Zulüm Sarayında Hakikatin Haykırılışı | Muhammed Emin Yıldırım

Siret-i Enbiyâ yolculuğumuz Hz. Mûsâ ve Hz. Hârûn’un, Firavun ile ilk karşılaştıkları sahne ile devam etti. Bu haftaki dersimizde Muhammed Emin Yıldırım hocamız, “Zulüm Sarayında Hakikatin Haykırılışı” serlevhasının altında onlarca ayetin gölgesinde bu önemli sahneyi bizlere anlattı.  Özellikle bu sahnede geçen konuşmalarda tebliğin esas ve usulüne, zalimlerin genel karakteristik özelliklerine, elçilerin takınması gereken tavır ve davranışlara ve daha birçok önemli konulara değinildi.

Dersten Cümleler

Recep Ayı’nın rahmet ikliminin çok güzel estiği şu günlerde bizde Hz. Mûsâ’nın hayatını ve mücadelesini anlayama devam ediyoruz.

O buluşmayı Kur’ân bize 69 ayette anlattı. Anlattığı yerlerden bir tanesi de Kasas Sûresi idi.

وَمَا كُنْتَ بِجَانِبِ الْغَرْبِيِّ اِذْ قَضَيْنَٓا اِلٰى مُوسَى الْاَمْرَ وَمَا كُنْتَ مِنَ الشَّاهِد۪ينَۙ

“Mûsâ’ya emrimizi vahyettiğimiz sırada sen (ey Muhammed, vadinin) batı tarafında bulunmuyordun ve olayın şahitlerinden de değildin.” (Kasas 28/44)

İlahî senaryo bambaşka bir senaryo, ilahî kurgu bambaşka bir kurgu, ilahî montaj bambaşka bir montaj…

Böyle olduğu bu ayet, Efendimiz’e hitaben diyor ki; “Sen o olayın şahidi değildin ama Allah sana öyle bir anlattı ki sen sanki orada bir kenarda oturmuş olayı izliyormuşsun gibi seni o hadiseye şahit kıldı.”

Hz. Mûsâ’ya verilen ilk emirleri, ilk vahiyleri, ilk mucizeleri, ilk görevleri, ilk vahiy ve ilk görevler karşısında Hz. Mûsâ’nın tutumunu, Hz. Mûsâ’nın Allah’tan ilk taleplerini ve bu taleplere Allah’ın verdiği karşılıkların neler olduğunu gördük.

Hz. Mûsâ 120 yıllık bir ömrün sahibidir. Bu 120 yılı biz 4’e ayırıyoruz:

Hz. Mûsâ’nın Saray Hayatı 30 yıl
Medyen Hayatı 10 yıl
Mısır Hayatı 40 yıl
Tîh Çölü’ndeki Hayatı 40 yıl

Hz. Mûsâ’nın Firavun ile mücadelesi tam 40 yıl sürüyor…

Hz. Hârûn da sahneye çıkıyor..

Kur’an’ın bize vermediği detayları biz biraz anlamaya çalışıyoruz. Herhalde şöyle bir şey olmuştur diyoruz; Hz. Musa, Hz. Harun’a demiş olabilir ki; “Biliyorsun ben halen aranan biriyim, Firavun benim geldiğimi şimdi bilmemeli, sen Firavun’dan kendi adına bir randevu al, kendinin peygamber olduğunu, ona tebliğ için bazı mesajlar söyleyeceğini, çok önemli mesajların olduğunu ilet; öylece huzuruna çıkalım.”

Kur’ân, Firavun ile olan bu ilk buluşmayı bize tam 74 ayet ile anlatır.

Bu ayetler şunlardır:

Tâhâ 20/47-58 | 12 ayet
Şuarâ 26/15-37 | 22 ayet
A’raf 7/103-112 | 10 ayet
Yûnus 10/75-78 | 4 ayet
Mü’minûn 23/45-49 | 5 ayet
Neml 27/12-14 | 3 ayet
Kasas 28/35-37 | 3 ayet
Mü’min 40/23-25 | 3 ayet
Furkân 25/35, 36 | 2 ayet
Nâziât 79/17-26 | 10 ayet
Toplam: 74 ayet

Biz Tâhâ Sûresi’nden sonra Şuarâ Sûresi’nden, bu ilk sahneyi bir biraz olsun anlamaya çalışacağız.

