöyle demektedir: “Birçoklarının da belirttiği gibi Peygamber’in makamının bir şerefi vardır. Bundan ötürü Müslüman olarak O’nunla görüşenin kalbi istikamet üzere olur. Zaten Müslüman olması ile kalbi, nuru almaya hazır duruma gelen kimse, Muhammedî nurla karşılaşınca o nur onun kalbini aydınlatır. Kalbi ve diğer azaları o nurla dopdolu olur.”
Üstad Bediüzzaman der ki: “Sohbet-i Nebeviye öyle bir iksirdir ki, bir dakika dahi ona mazhar bir zat, senelerle seyr ü sülûka mukabil hakikatin envarına mazhar olur. Çünkü o sohbette insibağ ve in’ikas vardır.”
“Sahâbe adildir” derken nasıl bir mananın kastedildiğinin altı ayrıca çizilmiştir: “Rivayette kizbe taammüd etmekten ve rivayetini kabul etmemeyi gerektiren bir fiil irtikab etmekten ictinab etmek/kaçınmak.”
“İfrat ve tefrite girmeden/aşırılığa kaçmadan; dini istikamet ve itidal üzere yaşamaları, doğruluğun dürüstlüğün temsilcileri olmaları, Resûlullah adına kasten yalan söylememeleri ve bundan dolayı da cerh ve ta’dil ölçülerine gerek görülmeden rivayetlerinin kabul edilmesi demektir.”
Kur’ân’a Göre Sahâbe
Kur’ân şöyle bir Sahâbe anlatıyor:
Hutbede Resûlullah’ı ayakta bırakmaları
Bedir esirleri konusunda ikaz edilmeleri
Uhud’da dağılmaları üzerine ikaz edilmeleri
Huneyn Gazvesi’nde sayılarının çokluğuyla gururlanmaları üzerine ikaz edilmeleri
İfk hadisesine karışanların çok sert bir üslup ile uyarılmaları
Tebûk Gazvesine mazeretsiz iştirak etmeyenlerin ikaz edilmeleri
Peygamber hanımlarının şahsında, dünyaya gereğinden fazla meyledenlerin uyarılmaları
Ama aynı Kur’ân şöyle bir Sahâbe’de anlatıyor:
Sahâbe; insanlık tarihinin en hayırlı topluluğudur.
Sahâbe; hakiki mü’minlerdir.
Sahâbe; sözünde de, özünde de sadıklardır/doğrulardır.
Sahâbe; Allah’tan razı olmuş ve O’nu (cc) kendilerinden razı etmişlerdir.
Sahâbe; takvayı hayatlarının eksenine yerleştirmişlerdir.
Sahâbe; rüşd/aklî olgunluğu elde etmişlerdir.
Sahâbe; birbirlerine karşı merhametli, inkârcılara karşı ise şiddetli olan izzetli bir cemaattir.
Sahâbe; ibadetlerine düşkün ve sevdalı olan bir nesildir.
Sahâbe; mallarıyla ve canlarıyla imanlarının bedellerini ödemiş bir topluluktur.
Sahâbe; iman eden kardeşlerini, kendi nefislerine tercih eden isâr kahramanı bir nesildir.
Sahâbe; cenneti hak etmiş ve bu bununla müjdelenmiş bahtiyar bir cemaattir.
“(İslâm dinine girme hususunda) öne geçen ilk muhacirler ve ensar ile onlara ihsan üzere tabi olanlar var ya, işte Allah onlardan razı olmuştur, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. Allah onlara, içinde ebedî kalacakları, zemininden ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte bu büyük kurtuluştur.” (Tevbe, 100)
İhsan üzere tabi olmak ne demek?
1. Onları gerçek manada severek tabi olmak
2. Onları hayatın temel ölçüsü olarak kabul ederek tabi olmak
3. Onları hayırla yâd ederek tabi olmak
4. Onları iyice anlayarak tabi olmak
5. Onları kendi anlayışlarımıza, yorumlarımıza feda etmeden tabi olmak
“Bunların arkasından gelenler şöyle derler: Rabbimiz! Bizi ve bizden önce gelip geçmiş imanlı kardeşlerimizi bağışla; kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin bırakma! Rabbimiz! Şüphesiz ki sen çok şefkatli, çok merhametlisin!” (Haşr, 10)
Mus’ab b. Sa’d, (Sa’d b. Ebî Vakkas’ın âlim oğlu) şöyle der: “İnsanlar değer itibari ile üç konumdadır. Bunların ikisi geçip gitti, geriye birisi kaldı. Sizin erişebileceğiniz en güzel konum, geriye kalan bu konumda yer edinebilmektir.”
İmam Kurtubi tefsirinde Haşr Sûresi 10. ayeti açıklarken şöyle bir ifade kullanır: “Âlimlerimizden biri şöyle demiştir: “Ya Güneş ol, gücün yetmezse Ay ol, ona da gücün yetmezse ışık saçan bir yıldız ol, yine de gücün yetmezse yıldızdan ışık alan biri ol ama ne olursan ol nurdan, o ışıktan mahrum olma!”
Bunun ne anlama geldiğini şöyle izah ediyor: “Ya Muhacir ol (Muhacir olmak güneş olmaktır), gücün yetmezse Ensâr ol, (Ensâr olmak Ay olmaktır), eğer buna imkân bulamazsan ışık saçan bir yıldız ol, yani onların ışıklarından iyice nasiplen onlara benzemeye çalış, buna da güç yetiremezsen yıldızdan ışık alan biri olan yani onları seven ol, Allah’ın sana emrettiği gibi kendinden önce giden iman kardeşlerin için mağfiret dileyen biri ol…”
Hadislere Göre Sahabe
Sahâbe, en hayırlı nesildir.
Sahâbeye ateş dokunmayacaktır.
Sahâbeye uygunsuz sözler söylenmemelidir.
Sahâbe, en güzel sevgi ile sevilmelidir.
Sahâbe, semanın yıldızlarıdır.
Her Sahâbînin Allah Resulü katında farklı bir yeri ve değeri vardır.
Sahâbe, Allah Resulü’nden dua almıştır.
Ashabımı muhafaza ediniz/İhfezûnî fi Ashabî
Ashabıma ikramda bulununuz./Ahsînû ev ekrimû ilâ Ashabî
Ashabımı hayırla anınız/ İstevsû bi Ashabî
Sahabe demek ne demektir?
1. Beşeriyetlerin İzharı
2. Zaafiyetlerin Islahı
3. Kabiliyetlerin İnşası
4. Mesuliyetlerin İdraki
5. Rehberiyetlerin İhyası
(1179)