İmtihanlar, Azaplar, Belalar, Musibetler… | Muhammed Emin Yıldırım

Siret-i Enbiyâ derslerimiz Hz. Mûsâ’nın Mısır’daki hayatı ile devam ediyor. Muhammed Emin Yıldırım hocamız, “İmtihanlar, Azaplar, Belalar, Musibetler…” üst başlığında sihirbazların iman etmesi ve şehit olmaları ardından yaşanan olayları ve bu olaylar karşısında ortaya çıkan tavırları anlattı. Hocamız, özellikle mü’min tavrının nasıl olması gerektiği konusunda çok önemli mesajlar verdi ve çok önemli hususlar üzerinde durdu.

Dersten Cümleler

Adım adım Ramazan’a yürüdüğümüz şu bereketli günlerde bizde Hz. Mûsâ’nın o önemli hayatını anlama yolculuğumuzu devam ettiriyoruz.

Sihirbazlar Kıssası bize iman nefesi üfler…

Hz. Mûsâ’nın asası sihirbazların sihirlerini yuttuğu gibi Firavun’u da yutsaydı daha iyi olmaz mıydı?

Kadir olan Allah, her şeye bir ölçü yani yasa koymuştur; zalim ile mücadelenin de bir yasası vardır, önemli olan o yasaya uygun davranmaktır.

وَاُلْقِيَ السَّحَرَةُ سَاجِد۪ينَۚ

“Sihirbazlar hemen secdeye kapandılar.” (A’râf 7/120)

قَالُٓوا اٰمَنَّا بِرَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ

“Âlemlerin Rabbine iman ettik” dediler.” (A’râf 7/121)

رَبِّ مُوسٰى وَهٰرُونَ

“Mûsâ ve Hârûn’un Rabbine.” (A’râf 7/122)

Firavun; yenmek için getirdiği sihirbazlarla yenildi…

Rezil etmek için yaptığın plan ile rezil oldu.

Kazdığınız kuyuya kendisi düştü… 

قَالَ فِرْعَوْنُ اٰمَنْتُمْ بِه۪ قَبْلَ اَنْ اٰذَنَ لَكُمْۚ اِنَّ هٰذَا لَمَكْرٌ مَكَرْتُمُوهُ فِي الْمَد۪ينَةِ لِتُخْرِجُوا مِنْهَٓا اَهْلَهَاۚ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ

“Firavun dedi ki: Ben size izin vermeden ona iman mı ettiniz? Bu, hiç şüphesiz şehirde, halkını oradan çıkarmak için kurduğunuz bir tuzaktır. Ama yakında (başınıza gelecekleri) göreceksiniz!” (A’râf 7/123)

Firavun, meseleyi ulusal güvenlik meselesi haline getirdi. “Siz bizi devirmek için bir tuzak kurdunuz? Siz daha önce Musa ile anlaştınız ve böyle bir plan yaptınız!” dedi.

لَاُقَطِّعَنَّ اَيْدِيَكُمْ وَاَرْجُلَكُمْ مِنْ خِلَافٍ ثُمَّ لَاُصَلِّبَنَّكُمْ اَجْمَع۪ينَ

“Mutlaka sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim, sonra da (ibret olsun diye) sizin tümünüzü elbette asacağım.” (A’râf 7/124)

Sihirbazlar yıllarca Kur’ân kursuna gitmemiş, yıllarca Hz. Mûsâ’nın terbiyesinde yetişmemiş, yıllarca medrese okumamış ama anında imanlarının gereğini yerine getirmiş yiğitler…

Sihirbazlar dönüp Hz. Mûsâ’ya; “Musa haydi bizim içinde bir mucize göster!” diyebilirlerdi.  Yine Hz. Mûsâ’ya; “Allah’a dua et, bize yardım etsin!” diyebilirlerdi.

Ya da “Allah’tan ölümden ziyade hayatı isteyebilirlerdi.” Yine Sabrı değil zaferi talep edebilirlerdi.” veya Bir pazarlığa girişebilirlerdi.”

