Allah’ın (cc) Gözetiminde Bir Genç (Hz. Musa’nın Gençliği ve Yaşadığı İmtihan) | Muhammed Emin Yıldırım
Siret-i Enbiyâ derslerimizde Hz. Mûsâ’nın gençliğine ve yaşadığı önemli bir imtihan olan hataen bir Kıpti’nin ölümüne sebep olmasına dair meselelere geldik. Muhammed Emin Yıldırım hocamız bu hafta, “Allah’ın (cc) Gözetiminde Bir Genç” serlevhasının altında Hz. Mûsâ’nın nasıl bir genç olduğuna, neden o Kıpti’nin ölümüne sebep olduğuna, adil şahitlik meselesine, adaleti ikame etmeyi kendisine hedef edinen birisinin nelere dikkat etmesi gerektiğine ve daha nice önemli konuya değindi.
Dersten Cümleler
Söz gelip Hz. Mûsâ’nın hayatının önemli bir devresi olan gençlik devresine dayandı.
Bugünkü dersimizde Kur’ân içerisinde yer alan çok önemli bir bölüm üzerinden Hz. Mûsâ’nın gençliği ile alakalı mesajları beraberce görmüş olacağız.
Hz. Mûsâ’nın annesi, bebek Mûsâ’yı bir sandık içerisinde Nil’in sularına bıraktığı zaman kızına yani Hz. Mûsâ’nın ablasına “قُصّ۪يهِۘ /onu adım adım takip et!” dedi. Biz bu emri kendi üzerimize alıyoruz ve Hz. Mûsâ’nın o bereketli hayatını adım adım takip ediyoruz.
Hz. Mûsâ çocukluğunu üç kadının gözetiminde geçirdi: Hz. Âsiye, annesi Yokebed, ablası Meryem…
Bu üç kadından Hz. Mûsâ (as) üç şeyi çok iyi bir şekilde öğreniyor. Nedir bu üç şey?
– Öz annesi Yokebed’den Saffet
– Öz ablası Meryem’den Cesaret
– Anneliği Âsiye’den Kemalat
Hz. Mûsâ’nın doğumu ile birlikte biz Firavun’un katliamlarını sonlandırdığını görüyoruz.
Hz. Mûsâ nasıl bir genç?
1. Akıllı, zeki, kabiliyetli ve sağlam karakterli bir genç
2. Mısır’ın çarpık dini anlayışından kendini koruyan bir genç
3. Sarayın kötülüklerine hiçbir şekilde bulaşmamış bir genç
4. İffetine en ufak bir leke sürmemiş bir genç
5. Firavun’un zulümlerini asla onaylamayan bir genç
6. İsrâiloğulları’nın mazlumiyetini gören ve bunun acısını yüreğinde derin bir şekilde hisseden bir genç
7. Sarayın rahat imkânlarına kapılıp rehavete düşmeyen bir genç
8. Elinden geldiğince İsrâiloğulları’nın dertleri ile ilgilenen bir genç
9. Allah tarafından hikmet ve ilme muhatap kılınan bir genç
10. Her ne yapıyorsa muhsince yani işinin hakkını vererek yapmaya çalışan bir genç
وَلَمَّا بَلَغَ اَشُدَّهُ وَاسْتَوٰٓى اٰتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًاۜ وَكَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ
“Mûsâ yetişip olgunlaşınca, ona hikmet ve ilim verdik. İşte biz, iyi davrananları böyle mükâfatlandırırız.” (Kasas 28/14)
وَلَمَّا بَلَغَ اَشُدَّهُٓ اٰتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًاۜ وَكَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ
“Olgunluk çağına erişince, ona hikmet ve ilim verdik. İşte biz, iyi davrananları böyle mükâfatlandırırız.” (Yûsuf 12/21)
İki ayeti alt alta koyalım; farklı olan kelime iyice ortaya çıksın:
وَلَمَّا بَلَغَ اَشُدَّهُ وَاسْتَوٰٓى اٰتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًاۜ وَكَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ
وَلَمَّا بَلَغَ اَشُدَّهُٓ اٰتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًاۜ وَكَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ
Vesteva: Bedensel olarak da en güçlü haline gelmesi, bedeninin tam olarak olgunlaşması ve oturması demektir…
Efendimiz (sas) Hz. Mûsâ’yı Miraç’ta gördü ve onu “Şenue kabilesinin adamlarına benzetti. Buğday tenli, uzun boylu, kıvırcık saçlı”, hiç Kıptilere benzemeyen birisiydi.
