İffet Muallimi Olarak Hz. Osman (ra) | Muhammed Emin Yıldırım
Örneklik Medresesi’nde benim yapacağım üçüncü dersteyiz ve üçüncü dersimizin örnek şahsiyeti “dört güzelden” biri olan Hz. Osman’dır.
Hz. Osman’ın Kudüs ile çok güzel bir bağı var biliyor musunuz? Hz. Osman’ın ensâr kardeşi Evs b. Sâbit’tir. O meşhur şair Hassan b. Sâbit’in kardeşidir. Evs b. Sâbit’in oğlu ise Şeddad b. Evs’tir… O şimdi nerede metfun? Mescid-i Aksa’nın hemen yanı başındaki mezarlıkta… Dolayısı ile Hz. Osman, Kudüs’ün ve Kudüslülerin amcasıdır.
Bu derste üç önemli meseleyi daha öğreneceğiz:
1- Yahudilerle nasıl mücadele edileceğini
2- Cihadın en etkili alanlarından birinin ticaret olduğunu
3- Sürdürülebilir ve etkili boykotun nasıl yapılacağını
Hz. Osman der demez hepimizin aklını iki önemli kavram geliyor değil mi? “O meleklerin hayâ ettiği” bir hayâ kahramanıdır ve edebi kendinde bir abideye dönüştüren bir edep abidesidir.
Ama dikkat ettiyseniz biz onu bu iki kavram ile değil, iffet ile andık ve dersimizin serlevhasını “Bir İffet Muallimi Olarak Hz. Osman” diye belirledik.
İffet kavramı hem çatı bir kavram, hem anahtar bir kavramdır.
Kınalızade Ali Çelebi, Ahlâk-ı Alaî eserinde “İffetin Alt Erdemleri” diye bir bahis açar ve oraya 12 kavram yazar ve onları açıklar. Nedir bu kavramlar?
Hayâ
Nezaket
İrade
Müsamaha
Sükûnet
Sabır
Kanaat
Vakar
Takva
İntizam
Hürriyet
Cömertlik
Ahlâk kavramını indirgemişiz sadece iffete, iffet kavramını indirgemişiz sadece namusa, namus kavramını indirgemişiz sadece kadına, kadının namusunu da indirgemişiz sadece başörtüsüne, zulüm üzerine zulüm yapmışız…
İffete vereceğimiz tanım şudur: “Hukukullaha ve Hududulllah’a riayet ederek yaşamaktır./Allah’ın hukukuna ve Allah’ın sınırlarına riayet ederek yaşamaktır.”
İffet kavramı, her Müslümana, kadın-erkek, genç-yaşlı, amir-memur her Müslümana çok ama çok yakışıyor; ancak özellikle Hz. Osman üzerinden de konuşacaksak şu 5 zümreye çok yakışıyor. Kimdir 5 zümre?
Gence
Kocaya
Tacire
Arkadaşa
İdareciye
Hz. Osman üzerinden şimdi bunları bir örneklendirelim…
Genç ve İffet
Hz. Osman’ın yaşı 34 olunca, İslâm’ın güneşi Mekke’de parladı ve ilk günlerde Hz. Osman çok sevdiği beraberce birkaç kez ticaret yaptığı o günlerde 38 yaşında olan Hz. Ebû Bekir’in vesilesi ile imanla tanıştı ve Efendimiz’in (sas) huzuruna gelerek iman şerbetini içti
Hz. Osman Beni Ümeyye’den ilk Müslüman olan insan olacaktı.
Hz. Osman genç, zengin, soylu, yakışıklı ve itibarlı…
Koca/Eş ve İffet
İnsanî ilişkilerde en fazla hakka girilen ve en fazla Allah’ın sınırlarının ihlal edildiği alan neresidir? Nikâh, evlilik, aile ve talak alanlarıdır değil mi?
İnsanlar, “Bir insanın görebileceği en güzel zevc ve zevce Hz. Rukkiye ile Hz. Osman’dır” derlerdi. (Sallâbî, Teysîru’l-Kerîmi’l-Mennân fî sîrati Osman ibn-i Affân, s. 19)
Resûlullah (sas), çok sevdiği Üsâme bin Zeyd’i, çocukken bir kap yemekle Hz. Osman’ın evine göndermişti. Allah Resûlü (sas): “Yanlarına girdin mi?” diye sordular. Üsâme (ra): “Evet” dedi. Âlemlerin Rahmet vesilesi: “Peki, onlardan daha güzel bir çift gördün mü hiç?” buyurdular. Üsâme (ra) da: “Hayır, yâ Resûlallah!” cevabını verdi. (Bkz. Heysemî, IX, 80; Suyûtî, Târîhu’l-Hulefâ, s. 150)
Tüccar ve İffet
İffet kavramının en fazla yakıştığı konumlardan birisi hiç şüphesiz tüccardır. Hz. Osman’da ideal bir tüccar olarak bize çok ama çok önemli mesajlar vermektedir.
