Sahabe’nin Rehberliğinde Muallimlik

Muallimde olması gereken beş özellik: İman, İhsan, İstikamet, İstikrar ve İstiğna

Muaz b. Cebel’in rehberliği ve alınması gereken mesajlar:

1- İman, kulluğun temeli, esası ve ilk basamağıdır. Muaz b. Cebel gibi iman hakikatlerini öğrenmeli, her an takviye etmeli, amel ile beslemeli ve vazifelerini yerine getirmelisin. Hakiki imanı elde edenin asla yerinde duramayacağını bil ki, imanın hakkını ödeyebilesin.

2- İhsan, Allah’ı görüyormuşçasına O’na kulluk etmek, ibadet etmektir. Muaz b. Cebel gibi ihsanı istenilen düzeyde hayatında tesis etmeli, Allah ne der kaygını diğer her kaygının önüne almalı, ondan gayrisine hayatında yer vermemelisin. İhsan şuurunun altını ciddiyet ve mesuliyet duygusu ile doldur ki, kulluğun özü olan ihlası elde edebilesin.

3- İstikamet, “festakim kema umirt/emrolunduğun gibi dost doğru ol” diyen Rabbinin bir emridir. Muaz b. Cebel gibi bu emri doğru anlamalı, hayatında hakim kılmalı, namazın dışında hiçbir yerde, hiçbir kimseye boyun eğmemelisin.Varmak istediğin hedefini iyice tespit et ki, savrulmayasın, satmayasın, satın alınamayasın, böylece dimdik olarak Rabbine yürüyebilesin.

4- İstikrar, hak yolunda sabit kadem durup, ısrar ve tekrar ile hakikat adına çırpınmaktır. Muaz b. Cebel gibi, hakikate kilitlenip, Allah’ın kitabında, Resulü’nün sünnetinde ve bunları doğru anlayan alimlerin rehberliğinde adım atmalısın. Haddini aşıp, bana göre diyerek kuruntular üzerinden konuşma ki, mahcup olmayasın, felakete sürüklenmeyesin.

5- İstiğna, gönül zenginliğidir; Allah’tan başkasına el açmamak, bir şeyler istememek ve beklememektir. Muaz b. Cebel gibi, ilim yolunda yürüsen bile kimselere yaslanmamalı, dinden konuşmalı, ama dinden geçinmemelidir. Kanaati kendine en büyük zenginlik olarak belirle ki, altının, gümüşün, kadifenin, ipeğin kulu değil, Allah’ın kulu olarak kalabilesin.
Muaz b. Cebel’in son sözleri: “Allah’ım bir ömür Senden korkarak yaşadım, haşyet üzere olmaya çalıştım. Ama şimdi senden ümitliyim. Sen de bilirsin ki ben, dünyanın ne akan nehirlerine, ne salınan ağaçlarına takıldım. Sadece istediğim senin affına ve mağfiretine nail olmaktır. Beni affın ile ve mağfiretin ile karşıla!”

Meçhul Kur’an talebesine bir mektup:

Aziz muhterem kardeşim…

Mademki İslâm’ın her derdine razı olduğunu bildiriyorsun, bu müjdenle bize aşk ve şevk veriyorsun, o halde iyi dinle:

Vazifen: Dikenler arasından güller toplamaktır. Ayağın çıplaktır, batacak; elin açıktır, ısıracak. Buna sevineceksin!

Firavunlar kucağında büyüyen çocuk Mûsâ’ları safına alacaksın. Aldığın için dövecekler. Konuştuğun için zindana koyacaklar; sevineceksin!

Çöllere sürülürsen, kanınla ağaç yetiştireceksin. Kutuplara sürülürsen, vücut ısınla sebze yetiştireceksin. Yeşilliği sevmeyenler olacak. Yakacaklar, yıkacaklar. Sen bunu sabırla seyredeceksin!

Karanlık zindanlara atarlarsa, ışık; paslı vicdanları görürsen, ümit; imansız kalplere rastlarsan, Nur vereceksin. Sen verdiğin için suç, sen getirdiğin için ceza, sen konuştuğun için mahkûm olacaksın. Ve buna şükredeceksin!

Anadan, yardan, serden ayrılacaksın. Candan, gönülden Kur’ân’a sarılacaksın. Damla iken deniz, nefes iken tayfun olacaksın. Derdini yazmak için derini kâğıt, kanını mürekkep edeceksin. Kimse ile görüştürmezlerse, mecnun olup çöllere düşeceksin. Leyla arar gibi nur arayanları bulacaksın. Bulamazsan üzülmeyeceksin!

Makamlar, servetler verirlerse, nefsini unutacaksın…

Yalan, iftira, çamur fırtınasına tutulursan, hissiyâtını terk edeceksin…

Önünde demirden set yaparlarsa, dişinle deleceksin. Dağları toptan oymak gerekirse, iğne ile oyacaksın. Unutma! Nerede olursan ol, küfrün ve cehlin tâ temelini çürüteceksin.

Bir gün Kur’ân etrafındaki surların yıkıldığını görürsen; hemen kemiklerini taş, etlerini harç, kanını da su edeceksin.

Etrafına ilimden, irfandan, faziletten, ahlâktan kaleler dikeceksin. Kaleler, fedailer ister. Nasıl olsa sen de içinde fedai olacaksın.

Bu mektubu okuyunca, Mesnevî’yi okuyan Yunus Emre gibi “Uzun olmuş” diyeceksin. Onun gibi “Ben olsa idim ‘Ete, kemiğe büründüm. Yunus diye göründüm’ derdim” dediği gibi, sen de “Ne lüzum vardı uzun uzun yazmaya, kısaca ‘Kur’ân talebesi olacaksın’ deseydin yeterdi” diyeceksin.

Haklısın; zira İslâm yoluna giren, bilir ki bu yol kıldan ince, kılıçtan keskindir. Her kişinin değil, er kişinin yoludur.

Seni bütün ruh-u canımla kucaklar, gözlerinden öper, duâlarına mukabele eder, Allah’ın rızası dairesinde buluşmak üzere mektubuma son verirken, dalâlete düşen din kardeşlerimin, kısa bir zamanda sizin gibi hidayete ermelerini Cenâb-ı Vâcibü’l-Vücud olan Hazret-i Allah’tan niyaz eylerim. Âmin.

Pür kusur kardeşiniz

Zübeyir Gündüzalp

(846)