Muhsin, harcanacak adam değil aranacak adam demektir. Muhsin, yaşadığı zeminde varlığı ile bir yer kaplayan, varlığı ile bir ağırlık oluşturan biri demektir.
İslâm’da üç olgunluk dönemi vardır: Fiziksel olgunluk, Aklî olgunluk ve Ruhî olgunluk
Bu üç olgunluk döneminin zirve yaşları:
– Fiziksel olgunluğun zirve yaşı; 23
– Aklî olgunluğun zirve yaşı; 33
– Ruhî olgunluğun zirve yaşı; 40
Genelde de peygamberler 40 yaşında bu ağır vazifeyi üstlenirler.
وَدَخَلَ الْمَد۪ينَةَ عَلٰى ح۪ينِ غَفْلَةٍ مِنْ اَهْلِهَا
“Mûsâ, ahalisinin fark edemeyeceği bir vakitte şehre girdi.” (Kasas 28/15)
Hz. Mûsâ ahalinin fark edemeyeceği bir vakitte girmiştir… Müfessirlerimiz bu kısım için iki yorum yapmışlar;
İlki; Kaylule vaktinde, yani herkes öğle uykusuna yattığı bir vakitte…
İkincisi; Akşam herkesin evine çekildiği bir saatte…
Bir insan herkes uykuda ya da istirahatte iken neden şehre gelir? Derdi olan davası olan ancak o vakitlerde uyanık olur.
Herkes uyurken siz uyanıksanız, siz bir dava adamısınız… Allah bizi o dava adamlarından kılsın.
وَدَخَلَ الْمَد۪ينَةَ عَلٰى ح۪ينِ غَفْلَةٍ مِنْ اَهْلِهَا فَوَجَدَ ف۪يهَا رَجُلَيْنِ يَقْتَتِلَانِۘ هٰذَا مِنْ ش۪يعَتِه۪ وَهٰذَا مِنْ عَدُوِّه۪ۚ فَاسْتَغَاثَهُ الَّذ۪ي مِنْ ش۪يعَتِه۪ عَلَى الَّذ۪ي مِنْ عَدُوِّه۪ۙ فَوَكَزَهُ مُوسٰى فَقَضٰى عَلَيْهِۘ قَالَ هٰذَا مِنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِۜ اِنَّهُ عَدُوٌّ مُضِلٌّ مُب۪ينٌ
“Mûsâ, ahalisinin fark edemeyeceği bir vakitte şehre girdi. Orada, biri kendi halkından, diğeri düşmanı olan taraftan iki adamın birbirleriyle kavga ettiğini gördü. Kendi halkından olan kişi, düşman taraftan olana karşı ondan yardım istedi. Bunun üzerine Mûsâ ötekini itekleyerek onun ölümüne sebep oldu; sonra şöyle dedi: “Bu şeytanın işidir; o gerçekten ayartıcı ve apaçık bir düşmandır.” (Kasas 28/15)
Arapça da Vurma Fiilleri
صَقَعَ – El ayası ile vurmak
صَفَعَ – Enseye vurmak
صَكَّ – Yüze vurmak
لَطَمَ – Avuç içi ile vurmak
لَكَمَ – Yumruk ile vurmak
رَكَلَ – Ayak ile vurmak
رَفَسَ – Ayak ile sertçe vurmak
لَدَمَ – İki el ile göğse vurmak
زَبَنَ – Diz ile karın bölgesine vurmak
وَخَزَ – Mızrak vb. cisimle vurmak
لَكَزَ – Çeneye sert yumrukla vurmak
وَكَزَ – Çeneye vurmak yada üç parmak ile itmek
Ayette geçen fiil; Vekeze’dir; Vekeze iki manaya gelir: çeneye yumruk atmak, yada şöyle göğsünden itelemek…
Anadolu da bir dua var: “Eceli gelmişlerin şerrinden bizleri koru!” derler…
Şimdi adam düşüp ölünce Hz. Mûsâ o anda pişman oluyor ve ne diyor? “Bu şeytanın işidir; o gerçekten ayartıcı ve apaçık bir düşmandır.”