اِذْهَبْ اَنْتَ وَاَخُوكَ بِاٰيَات۪ي وَلَا تَنِيَا ف۪ي ذِكْر۪يۚ

“Sen ve kardeşin birlikte âyetlerimle/mucizelerimle gidin ama sakın Beni anmayı ihmal etmeyin.” (Tâhâ 20/42)

اِذْهَبَٓا اِلٰى فِرْعَوْنَ اِنَّهُ طَغٰىۚ

“Firavun’a gidin, çünkü o, gerçekten de çok azdı.” (Tâhâ 20/43)

فَقُولَا لَهُ قَوْلًا لَيِّنًا لَعَلَّهُ يَتَذَكَّرُ اَوْ يَخْشٰى

“Ona yumuşak bir tarzda söz söyleyin, belki öğüt alır yahut korkar/saygı duyar.”  (Tâhâ 20/44)

Muhteşem bir ayet ile karşı karşıyayız…

Bu ayet bizlere neler diyor?

1. Karşındaki Firavun bile olsa sözü güzel kullanmalısın.
2. Karşındaki Firavun bile olsa zulmünü arttıracak şeyler yapmamalısın.
3. Karşındaki Firavun bile olsa iyileşeceğinden ümit kesmemelisin.
4. Karşındaki Firavun bile olsa ona öğüt vermeli ve hatırlatmalısın.
5. Karşındaki Firavun bile olsa neticeye takılmadan tebliğini yapmalısın.

Kur’ân’da söz kelimesinin karşılığı olarak “kavl” kelimesinin çokça kullandığını görürüz:

1- Kavlü’n-Fasl / Ayıran Söz: Târık 86/13.
2- Kavlü’l-Ma’rûf / Meşru Söz: Bakara 2/235-263; Nisâ 4/5-8; Ahzâb 33/32.
3- Kavlü’s-Sedid / Doğru Söz: Nisâ 4/9; Ahzâb 33/70.
4- Kavlü’l-Beliğ / Tesirli Söz: Nisâ 4/53.
5- Kavlü’n-Leyyîn / Yumuşak Söz: Tâhâ 20/ 44.
6- Kavlü’n-Kerîm / Güzel Söz: İsrâ 17/23.
7- Kavlü’n-Meysûr / Gönül Alıcı Söz: İsrâ 17/28.
8- Kavlü’n-Azîm / Büyük Söz: İsrâ 17/40.
9- Kavlü’l-Mü’minîn / Mü’mince Söz: Hac 22/24.
10- Kavlü’s-Sakîl / Ağır Söz: Müzzemmil 73/5. 

“Yavaş ol, yavaş ol! Ne sen Mûsâ’sın ne de ben Firavun’um. Allah, Mûsâ’yı bile Firavun’a gönderdiği zaman kavlü’n-leyyîn ile konuşmasını istedi. Sen de gel benimle kavlü’n-leyyîn ile konuş. Mûsâ bile Firavun’u bu şekilde davet etmedi, sen neden beni böyle bir üslupla davet ediyorsun?” (Taberî, Târîh, 5/23)

İslâm’ın tebliğ anlayışı:

Tebliğ, bir başkasına had bildirmek değildir.
Tebliğ, bir başkasının haddini bilmesini sağlamaktır.

Tebliğ öyle hassas bir şeydir ki; asla kızgınlıkla yapılmaz. Küskünlükle yapılmaz. Kızdırmakla yapılmaz. Kinle yapılmaz. Tebliğ, suhuletle, barışla, selametle yapılır.