Hz. Osman Benî Ümeyye’ye mensup biridir. Babası Affan b. Ebî’l-As, annesi Erva bint Küreyz’dir. Babası Hakem b. Ebî’l-As’ın öz kardeşi, Ebû Süfyan’ın ise amcaoğludur.
Hz. Osman’ın babası Affan da çok büyük bir tüccardı. Nübüvvet gelmeden önce Şam’a ticarî bir sefere gitmiş, orada hastalanarak vefat etmişti. Vefat ettiğinde geriye tam 3 milyon dirhem değerinde bir sermaye bırakmıştı.
Efendimiz (sas) Medine’ye hicret edip gelince, Medine’deki İslam medeniyetini 7 temel üzerine bina edecekti. Neydi bunlar? 1- Mescid 2- Menzil 3-Mektep 4- Muahât 5- Çarşı 6- Medine vesikası 7- Askeri Birlik…
Bu atılan adımların hepsinde Hz. Osman vardı, hele bu süreç içerisinde iki hadise var ki, Hz. Osman o iki olayında tabir caiz ise baş aktörlerindendir. Nedir bu iki hadise? Biri Rûme kuyusunun alınışı, diğeri Medine çarşısının tesisi…
“Kuyunun sahibi Hz. Osman olmasına rağmen bazı günler sıradan birisi gibi su kuyruğuna girer ve sıranın kendisine gelmesini beklerdi.” (Buhârî, Müsâkât, 1)
Medine’de üç büyük Yahudi kabilesi vardı. Bunlar; Benû Kaynuka, Benû Nadir ve Benû Kurayza idi.
“Yaptığımız bu iş Yahudileri kızdırdı. Demek ki biz doğru bir iş yapmışız. Bundan sonra kendi çarşımızı öyle bir yere taşıyacağız ki, onlar bu sefer daha fazla kızacaklar.”(Semhûdi, Vefaü’l-Vefa, c. 3, s. 539, 540)
“Ne mutlu Osman’a ki bizden önce Kâbe’ye kavuşacak, bizden önce tavaf edecek!” Bu sözü Efendimiz (sas) duyunca ne diyecekti biliyor musunuz? “Eğer Osman benim tanıdığım Osman ise, ben Kâbe’yi ziyaret etmeden o asla ziyaret etmeyecektir.” (İbn Hişam, es-Sîre, c. 3, s. 329; Vâkıdî, Kitabü’l-Meğâzî, c. 2, s. 601, 602)
Hz. Osman: “Vallahi Ey Ebû Süfyan! Allah Resûlu ve Müslümanlar gelip Kâbe’yi ziyaret edene kadar ben asla Kâbe’yi ziyaret etmeyecek, bu gözlerle Kâbe’ye bakmayacağım!” (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, c. 4, s. 324) Hz. Osman’ın bu sözü Ebû Süfyan’ı sarsacak, Hz. Osman’ın yüreğindeki aşkı ve dilindeki o sözü o gün için anlayamayacaktı.
Tüm sahâbenin biatı bitince, Efendimiz (sas) sağ elini uzatacak, sonra sol elini havaya kaldıracak: “İşte bu benim elim, bu da Osman’ın eli, şahit olun ki ben de Osman adına biat ediyorum” (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, c. 2, s. 120)diyerek, biat edecekti. Bu manzarayı seyreden sahâbe gözyaşları içerisinde şunu diyecekti: “Keşke öldürülen biz olsaydık da, Resûlullah bizim adımıza biat etseydi!” (Vâkıdî, Kitabü’l-Meğâzî, c. 2, s. 605)
Abdullah b. Ömer, bu olayı naklederken şöyle der: “Resulullah’ın (sas) Osman için uzattığı eli, Osman’ın kendisi için uzattığı elinden daha hayırlı idi!” (İbn Abdilberr, el-İstiab, c. 3, s. 158)
Efendimiz: “Kim cennet karşılığında zorluk ordusunu donatır” diyor, (Buhârî, Vasâyâ, 33; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, c.1, s. 75) kimselerden ses gelmiyor, peygamberin sesini sessizliğe mahkum etmemek için Hz. Osman’ın sesi yükseliyor: “Ben Ya Resûlullah!” diyor; “Benden üzerindeki askerlerin masrafları dâhil tam 100 deve” diyordu. Efendimiz (sas) ona dua ediyor; ama istemeye de devam ediyordu. Yine ses yok, yine Osman’ın sesi, yine 100 deve… Efendimiz yine ona dua ediyor ve istemeye devam ediyor. Yine Hz. Osman’ın sesi yine 100 deve daha… Efendimiz (sas) o kadar memnun oluyor ki, Hz. Osman’ın bu infakından… Gözlerinde yaş olduğu bir halde elini kaldırıyor ve diyor ki: “Allah’ım Osman günahlarını bağışla! Allah’ım Osman’ın yaptığı ve yapacağı tüm hataları affet!” Ondan sonraki söz: “Ma darra Osman! Ma amile bade’l yevmi/ Osman’a bundan sonra yaptıklarından dolayı bir sorumluluk yoktur?” (Tirmizî, Kitabü’l-Menâkıb, 18)