قَالَ رَبِّ اِنّ۪ي ظَلَمْتُ نَفْس۪ي فَاغْفِرْ ل۪ي فَغَفَرَ لَهُۜ اِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ
“Rabbim! Doğrusu kendime zulmettim; beni bağışla!” Allah da onu bağışladı. Çünkü O, gerçekten çok bağışlayıcı ve çok esirgeyicidir.” (Kasas 28/16)
Bu ayette bir tavır var. Bu nasıl bir tavır?
– Allah’ın razı olduğu tavır
– Peygamberanî tavır
– Yüzleşmeyi getiren tavır
– Tevbeye yakışan tavır
– Bağışlanmayı kazandırtan tavır
Bu ayet bize inanılmaz bir adalet dersi veriyor. Ne diyor bu ayet?
– Müslüman her zaman haklı değildir.
– Mazlum her zaman haklı değildir.
– Mustazaf her zaman haklı değildir.
– Mağdur her zaman haklı değildir.
– Muhtaç her zaman haklı değildir.
Hz. Mûsâ bu olay karşından şunları diyebilirdi:
– Kıpti zaten hak etmişti ölmeyi; Allah da onu öldürdü.
– Firavun’un adamları zaten hep zulüm ediyorlardı; ben bu olayı da öyle zannettim.
– İsrâiloğulları o kadar zulüm görüyorlardı ki ben bu olayın da o zulümlerin bir parçası olduğunu düşündüm.
– Kıptiler o kadar masum cana kıydılar ki ben birini öldürmüşüm çok mu?
– Düşmana ne kadar zarar versek kârdır, neticede zalime taraftar olan birini öldürdüm.
– Öldürmeye niyetim yoktu, ben sadece ittim ama adam düştü öldü.
– Adamın zaten eceli gelmişti, eceli benim elimle oldu.
– Binlerce bebeği öldüren Firavun’un adamlarından biriydi; iyi ki de öldü.
– Ben itmeseydim İsrâiloğulları’ndan olan adama zarar verecekti.
– Ne yapalım istemeden oldu; ben böyle olmasını istemezdim…
Daha başka mazeret, bahane ve haklı çıkma tavırları sergileyebilirdi Hz. Mûsâ… Bunların hiçbirini yapmıyor ama iki şey yapıyor:
Önce; “Bu şeytanın işidir; o gerçekten ayartıcı ve apaçık bir düşmandır.” diyor.
Sonra; “Doğrusu kendime zulmettim; beni bağışla!” diyor.
Adaleti ikame etmeye çalışan birisi adalete aykırı davranabilir mi? Ya da şöyle soralım soruyu; Adalete aykırı davranan birisi adaleti ikame edebilir mi?
Öyle bir affetti ki hata işlediği eli, “Yedi Beyda” oldu; bembeyaz bir el oldu. Allah onun pişmanlığının karşılığında hata işleyen elini bir mucizenin sergilendiği ele çevirdi.
قَالَ رَبِّ بِمَٓا اَنْعَمْتَ عَلَيَّ فَلَنْ اَكُونَ ظَه۪يرًا لِلْمُجْرِم۪ينَ
“Rabbim! Bana lütfettiğin nimetlere andolsun ki, artık mücrimlere/suçlulara (ve suça itenlere) asla arka çıkmayacağım, dedi.” (Kasas 28/17)
فَاَصْبَحَ فِي الْمَد۪ينَةِ خَٓائِفًا يَتَرَقَّبُ فَاِذَا الَّذِي اسْتَنْصَرَهُ بِالْاَمْسِ يَسْتَصْرِخُهُۜ قَالَ لَهُ مُوسٰٓى اِنَّكَ لَغَوِيٌّ مُب۪ينٌ
“Şehirde, korku içinde etrafı gözetip dolaşarak sabahladı. Dün kendisinden yardım isteyen kimse bağırarak ondan yine yardım istiyordu. Mûsâ ona: “Doğrusu sen besbelli bir azgınsın” dedi.” (Kasas 28/18)
Hz. Mûsâ neden korku içerisindedir?