Bunların hiçbiri yapmadılar, büyük bir teslimiyet gösterdiler.

قَالُٓوا اِنَّٓا اِلٰى رَبِّنَا مُنْقَلِبُونَۚ

“Onlar da şöyle dediler: “Muhakkak ki biz Rabbimize döneceğiz.” (A’râf 7/125)

İşte bütün mesele budur… Bu dönüşü bilen asla başka bir dönüşe gönül kaptıramaz.

Ahirete iman edeni, hiçbir dünyevi tehdit ile korkutamazsınız.

وَمَا تَنْقِمُ مِنَّٓا اِلَّٓا اَنْ اٰمَنَّا بِاٰيَاتِ رَبِّنَا لَمَّا جَٓاءَتْنَاۜ رَبَّنَٓا اَفْرِغْ عَلَيْنَا صَبْرًا وَتَوَفَّنَا مُسْلِم۪ينَ۟

“Sen, rabbimizin âyetleri bize geldiğinde onlara inandık diye, sırf bu yüzden bizden intikam alıyorsun. Ey Rabbimiz! Bize sabırlar ver ve Müslüman olarak canımızı al!” (A’râf 7/126)

Hayran olmamak mümkün değil bu nasıl bir iman ve bu nasıl bir teslimiyet…

Sihirbazların imanlarının derinliklerini iyice anlayabilmemiz için onların konuşmalarının daha detaylı halini görüyoruz Tâhâ Sûresi’nde…

فَاُلْقِيَ السَّحَرَةُ سُجَّدًا قَالُٓوا اٰمَنَّا بِرَبِّ هٰرُونَ وَمُوسٰى

“Bunun üzerine sihirbazlar secdeye kapandılar; ‘Hârûn’un ve Mûsâ’nın Rabbine iman ettik!’ dediler.” (Tâhâ 20/70)

قَالَ اٰمَنْتُمْ لَهُ قَبْلَ اَنْ اٰذَنَ لَكُمْۜ اِنَّهُ لَكَب۪يرُكُمُ الَّذ۪ي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَۚ فَلَاُقَطِّعَنَّ اَيْدِيَكُمْ وَاَرْجُلَكُمْ مِنْ خِلَافٍ وَلَاُصَلِّبَنَّكُمْ ف۪ي جُذُوعِ النَّخْلِۘ وَلَتَعْلَمُنَّ اَيُّنَٓا اَشَدُّ عَذَابًا وَاَبْقٰى

“(Firavun) Şöyle dedi: Ben size izin vermeden önce ona inandınız öyle mi! Hakikat şu ki o, size büyü öğreten ulunuzdur. Şimdi elleriniz ile ayaklarınızı tereddüt etmeden çaprazlama keseceğim ve sizi hurma dallarına asacağım! Böylece, hangimizin azabının daha şiddetli ve sürekli olduğunu iyice anlayacaksınız.” (Tâhâ 20/71)

قَالُوا لَنْ نُؤْثِرَكَ عَلٰى مَا جَٓاءَنَا مِنَ الْبَيِّنَاتِ وَالَّذ۪ي فَطَرَنَا فَاقْضِ مَٓا اَنْتَ قَاضٍۜ اِنَّمَا تَقْض۪ي هٰذِهِ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَاۜ

“Dediler ki: Seni, bize gelen açık açık mucizelere ve bizi yaratana tercih edemeyiz. Öyle ise yapacağını yap! Sen, ancak bu dünya hayatında hükmünü geçirebilirsin.” (Tâhâ 20/72)

اِنَّٓا اٰمَنَّا بِرَبِّنَا لِيَغْفِرَ لَنَا خَطَايَانَا وَمَٓا اَكْرَهْتَنَا عَلَيْهِ مِنَ السِّحْرِۜ وَاللّٰهُ خَيْرٌ وَاَبْقٰى

