Ravinin Tenkidi (Cerh ve Tadil) / Tirmizi: Çocuk Emzirme Bölümü

Ravinin Tenkidi (Cerh ve Ta`dil)

Hicri birinci asrın sonlarından itibaren isnadın yaygınlaşıp hadisin ayrılmaz bir parçası haline gelmeye başlamasıyla senette yer alan ravilerin ehliyetleri açısından araştırılması zorunla hale gelmiştir. Böylece ravinin hadis rivayetine ehil olmadığını ortaya koymak suretiyle, cerh, güvenilir olduğunu tesbit etmek ile de ta`dil faaliyetine başlanmıştır. Tenkid ile kastedilen de ravinin hadis rivayetine ehil olup olmadığını ortaya koymaktır. Hadis ilminde bu faaliyet cerh ve ta`dil olarak isimlendirilir. Ravileri hadis rivayetine ehliyetleri açısından inceleyen hadis alimlerine münekkid muhaddis denilmektedir.

Sonraki dönemlere nisbetle çok fazla olmasa da ravi tenkidinin sahabe döneminden itibaren başladığı görülmektedir. Bu dönemdeki eleştiriler unutma, yanılma gibi fıtrî zaaflardan kaynaklanmaktaydı. Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Ali, Ubade b. Samit, Abdullah b. Selâm, Hz. Âişe, Abdullah b. Abbas, Enes b. Mâlik ravi tenkidiyle tanınan sahabîlerdir. Bunlar arasında Hz. Âişe en çok ravi tenkidi yapan sahabî olarak tanınmaktadır.

Sahabe ve büyük Tabiîlerin çoğunlukla hayatta olduğu hicri birinci asırda münekkid ve tenkide uğrayan ravi sayısı çok fazla değildir. Said b. Cübeyr, İbrahim en-Nehaî, Şa`bî, Tâvus b. Keysân, Muhammed b. Sirîn bu dönemin münekkidleri olarak kaydedilmektedir.

Hicrî ikinci asrın başlarından itibaren artan hadis uydurma faaliyetleri sebebiyle ravi tenkidleri de artmaya başlamıştır. Bu hususta en geniş faaliyeti Şu’be b. Haccac yapmıştır.

Hicrî üçüncü asır ravi tenkidi açısından geliştiği aynı zamanda eserlere geçirildiği dönemdir. İbn Sa’d, Ali b. Medînî, Ahmed b. Hanbel, Dârimî, Buharî, Müslim, Ebu Davud, Tirmizî, Nesaî üçüncü asrın önde gelen münekkidleri olarak zikredilebilir.

Hicrî dördüncü asırdan sonraki alimler doğrudan değil dolaylı ravi tenkidi yapmışlardır. Çünkü onlar çoğunlukla önceki münekkidlerin görüşlerine dayalı açıklamalarda bulunmuşlardır.

Cerh ve Ta`dil Kavramı

Cerh; maddi veya manevi olarak yaralamak anlamına gelir. Hadis ıstılahında ise, sika bir alimin, fısk, tedlis ve yalancılık kusurlarından dolayı bir raviyi ve rivayetini reddetmesine denilir.
Ta`dil; zulmün zıddı, ılımlılık ve gönülde doğru olduğu kanaati beliren şey anlamına gelir. Hadis ıstılahında ise, raviyi, rivayetlerinin kabulünü gerektirecek sıfatlarla nitelemektir.

Tarifi

Cerh ve ta`dili Ebu Hatim er-Râzî, “Sika olan veya olmayan alimin durumunu açıklamak” olarak tarif etmiştir.

Kâtip Çelebi ise, “Bir takım özel lafızlar kullanarak bu lafızların mertebelerinden ve ravilerin cerh ve ta`dilinden bahseden bir ilim olarak hadis ricali ilminin bir koludur.”

