Adaletin Ömercesi (ra) | Muhammed Emin Yıldırım

Örneklik Medresemiz’de ikinci dersimizdeyiz, konumuz ise Hz. Ömer, biz de Adâletin Ömercesi” diyerek Hz. Ömer’i biraz olsun tanımaya çalışacağız.

Yüreklerimizin Gazze, Filistin diye attığı bir zamanda, Hz. Ömer demek de ayrıca manidar olacak…

Din dediğimiz yapı; iki kanatlıdır; bir kanat Tevhid; o insan ile Allah arasındaki iletişimi tesis eder. Diğeri ise Adâlet’tir; o ise insan ile varlık arasındaki iletişimi tesis eder.

Adâlet, hem tesis etmek hem savunmaktır; ama tesis etmek önce gelir.

Peki, adâleti tesis edebilmek için neye ihtiyaç var?

Adâleti tesis edebilmek için derin bir kanaat duygusuna, çok net bir insaf anlayışına, her türlü aidiyetten kurtulmuş aydınlık bir vicdan mahkemesine sahip olmak gerekir.

Neye ihtiyaç varmış:

  • Derin bir kanaat duygusuna
  • Çok net bir insaf anlayışına
  • Her türlü aidiyetten kurtulmuş aydınlık bir vicdan mahkemesine

Hz. Ömer’in (ra) hilafet süreci, her günü Ramazan gibi geçen bir süreçti.

Efendimiz (sas) Hz. Ömer için demişti ki: “Canım elinde olana yemin olsun ki şeytan bile bir yolda yürürken seninle karşılaşsa mutlaka yolunu değiştirip başka bir yola sapar!” (Buhârî, Bed’ul Halk, 11; Müslim, Fedâilu’s-sahabe, 22)

Bir idareci nasıl Hz. Ömer gibi adil olur?

  • Dayatmaya değil, istişareye önem verir.
  • Dalkavukları değil, sadık dostları dost olarak edinir.
  • Aidiyetleri değil, ehliyet ve liyakatleri önceller.
  • Eşitliği değil, hakkaniyeti esas alır.
  • Taraftarlarının hatırını değil, hakikatin hatırını yüceltir.

Hz. Ömer’in adâlet konusunda örnekleri çoktur; ancak biz beş önemli noktada Hz. Ömer’in adâletini anlamaya çalışacağız. Bu beş önemli nokta şunlardır:

1- Hak ve hakikat karşısındaki Adâleti
2- Sevgi ve merhamet karşısındaki Adâleti
3- Mensubiyet ve asabiyet karşısındaki Adâleti
4- Güç ve mülk karşısındaki Adâleti
5- Yönetim ve idare karşısındaki Adâleti

Hak ve hakikat karşısındaki Adâleti

“Esabet imraetün ve ahta Ömer/ Kadın isabet etti, Ömer ise hata etti!”

Sevgi ve merhamet karşısındaki Adâleti

Ömer (ra), Zeyd b. Hârise’nin oğlu Üsâme’ye üç bin beş yüz dirhem tahsis etmiş, oğlu Abdullah’a ondan beş yüz dirhem daha az vermişti. Abdullah (ra), babası Hz. Ömer’e bunun sebebini sorarak: “Üsâme’yi niçin benden üstün tutuyorsun? O benden daha çok savaşa katılmadı ki!” dedi. Ömer (ra), şu muhabbet ve nezâket timsali cevabı verdi: “−Oğlum! Resûlullah Efendimiz (sas) onun babasını senin babandan daha çok severdi. Üsâme’ye de senden daha çok muhabbeti vardı. İşte bu sebeple, Resûlullah’ın sevdiğini kendi sevdiğime tercih ettim!” (Tirmizî, Menâkıb, 39/3813)

Bir defasında Abdullah b. Ömer (ra), Hz. Mikdâd’a ağır konuşmuştu. Ömer (ra) bunu duyunca oğluna: “Eğer senin dilini koparmazsam bana da Ömer demesinler!” diye kükredi. Hz. Ömer’in ciddi olduğunu gören hatırlı kimseler araya girerek ondan oğlu Abdullah’ı bağışlamasını rica ettiler. Ömer (ra) onlara şöyle dedi: “Bırakın, dilini koparayım da bundan böyle Allah Resûlü’nün ashabından hiç kimseye dil uzatamasın! Ve bu, benden sonra tatbik edilecek bir âdet olsun da Allah Resûlü’nün ashâbına sövenlerin dilleri koparılsın!” (Ali el-Müttakî, XII, 669/36023)