قَالَا رَبَّنَٓا اِنَّنَا نَخَافُ اَنْ يَفْرُطَ عَلَيْنَٓا اَوْ اَنْ يَطْغٰى

“Mûsâ ve Hârûn, şöyle dediler: “Ey Rabbimiz! Şüphesiz biz, onun bize karşı aşırı davranmasından yahut (daha fazla) azmasından korkuyoruz.” (Tâhâ 20/45)

قَالَ لَا تَخَافَٓا اِنَّن۪ي مَعَكُمَٓا اَسْمَعُ وَاَرٰى

“Allah, şöyle dedi: “Korkmayın, çünkü ben sizinle beraberim. İşitirim ve görürüm.” (Tâhâ 20/46)

“Onların bana isnad ettikleri bir suç da var. Bundan ötürü beni öldürmelerinden korkuyorum.” (Şuarâ 26/14)

قَالَ كَلَّاۚ فَاذْهَبَا بِاٰيَاتِنَٓا اِنَّا مَعَكُمْ مُسْتَمِعُونَ

“Allah dedi ki, “Hayır, korkma! Mucizelerimizle gidin. Çünkü biz sizinle beraberiz, (her şeyi) işitmekteyiz.” (Şuarâ 26/15)

Firavun tahtında oturmuş; iki elinde bir şeyler var; birinin adı, Heka, diğerinin adı ise Nekhakha…

“O, benim asamdır, dedi, ona dayanırım, onunla koyunlarıma yaprak silkelerim; benim ona başkaca ihtiyaçlarım da vardır.” (Tâhâ 20/18)

Buradan yola çıkarak asa neye yarıyor deriz:

1. Yürüyebilmek için dayanmak
2. Hayata tutunabilmek
3. Koyunları gütmek
4. Koyunlara yaprak silkelemek
5. Zararlı şeyleri defetmek

Kırbaç neye yarar? Elinde kırbaç olan;

1. Ben güç ve kuvvet sahibiyim; demek ister.
2. Hâkimiyet bendedir; demek ister.
3. İstediğimi yaptırtabilirim; demek ister.
4. Bana kimse karşı koyamaz; demek ister.
5. Arkamda sözümü dinleyen binlerce sürü var; demek ister.

Güç ve kuvvet alette değil âyettedir.

فَأْتِيَا فِرْعَوْنَ فَقُولَٓا اِنَّا رَسُولُ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ

“Firavun’a gidin ve deyin: “Şüphesiz biz âlemlerin Rabbinin elçileriyiz!” (Şuarâ 26/16)

“Elhamdulillâhi Rabbil Âlemîn” ne demektir?  

– Hamd’de tevhid’dir; övgüde, sevgide, senada ve metihte asla Allah ile kimseleri karşılaştırmamaktır.

– Yönetmede tevhid’dir; Allah’ın hükmünün üstüne, önüne, yanına başka hiç kimsenin hükmünü geçirmemektedir.

– Yaratmada tevhid’dir; Kâinat kitabını dikkatle okuyup yaratmadaki eşsiz ahenk ve tasarımı fark edip, asıl Halık ve Hallak olanın kim olduğunun farkına varmaktır.

اَنْ اَرْسِلْ مَعَنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَۜ

“İsrâiloğullarını bizimle beraber gönder.” (Şuarâ 26/17)

قَالَ اَلَمْ نُرَبِّكَ ف۪ينَا وَل۪يدًا وَلَبِثْتَ ف۪ينَا مِنْ عُمُرِكَ سِن۪ينَ

“Firavun şöyle dedi: “Biz seni çocukken himayemize alıp büyütmedik mi? Hayatının nice yıllarını aramızda geçirmedin mi?” (Şuarâ 26/18)

Ne dedi Firavun? Hz. Mûsâ’yı vefasızlıkla itham etti…

وَفَعَلْتَ فَعْلَتَكَ الَّت۪ي فَعَلْتَ وَاَنْتَ مِنَ الْكَافِر۪ينَ

“Sonunda yapacağını da yaptın. Sen nankörün birisin!” (Şuarâ 26/19)

Firavun’un bu iki ayette Hz. Mûsâ’ya söylemek istedikleri:

Vefasız bir adamsın.
Ailene ve yaşadığın topraklara ihanet eden bir adamsın.
Katil bir adamsın.
Nankör bir adamsın.
Utanmaz bir adamsın.