Hadis Tenkidi İkiye Ayrılır:

1. Sened Tenkidi (Harici Tenkid)
2. Metin Tenkidi (Dahili Tenkid)

Doğuşuna Yol Açan Sebepler

1. İnsan Za`fı
Kur’an-ı Kerim’e göre insanoğlu canlıların en mükemmeli olmakla birlikte , günah işleme, hata yapma, unutma ve yanılma gibi beşerî arızalardan tamamen korunmuş değildir. Bu gerçekten haraketle, hadislerin nakil görevini üstlenen Müslümanların, birer insan olarak az ya da çok, günah işleme, unutma, hata yapma veya yanılma nedeniye rivayet ettikleri hadisleri zaman zaman değişikliğe uğratmışlardır.
İşte cerh ve ta`dil ilminin ortaya çıkışını hazırlayan ilk ve önemli sebep, ravilerin bu tür beşerî zaafları olduğunu söylemek mümkündür.

2. Hadis Uydurmacılığı
Rical tenkidi ilmi olan Cerh ve ta`dilin bir başka ortaya çıkış sebebi olarak hadis uydurmacılığı olduğu zikredilmiştir. Özellikle fitne olayından sonra teşekkül eden grupların kendi görüşlerini yaymak için nadir de olsa bu çeşit uydurmacılığa giriştikleri bilinen bir gerçektir. Bu olaylar üzerine hadis rivayet edenlerin sıkı bir denetime tutulması gündeme gelmiştir. Bu durumu İbn Sîrîn şöyle ifade etmektedir. “Önceleri isnad aranmazdı. Fitne meydana gelince, ‘ravilerinizin ismini söyleyin’ denmeye başlandı. Böylece sünnet ehline bakılır hadisleri alınır, bidat ehline dikkat edilir hadisleri alınmazdı.”
Hadis bilginleri içinde, cerh ve ta`dil faaliyetinin vacip olduğunu söyleyenler olmuştur.
Münekkidlerin Durumları

Münekkid alimler tenkitlerindeki titizliklerine göre üç kısma ayrılırlar.

1. Müteşeddid
Çok az ve basit hatasından dolayı raviyi cerh eden münekkidler müteşeddid diye vasıflandırılır. Bunların ta`dil ettikleri ravilerin güvenilirliğinden şüphe edilmez. Cerh ettikleri raviler hakkında ise ihtiyatlı olmak ve diğer münekkidlerin görüşlerini de dikkate almak gerekir. Yahya b. Saîd el-Kattân, Yahya b. Maîn, Cüzcanî, Ebu Hatim er- Razî, Nesaî müteşeddid münekkidlerin önde gelenlerindendir.

2. Mu`tedil
Tenkidlerinde aşırı titiz ve aşırı gevşek olmayan münekkidler mutedil olarak vasıflandırılır. Ahmed b. Hanbel, Buharî, İbn Adî mutedil münekkidlerin önde gelenlerindendir.

3. Mütesahil
Tenkidlerinde gevşek davranan, hatası çok önemli ve fazla olmadıkça raviyi cerh etmeyen münekkidler ise mütesahil olarak vasıflandırılır. Tirmizî, İbn Hibban, Hâkim en-Nisâburî, Beyhâkî mütesahil münekkidlerin önde gelenlerindendir.
Münekkidde Aranan Şartlar

Birçok ilmi ve bilgiyi etkilemesi açısından önemli ve mesuliyet isteyen bir faaliyet olan ravi tenkidi, din emanetinin her türlü şaiben uzak olarak gelecek nesillere teslim etme sorumluluğudur. Bu nedenle hadis alimleri, tenkid sorumluluğunu her zaman hissetmişler ve bunun titizlikle yerine getirilebilmesi için münekkidlerde bazı şartların bulunmasını şart koşmuşlardır.

1. İlim, takva, vera ve sıdk
Kendisi adil olmayan münekkidin tenkidi geçerli değildir. Zehebî, tam bir vera ve bilgi sahibi olmadan ravi hakkında söz söylemenin caiz olmadığını söylemiştir. Münekkidin en az hatayla en isabetli tenkide ulaşabilmesi için, dinî ilimler ve özellikle şer’î hükümler konusunda bilgi sahibi olması şarttır. Münekkidin, aynı zamanda takva ve vera sahibi, ayrıca doğru sözlü olması da şart koşulmuştur.