“Bize, hatalarımızı ve senin bize zorla yaptırdığın sihirleri bağışlaması için Rabbimize iman ettik. Allah hem daha hayırlı hem daha bâkidir.” (Tâhâ 20/73)

اِنَّهُ مَنْ يَأْتِ رَبَّهُ مُجْرِمًا فَاِنَّ لَهُ جَهَنَّمَۜ لَا يَمُوتُ ف۪يهَا وَلَا يَحْيٰى

“Şurası muhakkak ki, kim Rabbine mücrim/günahkâr olarak varırsa, cehennem sırf onun içindir. O ise orada ne ölür ne de yaşar!” (Tâhâ 20/74)

Ayette kullanılan kavram mücrimdir. Mücrim; ne demektir?

Mücrim;

Günah işleyen ve o günahı/suçu savunan
Günahı sevap gibi işleyen
Günah işledikçe mutlu olan
Günahı kendine meslek edinen
İşlediği hiçbir günahtan dolayı sıkıntı çekmeyen

وَمَنْ يَأْتِه۪ مُؤْمِنًا قَدْ عَمِلَ الصَّالِحَاتِ فَاُو۬لٰٓئِكَ لَهُمُ الدَّرَجَاتُ الْعُلٰىۙ

“Kim de iyi davranışlarda bulunmuş bir mü’min olarak O’na varırsa, üstün dereceler işte sırf bunlar içindir.” (Tâhâ 20/75)

جَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ وَذٰلِكَ جَزٰٓؤُ۬ا مَنْ تَزَكّٰى۟

“İçinde ebedî kalacakları, zemininden ırmaklar akan Adn cennetleri! İşte arınanların mükâfatı budur.” (Tâhâ 20/76)

Sihirbazlar nereden biliyorlar bu kadar bilgiyi?

Sihirbazların iman ettiği ve imanlarını ikrar ettikleri o sahneyi Kur’ân’da üç yerde okuyoruz. Oradaki bir nükte şudur:

رَبِّ مُوسٰى وَهٰرُونَ

 “Mûsâ ve Hârûn’un Rabbine.” (A’râf 7/122)

قَالُٓوا اٰمَنَّا بِرَبِّ هٰرُونَ وَمُوسٰى

 “Hârûn ve Mûsâ’nın Rabbine inandık” dediler.” (Tâhâ 20/70)

رَبِّ مُوسٰى وَهٰرُونَ

 “Mûsâ ve Hârûn’un Rabbine.” (Şuara 26/48)

Neden iki yerde önce Mûsâ ve Hârûn, Tâhâ süresinde ise önce Hârûn ve Mûsâ dendi?

Sebepleri?

1. “Tefennün” için (ifadenin değişik boyutta dizayn edilme) sanatı olabilir.

2. Ses uyumu için özellikle sûre sonlarının uyumu açısından bir tercih olabilir.

3. İki elçinin fazilet, yaş, konum farklarının ortaya konması için olabilir.

4. O önemli sahnede Hz. Hârûn’un da olduğunu özellikle belirtmek için olabilir.

5. Sihirbazların söylediği her iki söze de yer vermek için de olabilir.

وَقَالَ الْمَلَاُ مِنْ قَوْمِ فِرْعَوْنَ اَتَذَرُ مُوسٰى وَقَوْمَهُ لِيُفْسِدُوا فِي الْاَرْضِ وَيَذَرَكَ وَاٰلِهَتَكَۜ قَالَ سَنُقَتِّلُ اَبْنَٓاءَهُمْ وَنَسْتَحْي۪ نِسَٓاءَهُمْۚ وَاِنَّا فَوْقَهُمْ قَاهِرُونَ

“Firavun’un kavminden ileri gelenler dediler ki: Mûsâ’yı ve kavmini, seni ve ilahlarını bırakıp yeryüzünde bozgunculuk çıkarsınlar diye mi bırakacaksın? (Firavun): ‘Biz onların oğullarını öldürüp, kadınlarını sağ bırakacağız. Elbette biz onları ezecek üstünlükteyiz!’ dedi.” (A’râf 7/127)

Yepyeni bir süreç başlıyordu ve bu süreç tam 40 yıl sürecekti. 40 yıl içerisindeimtihanlar, azaplar, belalar, musibetler eksilmeyecekti.

