Soru: Kıymetli Hocam, sizin kader ile alakalı dersinizi dinledim. Çok istifade ettim ve kafama takılan onlarca soruya cevaplar aldım. Rabbim sizden ebeden razı olsun…

Dersin içerisinde alimlerimizin kadere iman meselesinde çok önemli şeyler söylediklerini ifade ettiniz. Benim sizden öğrenmek istediğim şu: En temel Ehli Sünnet kaynaklarında kadere iman meselesi nasıl geçiyor? Bu konuda alimlerimiz neler söylemişlerdir? Kaderi inkâr edenler için nasıl hükümler ortaya koymuşlardır? Bu sorularıma cevap verirseniz çok memnun olurum. Allah’a emanet olunuz.

Cevap:

Canım kardeşim, dualarınıza gönülden amin diyor, bende sizi Rabbime emanet ediyorum.

Yolumuzu aydınlatan alimlerimiz her konuda bize çok önemli miraslar bıraktıkları gibi iman esaslarının anlaşılması konusunda da ciddi bir müktesebat bırakmışlardır. Burada hepsini anmak ve aktarmak elbette zordur, ancak özellikle dört mezhep imamız ve itikad konusunda mezheplerimizin imamları olan İmam Mâturîdî ve İmam Eş’arî’nin, yine itikad konusunda otorite sayılan İmam Tahâvî ‘nin, İmam Nesefî’nin ve İmam Teftâzânî görüşlerine kısaca yer vermeye çalışalım.

İmam-ı Â’zam Ebû Hanîfe (v.150/767)

“Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, öldükten sonra dirilişe, hayır ve şerriyle kaderin Allah Teâlâ’dan olduğuna, hesaba, mizana, cennete ve cehenneme inanmak ve bu inancı söylemek vaciptir.” (Ebû Hanîfe, el-Fıkhu’l-Ekber, s. 12)

“Allahû Tealâ eşyayı/varlığı herhangi bir şeyden değil yoktan yaratmıştır. Allahû Tealâ varlıkları yaratmadan önce onları ilmi ezelisi ile bilir. Eşyayı takdir eden de kazasını tayin eden O’dur. Dünyada ve ahirette Allah’ın dilemesi, bilgisi, takdiri ve kazası dışında hiç bir şey olmaz.  O (cc) her şeyi levhi mahfuzda yazmıştır…” (Ebû Hanîfe, el-Fıkhu’l-Ekber, s. 29)

“Adamın birisi İmam Ebû Hanife’ye gelip onunla kader konusunda tartışmaya başladı. Ebû Hanife adama: “Kader konusunda çok tartışmalara dalan, tıpkı güneşe baktıkça hayreti artan, biri gibi olduğunu bilir misin?” dedi. Adam şaşırdı. İmam dedi ki: “Allah (cc) daha olmadan önce var olacak her şeyi biliyordu. Allah, olmayan şeyi olmadığı zaman da bilir. Onu var ettiğinde de onun nasıl olacağını bilir. Allah var olan şeyi varlığı halinde bildiği gibi, onun nasıl yok olacağını da bilir. Kader, ‘levh’ de mahfuzdur. Biz, Allah’ın kaleme yazmasını emrettiğini ikrar ederiz. Allah (cc) kaleme: ‘Yaz!’ demiş, kalem de: ‘Ne yazayım ya Rabbi?’ diye sormuş, Allah da: ‘Kıyamet gününe kadar olacak olanların hepsini yaz’ demiş, kalemde hepsini yazmıştır. Zaten Rabbimiz:  ‘Yaptıkları her şey kitaptadır. Küçük büyük her şey yazılmıştır.’ (Kamer, 54/52-53) demiyor mu?” (Ebû Hanîfe, el-Fıkhu’l-Ekber, s. 29)

İmam Mâlik b. Enes (v.179/795)

İmam Mâlik’e Kaderilerin (Kaderi inkâr edenlerin) kimler olduğu sorulduğunda, şöyle cevap verdi: “Allah (cc) şerleri yaratmadı diyenlerdir.” Bir başka sefer, onlarla nasıl bir iletişim kuralım diye soranlara şöyle cevap verdi: “Kaderi inkâr edenler eğer görüşlerinde ısrar ederlerse, onlarla konuşmayın. Onların arkasında namaz kılmayın ve onlardan hadis rivayeti kabul etmeyin. Eğer onları bir beldede bulursanız onları oradan çıkarın…” (Kadı İyad, Tertibü’l-Medârik ve Takribü’l-Mesâlik, c. 2, s. 47, 48)