Ömer (ra), halîfeliği zamanında bazılarının kendisini Hz. Ebû Bekir’e üstün tutar biçimde konuştuklarını işitti. Bu duruma çok kızdı. Daha sonra çileli hicret günleri gözünde canlandı. Resûlullah (sas) ile Hz. Ebû Bekir’in mağarada birlikte geçirdikleri geceyi hatırlattı ve büyük bir hasret içinde şöyle dedi: “Vallahi, Hz. Ebû Bekir’in o gecesi, Ömer’in bütün ailesinden daha hayırlıdır! Resûlullah (sas) mağaraya gitmek için yola çıkmıştı… Yanında Ebû Bekir (ra) vardı… Nefsim yed-i kudretinde olan Yüce Zât’a yemin ederim ki işte o gece, Ömer’in bütün âl u ashâbından daha hayırlıdır.” (Hâkim, III, 7/4268)

Mensubiyet ve asabiyet karşısındaki Adâleti

Hilafete geçer geçmez valilere gönderdiği mektuplarda ne diyordu?“Benim ailemden veya kabilemden herhangi biri sizin yanınıza gelirse siz Ümmet-i Muhammed’in herhangi bir ferdine gösterdiğinizden daha fazla ilgi onlara gösterirseniz sizi azlederim.”

“Bismillahirrahmanirrahîm: Allah’ın kulu Emîrü’l-Mü’minîn Ömer’den, Âsî oğlu Âsîye!

Ey Âsî’nin oğlu! Bana karşı göstermiş olduğun cesaretine ve bana vermiş olduğun söze muhalefet etmiş olmana hayret ettim. Oysa ben, senin hakkında, senden daha hayırlı olan Bedir ehline muhalefet ederek, benden aldığın cüret ve ahdime vefa konusunda seni tercih ettim. (Bu sözleşmemizi) oldukça kirlettin. Seni azletmekten başka çare kalmadığından, seni azletmekle haksızlık yapmış olacağımı da düşünmüyorum…”

“Bir evden bir kurban yeter…”

Güç ve mülk karşısındaki Adâleti

Utbe b. Ferkad anlatıyor: Bir seferinde Hz. Ömer’e hurma ve yağdan yapılan birkaç sepet helva götürdüm. Bana bunların ne olduğunu sordu. Ben de: “İçlerinde yiyecek var, sana getirdim. Çünkü sabahtan akşama kadar insanların işleriyle uğraşıyorsun. Evine döndüğünde iyi bir gıda alarak kuvvetini muhafaza etmeni istedim” dedim. Ömer (ra), sepetlerden birinin ağzını açtı ve: “Ey Utbe, Allah aşkına söyle! Bunlardan her bir Müslümana bir sepet verdin mi?” diye sordu. “Ey Mü’minlerin Emîri! Kays Kabîlesi’nin bütün mallarını harcasam yine de her Müslümana bir sepet helva veremem!” dedim. Bu sefer Ömer (ra): “Öyleyse bana da lâzım değil” dedikten sonra kuru ekmek ve sert etlerle yapılmış bir sahan tirit getirtti… Sonradan bana, etlerin iyi taraflarını uzaklardan gelen Müslüman misafirlere ikram ettiğini, sert yerlerini ve sinirlerini de kendisinin yediğini söyledi…” (Ali el-Müttakî, XII, 627/35936)

İran fethedildikten sonra Kisrâ’nın (paha biçilemeyen) kılıcı, kemeri ve zînet eşyaları Hz. Ömer’e getirildiği zaman, Ömer (ra) onlara bakıp: “Bunları getirip kumandana teslim eden askerler hakîkaten emîn insanlarmış!” buyurdu.