Bu 40 yıllık süreçte 5 tavır öne çıkacaktı:

1. Mücrim Tavrı
2. Münafık Tavrı
3. Fasık Tavrı
4. Cehalet Tavrı
5. Mü’min Tavrı

Firavun, rezil olmanın da getirdiği bir öfke ile yıllardır terk ettiği İsrâiloğulları’nın erkeklerini katletme kötülüğünü bir daha başlattı. Öyle ki İsrâiloğulları’na Mısır’ı dar etti.

Firavun, neden Hz. Mûsâ ve Hz. Hârûn’u öldürmek için harekete geçmedi? Firavun korktu. Neyden korktu?

1. Elçilerin Rabbinden korktu.
2. Elçilerin bizzat kendilerinden korktu.
3. Elçilerin yeni mucizeler ortaya çıkarmasından korktu.
4. İsrâiloğulları’ndan korktu.
5. Mısırlılardan korktu.

Firavun İsrâiloğullarına türlü türlü işkenceler yapmaya başlayınca Hz. Mûsâ kendi kavmine neler söyledi, kavmi ona nasıl bir karşılık verdi, bunları A’râf 128 ve 129’dan okuyoruz:

قَالَ مُوسٰى لِقَوْمِهِ اسْتَع۪ينُوا بِاللّٰهِ وَاصْبِرُواۚ اِنَّ الْاَرْضَ لِلّٰهِ۠ يُورِثُهَا مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ۜ وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّق۪ينَ

“Mûsâ, kavmine, “Allah’tan yardım isteyin ve sabredin. Şüphesiz yeryüzü Allah’ındır. Ona, kullarından dilediğini mirasçı kılar. Sonuç Allah’a karşı gelmekten sakınanlarındır” dedi.” (A’râf 7/128)

Kavmi ne dedi Hz. Mûsâ’ya?

قَالُٓوا اُو۫ذ۪ينَا مِنْ قَبْلِ اَنْ تَأْتِيَنَا وَمِنْ بَعْدِ مَا جِئْتَنَاۜ قَالَ عَسٰى رَبُّكُمْ اَنْ يُهْلِكَ عَدُوَّكُمْ وَيَسْتَخْلِفَكُمْ فِي الْاَرْضِ فَيَنْظُرَ كَيْفَ تَعْمَلُونَ۟

“Onlar da, sen bize (peygamber olarak) gelmeden önce de geldikten sonra da bize işkence edildi, dediler. (Mûsâ), ‘Umulur ki Rabbiniz düşmanınızı helâk eder ve onların yerine sizi yeryüzüne hâkim kılar da nasıl hareket edeceğinize bakar!’ dedi.  (A’râf 7/129)

Hz. Mûsâ ve Hz. Hârûn o meşhur dualarını yapıyorlar.

قَالَ مُوسٰى رَبَّنَٓا اِنَّكَ اٰتَيْتَ فِرْعَوْنَ وَمَلَاَهُ ز۪ينَةً وَاَمْوَالًا فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۙ رَبَّنَا لِيُضِلُّوا عَنْ سَب۪يلِكَۚ رَبَّنَا اطْمِسْ عَلٰٓى اَمْوَالِهِمْ وَاشْدُدْ عَلٰى قُلُوبِهِمْ فَلَا يُؤْمِنُوا حَتّٰى يَرَوُا الْعَذَابَ الْاَل۪يمَ