İmam Şâfiî (v. 204/820)

İmam Şâfiî’ye soruldu: ‘Kaderi inkar edenler kimlerdir?’ Şöyle cevap verdi: “Kul amelini ortaya koymadan, Allah bir şey yaratmaz diyendir.” (Yani insan kendi fiilinin yaratıcıdır!) (Ebü’l-Kasım Hibetullah, Şerhu Usûli İtikadî Ehli’s-Sünneti ve’l-Cemaât, c. 4, s. 776)

İmam Şâfiî kaderi şöyle tarif ediyor: “Kulların dilemesi Allahû Teâla’ya nispetledir.  Alemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe kullar hiçbir şey dileyemezler. İnsanlar amellerini yaratamazlar; onların (her türlü) amelleri, Allah’ın yaratması ile olur. Kader, hayrıyla şerriyle  Allah azze ve celle’dendir. Şüphesiz kabir azabı ve kabir ehlinin sorgusu haktır. Ölümden sonra diriliş haktır. Ahirette hesaba çekilme haktır. Cennet ve cehennem haktır. Bunların dışında sünnette beyan buyrulan tüm şeyler de haktır.” (Beyhakî, Menâkıbu’ş-Şâfiî, c. 1, s. 415)

İmam Ahmed b. Hanbel (v.241/855)

“Mümin, kaderin hayrına, şerrine, tatlısına ve acısına, hepsinin Allah’tan geldiğine iman eder. Kula isabet eden her şey Allah’ın hükmü iledir. Allah kullarının üzerinde kaderini takdir etmiştir.Hiç kimse Allah’ın dilemesini geçemez ve O’nun (cc) kazasını aşamaz. Allah azze ve celle itaati ve günahları takdir ettiği gibi hayrı ve şerri de takdir etmiştir. Kim Allah katında said olarak yazılmışsa o saiddir. Kimde şakî olarak yazılmışsa o şakidir.” (İbnü’l-Cevzî, Menâkıb Ahmed b. Hanbel, c.1, s. 227; Ebû Abdurrahman, es-Sünne, c. 2, s. 385)

Ebû Ca’fer et-Tahâvî (v. 321/933)

İmam Tahâvî, kaderin aslına, (yani tüm bilgisine) Allahû Teâlâ’nın mukarreb bir meleği ve mürsel bir Nebî’yi bile muttali kılmadığı, mahlukatı hakkındaki bir sırrı olduğunu söyler ve bu konuya dalmanın faydasızlığını ifade eder. Cibrîl Hadisi’ndeki: “hayrı ve şerri, tatlısı ve acısıyla kaderin Allahû Teâlâ’dan olduğuna inanmayı” diğer beş esasla birlikte imanın kapsamı içinde zikreder. Der ki: “Allah (cc) bütün mahlukatı ilmi ile yarattı; onlara kaderler takdir etti ve yine onlara eceller tayin etti. Onları yaratmadan evvel O’na (cc) hiçbir şey gizli değildi, onları yaratmadan ne yapacaklarını bildi. Kendisine itaat etmelerini emretti ve kullarını isyandan nehyetti. Her şey O’nun takdiri ve dilemesiyle deveran eder. O’nun dilemesi geçerlidir. Kullar için ancak O’nun dilediğini dilemek vardır. Kullar için neyi dilerse o olur, dilemediği olmaz. (Kul işlediği şeyin meydana gelmesine kadir değildir, ancak Allah o şeyi dilerse meydana gelir. Kulun isteği Allah’ın rızasına uygun ise o şeyden sevap kazanır. Eğer Allah’ın rızasına uygun değilse kul sorumlu olur.)” (et-Tahâvî, el-Akidetü’t-Tahâviyye, s. 17)

Ebû’l-Hasen el-Eş’arî (v.324/935-936)