1. Saray erkânı Hz. Musa’dan çok rahatsızdırlar.
2. Hz. Mûsâ’nın ayağını kaydırmak için fırsat kolluyorlar.
3. Sürekli Firavun’u Hz. Mûsâ’nın aleyhine kışkırtıyorlar.
4. Hz. Mûsâ hikmet ve ilim sahibi olduğu için kolay kolay harcayamıyorlar.
5. Sevenleri de en az düşman olanları kadar çok olduğu için aleyhine kamuoyu oluşturamıyorlar.
فَلَمَّٓا اَنْ اَرَادَ اَنْ يَبْطِشَ بِالَّذ۪ي هُوَ عَدُوٌّ لَهُمَاۙ قَالَ يَا مُوسٰٓى اَتُر۪يدُ اَنْ تَقْتُلَن۪ي كَمَا قَتَلْتَ نَفْسًا بِالْاَمْسِۗ اِنْ تُر۪يدُ اِلَّٓا اَنْ تَكُونَ جَبَّارًا فِي الْاَرْضِ وَمَا تُر۪يدُ اَنْ تَكُونَ مِنَ الْمُصْلِح۪ينَ
“Mûsâ, ikisinin de düşmanı olan adamı yakalamak isteyince, o adam dedi ki: Ey Mûsâ! Dün bir cana kıydığın gibi, bana da mı kıymak istiyorsun? Demek, düzelticilerden olmak istemiyor da, bu yerde ille yaman bir zorba olmayı arzuluyorsun sen!” (Kasas 28/19)
وَجَٓاءَ رَجُلٌ مِنْ اَقْصَا الْمَد۪ينَةِ يَسْعٰىۘ قَالَ يَا مُوسٰٓى اِنَّ الْمَلَاَ يَأْتَمِرُونَ بِكَ لِيَقْتُلُوكَ فَاخْرُجْ اِنّ۪ي لَكَ مِنَ النَّاصِح۪ينَ
“Şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi ve dedi ki: “Ey Mûsâ! İleri gelenler seni öldürmek için hakkında görüşme yapıyorlar; derhal çıkıp git! İnan ki ben senin iyiliğini isteyenlerdenim.” (Kasas 28/20)
فَخَرَجَ مِنْهَا خَٓائِفًا يَتَرَقَّبُۘ قَالَ رَبِّ نَجِّن۪ي مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ۟
“Mûsâ korka korka, (etrafı) gözetleyerek oradan çıktı. ‘Rabbim! Beni zalimler güruhundan kurtar!’ dedi.” (Kasas 28/21)
وَلَمَّا تَوَجَّهَ تِلْقَٓاءَ مَدْيَنَ قَالَ عَسٰى رَبّ۪ٓي اَنْ يَهْدِيَن۪ي سَوَٓاءَ السَّب۪يلِ
“(Şehirden çıkıp) Medyen’e doğru yöneldiğinde, “Umarım Rabbim beni doğru yola iletir” dedi.” (Kasas 28/22)
Medyen’de neler yaşandı; Medyen hayatı nasıl neticelendi; çobanlığı, talebeliği ve evliliği nasıl oldu hepsini inşallah bir daha ki ders göreceğiz. İnşallah siz, Kasas 23-28 ayetlerini okuyun, oradan Medyen hayatı üzerinde duracağız.
Bu kıssadan alınacak 5 önemli mesaj:
1. Adaleti ikâme etme iddiasında olanlar asla adil şahitlikten uzak duramazlar.
2. Mazlumların haklarını savunuyoruz iddiasında bulunanlar asla zulme bulaşmazlar.
3. Temiz ve iyi kalma iddiasında bulunanlar asla bir hata işlediklerinde bahanelere sarılmazlar.
4. Zalime ve zulme karşı olduğu iddiasında bulunanlar asla karşı olduklarına benzeme gafletine düşmezler.
5. Yeryüzünü imar etme iddiasında bulunanlar asla kendilerini zalimlerin merhametine bırakmazlar.
(910)