“Mûsâ dedi ki: ‘Ey Rabbimiz! Gerçekten sen Firavun ve kavmine dünya hayatında zinet ve nice mallar verdin. Ey Rabbimiz! (Onlara bu nimetleri), insanları senin yolundan saptırsınlar ve elem verici cezayı görünceye kadar iman etmesinler, diye mi (verdin)? Ey Rabbimiz! Onların mallarını yok et, kalplerine sıkıntı ver (ki iman etsinler).” (Yûnus 10/88)

قَالَ قَدْ اُج۪يبَتْ دَعْوَتُكُمَا فَاسْتَق۪يمَا وَلَا تَتَّبِعَٓانِّ سَب۪يلَ الَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَ

“(Allah): ‘İkinizin de duası kabul olunmuştur. O halde siz doğruluğa devam edin ve sakın o bilmezlerin yoluna gitmeyin!’ dedi.” (Yûnus 10/89)

وَلَقَدْ اَخَذْنَٓا اٰلَ فِرْعَوْنَ بِالسِّن۪ينَ وَنَقْصٍ مِنَ الثَّمَرَاتِ لَعَلَّهُمْ يَذَّكَّرُونَ

“Andolsun ki, biz de Firavun’a uyanları ders alsınlar diye yıllarca kuraklık ve mahsül kıtlığı ile cezalandırdık.” (A’râf 7/130)

Allah (cc) elçilerinin duasını kabul etti ve o bereketli Mısır toprağı, Nil’in hayat veren o coşkun hali bir anda değişti, şiddetli bir kuraklık baş gösterdi, öyle ki susuzluktan hayvanlar telef oldu ve mahsüller azaldı. İnsanlar fakirleşti, depolarda her ne varsa bitti.

Bu durum karşısında ne yaptılar? 5 sınıf 5 farklı tavır sergilediler:

Mücrim Tavrı: Kendilerini temize çıkarıp, elçileri suçladılar.

Münafık Tavrı: Kimden menfaat elde edeceklerse onu yüceltip, diğerlerini suçladılar.

Fasık Tavrı: İmtihan ve musibetler artınca Allah hakkında suizanda bulunmaya başladılar.

Cehalet Tavrı: Acaba Hz. Mûsâ ve Hz. Hârûn haksız olabilirler mi demeye başladılar.

Mü’min Tavrı: Her şarta ve duruma rağmen imanlarının gereğini yerine getirip, bolluk zamanında şükrün, yokluk zamanında sabrın sorumluluğunu ortaya koydular.

Bu tavırların nasıl sergilendiğini 131. ayetten itibaren okuyoruz:

فَاِذَا جَٓاءَتْهُمُ الْحَسَنَةُ قَالُوا لَنَا هٰذِه۪ۚ وَاِنْ تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ يَطَّيَّرُوا بِمُوسٰى وَمَنْ مَعَهُۜ اَلَٓا اِنَّمَا طَٓائِرُهُمْ عِنْدَ اللّٰهِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ

“Onlara bir iyilik (bolluk, bereket) gelince “Bu bizim hakkımızdır” derler, eğer başlarına bir felâket gelirse bunu Mûsâ ve onunla beraber olanların uğursuzluğuna bağlarlardı. Bilesiniz ki başlarına gelenler Allah katındandır; fakat onların çoğu bunu bilmez.” (A’raf 7/131)

وَقَالُوا مَهْمَا تَأْتِنَا بِه۪ مِنْ اٰيَةٍ لِتَسْحَرَنَا بِهَاۙ فَمَا نَحْنُ لَكَ بِمُؤْمِن۪ينَ

“Ve dediler ki: Bizi sihirlemek için ne mucize getirirsen getir, biz sana inanacak değiliz.” (A’raf 7/132)

Bu bir meydan okuma idi; peki söylediklerinin arkasında durabildiler mi?

Hayır duramadılar… Allah onlara tufan, çekirge, haşere, kurbağalar ve kan gönderince nasıl soluğu Hz. Mûsâ’nın yanında aldılar onu haftaya göreceğiz.

(812)