İmam Eş’arî, meşhur el-İbâne an usûli’d-diyâne adlı risalesinde, kader hakkındaki rivayetleri zikrettiği bir bölüm açmış, orada kendinden önceki bazı alimlerin kader konusunda ittifak ettikleri görüşlere yer vermiştir. Kader’i inkâr edenleri, “Ümmetin Mecusileri” şeklinde nitelendiren Hz. Peygamber’in (sas) hadisinin üzerinden şöyle demiştir: “Onlara denilir ki   Mecusiler, Allah’ın gücünün yetmediği kötülüğe Şeytan’ın gücünün yettiğini söylemezler mi? (Yani kötü/şer olanları yaratan Şeytan değil mi?) Onlar zorunlu olarak ‘evet’ diyeceklerdir.  O zaman bu durumda siz Mecusilerin söylediklerinin aynısını söylemiş olmuyor musunuz? Onlarda böyle söylüyorlardı. Zaten Resulullah (sas) bundan dolayı: “Her ümmetin Mecusi’si vardır. Benim ümmetimin Mecusileri ise ‘Kader yoktur.’ diyenlerdir.” (Ebû Davud, Sünnet, 17) demiştir. Çünkü kaderi inkâr edenler, aynen Mecusilerin söylediklerini söylemektedirler.”  (İmam Eş’arî, el-İbâne an usûli’d-diyâne, s. 196)

İmam Mâturîdî (v. 333/944)

İmam Mâturîdî, Kitâbu’t-Tevhîd adlı eserinde, kaza ve kader meselesini ayrı bir başlık altında ele almıştır. O gerek bu meseleyi, gerekse irâde meselesini ‘fiillerin yaratılması’ ile alakalı görmekte; biri sabit olursa, diğerinin de sabit olacağını ifade etmektedir. İmam Mâturîdî, kazanın çeşitli anlamları üzerinde durduktan sonra kader konusuna geçmiş ve kaderin iki yönlü olduğunu söylemiştir. Der ki: “Birincisi: Bir şeyin oluşumu açısından sahip olduğu konum ve değerdir. Buna göre kader, bir şeyi hayır-şer, hüsn-kubuh, ve hikmet-sefeh bakımından taşıdığı mahiyet üzere yaratmaktadır… İkincisi: Her şeyin oluşacağı zaman veya mekan, hak veya batıl, ortaya çıkacak mükafat veya cezayı bilmektir. Bunun anlamı Cibril Hadisi diye bilinen meşhur rivayetteki, ‘hayırda şer de Allah’tandır’ ifadesinde mevcuttur…” (İmam Mâturîdî, Kitâbu’t-Tevhîd, s. 307)

Ebû’l-Muîn en-Nesefî (v. 508/1115)

“Allah (cc) kullarının imana ve küfre dair fiillerinin yaratıcısıdır. İster itaat olsun, ister isyan olsun bunların hepsi O’nun (cc) iradesi, isteği, hükmü, kararı ve takdiri iledir. (İmam Nesefî, Akidetü’n-Nesefiyye, s, 3)

Sa‘düddîn Teftâzânî (v. 792/1390)

İnsanın kasıt ve iradesinin geçerli olmadığı fiillerini de, kast ve irade ile kendi tercihiyle yaptığı fiillerini de Allah yaratır. Hepsi Allah’ın kaza ve kaderiyle meydan gelir. Çünkü bir şeyi kudret ve irade ile yaratmak mutlaka o şeyin tafsilat ve teferruatını bilmeye bağlıdır. (İmam Teftazânî, Şerhü’l Akâid, s. 229-230)

Kaza: Düşünce aleminde var olan gizli, açık bütün varlıkların yaratılışından ibarettir.

Kader: Varlığı ayrıntılı bir şekilde teker teker Allah’ın (cc) bilmesidir. Kur’an’da (Hicr,15/21) buyrulduğu gibi: ‘’Her şeyin hazineleri (bilgileri) yalnız bizim yanımızdadır. Biz onu ancak belli bir ölçüyle indiririz.’’ (İmam Teftazânî, Şerhü’l Makâsid fi ilmi’l-Kelâm, c. 2, s. 271)

Muhammed Emin Yıldırım

(5089)

Alimlerin Kadere İman Meselesi Hakkında Söyledikleri