Bu verdiklerinin yanında, öncesinde 950 deve 50 at ve ne kadar da savaş teçhizatı vermişti. Verilenlerin hepsi 30.000 kişilik İslam ordusunun üçte birini yani 10.000 kişisini donatmaya yetmişti. Böylelikle Ceyşü’l-Usra/Zorluk ordusu, Ceyşü’l-Osman/Osman’ın Ordusu diye isimlendirilmişti. (Dimaşkî, Subul el-Hüda, c. 5, s. 467)
Hz. Osman diyor ki: “Ey Allah Resûlu’nün Halifesi! Ben tüccarların verdiklerinden daha fazla veren bir ticaret buldum. Niye ona vermeyeyim ki?” Hz. Ebû Bekir merakla: “Kim o der?” Hz. Osman: “Allah” der. “Medine’nin halkı bu kıtlık günlerinde bu zorlukları çekerken ben nasıl olur bu işe seyirci kalırım. Ey Ebû Bekir! Sen ve tüm müminler şahit olun ki, bu 1000 deve üzerindekilerle beraber Medine halkına infaktır.” (İbn Kudâme, er-Rikkâ ve’l-Bükâ, s. 190)
Bu hadiseyi bize nakleden İbn Abbas şöyle güzel bir anekdot daha aktaracaktır: “Osman’ın bu büyük infakının olduğu günün gecesinde rüyamda Resûlullah’ı (sas) gördüm. Alacalı bir devenin üzerindeydi. Üstünde nurdan bir giysi, ayağında nurdan bir ayakkabı, elinde nurdan bir asa vardı ve çok acele ediyordu. Dedim ki: “Ya Resûlullah! Seni ve sohbetini çok özledim, biraz dursan da seninle sohbet etsem. Ne bu acele böyle?” Dedi ki: “Ey İbn Abbas! Osman çok büyük bir sadaka verdi ve Allah da bu sadakayı kabul edip onu Cennet’te evlendirdi. Biz de düğününe davet edildik, ben de şimdi oraya gidiyorum.” (İbn Kudâme, er-Rikkâ ve’l-Bükâ, s. 190)
Efendimiz’den (sas) sonra 2,5 yıl Hz. Ebû Bekir döneminde, 10, 5 yıl Hz. Ömer döneminde hep devletin sekreteri ve hep bu iki halifenin baş danışmanıdır.
Hz. Ömer’den sonra halife olan Hz. Osman 12 yıl boyunca İslam’ın üçüncü Raşit halifesi olarak görev yapmış, ilk altı yılda fetihlerle İslam ordusu Ermenistan, Azerbaycan, Kıbrıs, Nijerya, Tunus, Fas ve İspanya sahillerine ulaşmış, ikinci altıncı yılda ise Emevilerin devlet kademelerine girmeleri ile birlikte fitne kapıları kırılmış ve en sonunda Hz. Osman’ın evi muhasara altına alınarak Kur’an’ın üzerinde şehit edilmiştir.
12 yıllık hilafet süresince devletten tek kuruş maaş almayan birisidir o…
“Bu gece Resûlullah (sas) Efendimiz’i rüyâmda gördüm. Yanında Ebû Bekir’le Ömer de vardı. Bana: ‘Sabret! Yarın orucunu bizim yanımızda açacaksın!’ buyurdular” dedi. Sonra Mushaf’ının getirilmesini istedi. Önüne açıp okumaya başladı. Mushaf önündeyken şehîd edildi. (Ahmed, I, 72; İbn Sa’d, III, 74; Heysemî, IX, 97)
Hz. Osman (ra) şehîd edilmişti. Onun eşyaları arasında kilitli bir sandık bulundu. Açtıklarında içinden şu vasiyet çıktı: “Bu Osman’ın vasiyetidir. Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla başlarım. Affan oğlu Osman şehâdet eder ki Allah’tan başka ilah yoktur. O tek ve ortaksızdır. Muhammed O’nun kulu ve Resûlü’dür. Yine şehâdet eder ki Cennet ve Cehennem hak olup Allah Teâlâ kabirlerdeki insanları diriltecektir. Allah va’dinden asla dönmez. İşte Osman bu îtikâd üzere yaşamış ve bununla da ölecektir. Allah’ın izniyle yine bu inanca sahip olarak diriltilecektir!”