Bunun üzerine Hz Ali (ra) da şu cevabı verdi:

“Sen iffetli (güzel ahlâklı) oldun, halk da aynı şekilde iffetli oldular.” (Taberî, Târih, IV, 20)

Yönetim ve idare karşısındaki Adâleti

Hz. Ömer’in (sas) dönemi özellikle devlet idaresinde ciddi bir düzenin ve müesseseleşmenin başladığı dönemdir. Hz. Ömer vali seçiminde oldukça titiz davranırdı. Onun valilerden istediği en önemli şeyler şunlardı:

  1. Asla kapıcı kullanmayacaksınız.
  2. Lüks elbiseler giyip, halktan ayrılmayacaksınız.
  3. Maaşla yetinip, Beytülmale dokunmayacaksınız.
  4. Bana çok ayrıntılı mektuplar yazıp, bilgilendirmeler yapacaksınız.

Bu istediklerinin uygulanıp uygulanmadığını da şöyle kontrol ediyordu:

Her yıl hacca gelip, Mina’da benim huzurumda yönettiğiniz halk ile yüzleşeceksiniz.

“Allah’a hamdolsun. Şunu bil ki adalet önemli bir yükümlülüktür. Huzurunda, refakatinde ve kararlarında halka eşit muamele et. Ki, zayıf olanlar adaletten ümitlerini kesmesinler, yüksek mevkide olanlar da kayırılmayı ümit etmesinler. İspat yükümlülüğü, davacıya aittir. İnkâr edene yemin etmek düşer. Gayri meşru olanı meşru; meşru olanı gayri meşru kılmamak şartı ile uzlaşmak caizdir. Mütalaa ettikten sonra (eğer önceki kararın hatalı görünüyorsa) seni dünkü kararını değiştirmekten hiç bir şey menetmesin. Şüphede olduğun bir mesele hakkında Kur‘an veya Peygamberin sünnetinde (uygulamasında) bir şey bulamadığın zaman, meseleyi tekrar tekrar düşün. Emsaller ve benzer vak’aları tefekkür et ve kıyas yaparak karar ver. Şahit göstermek isteyen şahıs için bir vade tespit edilmelidir. Eğer dâvasını ispat ederse, onun hakkını ver. Aksi halde dâva reddedilmelidir. Dayak cezasına çarptırılmış, yalancı şahitlik yapmış miras ve nesepte şüpheli kişiler hariç bütün Müslümanlar (şahitlik için) güvenilirdir.”

Hz. Ömer hilafet süresince kaç vali azletmiştir? İçlerinde Ammâr b. Yasir, Ubade b. Sâmit, Sa’d b. Ebi Vakkas, Şurahbil b. Hasene ve daha nicelerinin olduğu tam 23 valiyi azletmiştir.

“Ey Amr! Annelerinden hür doğan insanları ne zaman köleleştirdiniz?”

“Vallahi! Halifeyim, sultan mıyım bilemiyorum. Eğer halife isem rahmeti elde edebilirim, eğer sultan ise vay halime…”

Selmân-ı Farisî bu sözleri duyunca: “Ömer korkma sen haksız yere bir tek dirhem yemedin, haksız yere bir tek dirhem yedirmedin; sen Resûlullah’ın raşit halifesinsin” diyecekti.

Sözleri:

“Bir kimsenin kıldığı namaza, tuttuğu oruca bakmayınız! Konuştuğunda doğru söylüyor mu, kendisine bir şey emânet edildiğinde emânete riâyet ediyor mu, dünyaya meylettiği zaman helâl, haram gözetiyor mu, ona bakınız. Dileyen oruç tutar, namaz kılar. Ancak emânet duygusu (güvenilirliği) olmayanın dîni yoktur!” (Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, VI, 288; Şuabü’l-İman IV, 230, 326)

“Merhamet etmeyene merhamet olunmaz, kusurları bağışlamayan kimse kendisi de bağışlanmaz, affetmeyen kişi affolunmaz, günahlardan korunmaya çalışmayan kimse de korunup takvâya erdirilmez!” (Buhârî, el-Edebü’l-müfred, Dımaşk, 2001, s. 415, no: 371)

“En sevdiğim kişi, bana ayıp ve kusurlarımı haber verendir.” (Suyûtî, Târîhu’lHulefâ, s. 130)

“Yanlış yaptığımızda bizi uyarmazsanız sizde, uyardığınız halde sizi dinlemezsek bizde hayır yoktur.”

Abdullah b. Mes’ûd (ra) diyor ki: “Muhakkak ki Ömer’in Müslüman olması zafer, hicreti fetih, halifeliği ise rahmettir.” (İbn Hişâm, Sîre, 1/454)

(340)