2. Tarafsızlık ve iyi niyet
Sehâvî, tarafgirlik ve kinin münekkidi insaftan uzaklaştırıp raviyi haksız yere tenkid etmesine sebep olacağını söylemiştir.

Her şeye rağmen ravi münekkidleri akrabalık, dostluk, hemşerilik vb. nedenlere dayalı tarafgirlikten uzak durmanın en güzel örneklerini vermişlerdir. İbnü’l-Medînî, babası hakkında “Bu, din meselesidir. O zayıf bir ravidir.”, Ebu Davud, oğlu Abdullah için “yalancıdır”, Zeyd b. Ebi Üneyse “Yalancılıkla anılan kardeşim Yahya’dan hadis almayın” diyebilmiştir. Vekî` b. Cerrah da, Beytü’l-Mal’dan sorumlu babasından hadis rivayet ederken, rivayetini takviye amaçlı bir başkasını onunla birlikte zikretme titizliğini göstermiştir.

3. Cerh ve ta`dil sebeplerini bilmek
Cerh ve ta`dilde en önemli konu, cerhi gerektiren hususlardır. Münekkidin bu konuda yeterli bilgiye sahip olmaması, cerhi gerektirmeyen sebeplerle pek çok ravinin haksız yere cerh edilmesine veya cerh edilmesi gerekenlerin de ta`dil edilmesine neden olur.
İbn Hacer, ancak cerh sebeplerini bilen münekkidlerin cerhlerinin muteber olduğunu ifade etmiştir.

4. Cerh ve ta`dil lafızlarının manalarını bilmek
Münekkidin cerh ve ta`dil maksadıyla kullanılan sözlerin anlamını iyi bilmesi gerekir. Böylece cerh kasdıyla söylenmemiş bir lafzı, cerh manasında anlama hatasına düşmekten korunmuş olur. Cerh ve ta`dil lafızlarının, Arapçadaki kullanılış tarzlarını iyi bilenler, İbn Abbas’ın, kölesi İkrime; İbn Ömer’in, kölesi Nâfî hakkında kizb lafzını kullanmalarının tekzib anlamında değil, Hicaz’lıların örfünde hata anlamına geldiğini bilir ve ona göre ravi hakkında hüküm verirler.

Cerh ve Ta`dil Adabı

1. Ilımlı olmak
2. Ravinin cerhi yanında, varsa, adalet yönüne de değinmek
3. Gerektiğinde ve gereği kadar cerh etmek

Raviler Hakkında Konuşmak Gıybet midir?
Raviler hakkında konuşmanın gıybet olacağını söyleyenler bulunmuştur. Ancak dinin ikinci kaynağı olan hadislerin sağlıklı şekilde naklini ve Hz. Peygamber’e ait olanla olmayanı tesbit amacıyla raviler hakkında bilgi vermenin gıybet olmayacağı genel kabul görmüştür.
Hiç kuşkusuz böyle bir yola gidilmesinin gerçek sebebi, Tirmizî’nin açıkça belirttiği gibi “Müslümaların iyiliğini istemektir.” Yoksa kimse, sebepsizce Müslümanları çekiştirmek istemiş değildir. Meşhur münekkid Yahya b. Said el-Kattan’a;

– Sen, cerh ettiğin kişilerin kıyamet günü hasım olarak karşına çıkmalarından endişe etmiyor musun? diye sorulduğu zaman o şöyle demiştir:

– Bunların düşmanlığıyla karşılaşmam, hadisini savunmadığımdan dolayı Nebi’nin (s.a.v.) bana düşman olması yanında pek hafif kalır!”

Cerh ve Ta`dil Edebiyatı

Cerh ve Ta`dil konusunda yazılan eserleri üç gruba ayırmak mümkündür.

1. Yalnız zayıf ravilerin zikredildiği eserler
Genellikle Kitabu’d-Duafa adı altında toplanabilecek bu grupta eser verenler arasında belli başlıları şunlardır. Yahya b. Maîn, Ali b. el-Medînî, Buharî, Ebu Hatim er-Râzî, Nesaî, İbn Hibban, Dârekutnî, Hâkim en-Nîsâburî, Zehebî ve İbn Hacer.