قَالَ فَعَلْتُهَٓا اِذًا وَاَنَا۬ مِنَ الضَّٓالّ۪ينَۜ

“Ben, o işi o anda sonunun ne olacağını bilmeyerek yaptım, dedi.” (Şuarâ 26/20)

فَفَرَرْتُ مِنْكُمْ لَمَّا خِفْتُكُمْ فَوَهَبَ ل۪ي رَبّ۪ي حُكْمًا وَجَعَلَن۪ي مِنَ الْمُرْسَل۪ينَ

“Sizden korktuğum için de hemen aranızdan kaçtım. Derken, Rabbim bana hüküm ve hikmet bahşetti de beni peygamberlerden kıldı.” (Şuarâ 26/21)

وَتِلْكَ نِعْمَةٌ تَمُنُّهَا عَلَيَّ اَنْ عَبَّدْتَ بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَۜ

“O nimet diye başıma kaktığın şeye gelince o da İsrâiloğulları’nı kendine kul köle etmenden ibarettir.” (Şuarâ 26/22)

قَالَ فِرْعَوْنُ وَمَا رَبُّ الْعَالَم۪ينَ

“Firavun şöyle dedi: Âlemlerin Rabbi dediğin de nedir?” (Şuarâ 26/23)

قَالَ رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَاۜ اِنْ كُنْتُمْ مُوقِن۪ينَ

“Mûsâ, “O, göklerin ve yerin ve her ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbidir. Eğer gerçekten inanırsanız bu böyledir.” (Şuarâ 26/24)

قَالَ لِمَنْ حَوْلَهُٓ اَلَا تَسْتَمِعُونَ

“Firavun, ‘etrafındakilere, işitiyor musunuz?’ dedi.” (Şuarâ 26/25)

İşitmiyorlar mı? İşitiyorlar; hem de çok güzel işitiyorlar…

Buradaki “işitme” vurgusunun mesajları çoktur. O mesajlardan bazıları şunlardır:

– Sarayın içerisindekilere işittiriyor.
– İçerisinde olanlarla dışardakilere işittiriyor. 
– Dışardakilerle İsrâiloğulları’na işittiriyor.
– Peygamberimizin lisanı ile Mekke ve Medinelilere işittiriyor.
– Kur’ân’a bu sahneyi alarak kıyamete kadar gelen tüm mazlum ve zalimlere bunu işittiriyor.

Ödevimiz:

Şuarâ Sûresi 26/26-37
Tâhâ Sûresi 20/47-58

Ayetleri arasını iyice bir okuyun…

Şimdi benim güzel kardeşlerim, bakın çok ama çok önemli bir hakikati Rabbimiz Kasas Süresi’nin 35. ayetinde nazarlarımıza veriyor.

Ne diyor bu ayette Rabbimiz biliyor musunuz?

قَالَ سَنَشُدُّ عَضُدَكَ بِاَخ۪يكَ وَنَجْعَلُ لَكُمَا سُلْطَانًا فَلَا يَصِلُونَ اِلَيْكُمَا بِاٰيَاتِنَاۚ اَنْتُمَا وَمَنِ اتَّبَعَكُمَا الْغَالِبُونَ

Kâle seneşuddu ‘adudeke bi-eḣîke venec’alu lekumâ sultânen felâ yasilûne ileykuma bi-âyâtinâ entumâ ve meni-ttebe’akumâ-lġâlibûn

“Allah: “Seni kardeşinle destekleyeceğiz; ikinize bir kudret vereceğiz ki, onlar size el uzatamayacaklardır. Ayetlerimizle ikiniz ve ikinize uyanlar üstün geleceklerdir” dedi.” (Kasas 28/35)

“entumâ ve meni-‘t-tebe’akumâ-l ġâlibûn”

İkiniz ve siz ikinize tabi olanlar galip geleceklerdir.

Ne anlıyoruz ayetin bu kısmından;

– Galibiyet, başarı ancak ve ancak elçilere uymak ile elde edilir.

– Elçilere uymak ancak ve ancak onların yollarını yol olarak edinerek mümkün olur.

– Onların yollarını yol edinmek ancak ve ancak onları iyice kavramak ile yapılabilir.

– Onları kavramak ancak ve ancak Aziz Kitabımızın rehberiyeti ile sağlanabilir.

– Aziz Kitabımızın rehberiyeti ise ancak ve ancak o kitabın ilk muhatabı olan İki Cihan Serveri Efendimiz’in sünnetine sarılmakla ortaya çıkar.

Sarılalım ve gözümüz gibi koruyalım ki Allah bizlere kaybettiğimiz o izzeti, heybeti, vakarı, kavl-i leyyin’i bir daha nasip eylesin..

(760)