Aynı kâğıdın arkasında şu mealde bir şiir yazılıydı:
“Nefis zenginliği ve tok gözlülük insanı zenginleştirir.
Onu pırıl pırıl yapar. İnsan bu hâlinden zarar görüp fakirlik çekmiş olsa da bu böyledir, değişmez.
Sabır gösterilen her sıkıntılı devrin arkasından mutlaka bir genişlik ve ferahlık anı gelir.
Zamanı kıyaslamasını bilmeyen, eziyet ve acıları tanıyamaz. Hiç kimse gelecek günlerin neler getireceğini bilemez.” (İbn Kesîr, el-Bidâye, VII, 184; Muhibbu’t-Taberî, er-Riyadu’n-nadra, II, 133; Kandehlevî, Hayâtu’s-sahâbe, II, 172)
Abdullah b. Selâm (ra), Hz. Osman’ın şehâdeti esnasında yanında bulunanlara: “Şehîd edilirken Hz. Osman’ın son sözleri ne oldu?” diye sordu. Onlar da şöyle cevap verdiler:
“Biz onun kanlar içinde kıvranırken üç defâ: “Allahümme icm’â ümmete Muhammedin”
“Allah’ım! Ümmet-i Muhammed’i bir ve beraber kıl!” dediğini işittik.
Bu sözleri büyük bir hüzün ve esefle dinleyen Abdullah b. Selâm (ra) şöyle dedi: “Nefsim kudret elinde bulunan Allah’a yemin ederim ki, o hâldeyken Allah’a, ümmet-i Muhammed’in bir araya gelememesi için dua etseydi, kıyamete kadar bir daha toplanamazlardı.” (İbn Asâkîr, Târîhu Dımeşk, XXXIX, 402; İbn Ebi’d-Dünyâ, Muhtadarîn, s. 58; Minşâvî, s. 75)
Ebû Saîd el-Hudrî (r.a) şöyle buyurur: “Mısırlılar Hz. Osman’ın odasına girdiğinde Mushaf onun önündeydi. Göğsünün üzerine vurduklarında kan:
فَسَيَكْف۪يكَهُمُ اللّٰهُۚ وَهُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُۜ
“Onlara karşı Allah sana yeter. O işitendir, bilendir.” (Bakara 2/137)
Amre (ra): “Hz. Osman’ı şehîd eden adamların hiçbiri normal bir şekilde ölmedi!” demiştir. (Ahmed, ez-Zühd, s. 127-128; Fedâilu’s-sahâbe, I, 501, no: 817)
Biz Hz. Osman dedikçe şunları hiç unutmayalım:
O, defaatle Hz. Peygamber’in (sas) sesini, sessizliğe mahkûm etmemiş bir yiğittir.
O, defaatle Hz. Peygamber’in (sas) hüznünü gidermek için adımlar atmış bir kahramandır.
O, defaatle Hz. Peygamber’in (sas) lisanı ile cennetle müjdelenmiş bir bahtiyardır.
O, defaatle varlığını sıfırlayacak kadar malını Allah yolunda infak etmiş bir tüccardır.
O, defaatle ümmetin birliğini kendi selameti uğruna tehlikeye atan nihayetin de kurban olarak bu hayatı tamamlayan bir şehiddir.
Mahzun ve mazlum halifenin üç sözünü aktaralım:
1-
“Eğer kalplerimiz arınmış olsaydı, Rabbimizin kelâmına doyamazdık. Ben, Mushaf’a bakmadığım bir günün geçmesini çok çirkin görürüm.” (Beyhakî, Şuab, III, 509)
2-
“Dünyayı gönlünden çıkaranı Allah sever. Günahları terk edeni melekler sever. İnsanların elindekilere tamah etmeyeni de Müslümanlar sever.” (İbn Hacer, Münebbihât, s. 5)
3-
O kadar güzel bir söz aktaracağım ki inşallah hepimize en önemli mesaj olur:
“Dört şey vardır ki zâhiri fazilet, bâtını ise farzdır:
1. Salihlerle oturup kalkmak fazilet, onlara uymak farzdır.
2. Kur’ân okumak fazilet, onunla amel etmek farzdır.
3. Kabirleri ziyaret etmek fazilet, ona hazırlanmak farzdır.
4. Hastayı ziyaret etmek fazilet, ondan vasiyet ve ibret almak ise farzdır.”(İbn Hacer, Münebbihât, s. 14)
(543)