2. Yalnız sika ravilerin zikredildiği eserler
Genellikle Kitabu’s-Sikât adı altında kaleme alınan bu türde eserlerin belli başlıları şunlardır.
Ali b. el-Medînî, el-İclî, İbn Hibban, Zehebî.

3. Sika ve zayıf ravilerin zikredildiği eserler
Genellikle tarih diye adlandırılan bu tür eserlerin belli başlıları şunlardır.
Leys b. Sa`d, İbnü’l-Mübarek, İbn Sa`d, İbn Maîn, Buharî, İbn Mâce, Tirmizî, Hatîb el-Bağdadî.
Bu konuda daha özel nitelikte el-Cerh ve’t-Ta`dil adı altında eser veren belli başlı müellifler şunlardır.
Yakub el-Cüzcânî, el-İclî, Ebu Hatim er-Râzî, el-Bâcî

Ta`dil Lafızları

1. Birinci Mertebe : Hakkında ثقة (güvenilir) veya متقن ثبة(sağlam ve güvenilir) denilen raviler. Bunların hadisi delil olarak kullanılır.

2. İkinci Mertebe : صدوق(doğru sözlüdür), محله الصدق(böylesine doğru sözlü denilebilir) veya لابأس (rivayetinde bir sakınca yoktur) denilen raviler. Bunların hadisleri yazılır ve itibar için kullanılır.

3. Üçüncü Mertebe : شيخ(rivayeti terk edilmez, fakat tek başına da delil olmaz) denile ravilerdir. Bunların da hadisleri itibar için yazılır.

4. Dördüncü Mertebe : صالح الحديث(hadisi delil olarak kullanılabilir) denilen raviler. Bunların da hadisleri itibar için yazılır.

Cerh Lafızları

1. Birinci Mertebe : صالح الحديث (hadis rivayetinde gevşektir)
2. İkinci Mertebe : ليس بقوى(hadis rivayetinde kuvvetli değildir)
3. Üçüncü Mertebe : ضعيف الحديث(hadisi zayıftır)
4. Dördüncü Mertebe : كذاب(yalancıdır), ذاهب الحديث(hadisi sakıttır) ve متروك الحديث(hadisi terk edilmiştir).
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
كِتَاب الرَّضَاعِ

 

EMZİRME
بَاب مَا جَاءَ يُحَرَّمُ مِنْ الرَّضَاعِ مَا يُحَرَّمُ مِنْ النَّسَبِ
Neseb Yönünden Haram Olan Süt Yönünden de Haramdır

1 (1146)- حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ مَنِيعٍ، حَدَّثَنَا إِسْمَعِيلُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ، حَدَّثَنَا عَلِيُّ بْنُ زَيْدٍ، عَنْ سَعِيدِ بْنِ الْمُسَيِّبِ، عَنْ عَلِيِّ بْنِ أَبِي طَالِبٍ قَالَ:
قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِنَّ اللَّهَ حَرَّمَ مِنْ الرَّضَاعِ مَا حَرَّمَ مِنْ النَّسَبِ.
قَالَ: وَفِي الْبَاب؛ عَنْ عَائِشَةَ، وَابْنِ عَبَّاسٍ، وَأُمِّ حَبِيبَةَ.
قَالَ أَبُو عِيسَى: حَدِيثُ عَلِيٍّ حَسَنٌ صَحِيحٌ.

1. Ali b. Ebi Tâlib’den (r.a.) rivayete göre: Resûlullah (s.a.) şöyle buyurdu:
“Allah, neseb yönünden haram kıldığını süt emme yönünden aynen haram kılmıştır.”
Ebu İsa: “Ali’nin bu hadisi hasen sahih’tir” demiştir.
Nesâî, Nikah, 51; İbn Mâce, Nikah, 34

Açıklama
Bir sonraki hadisle birlikte açıklanacaktır.

2 (1147)- حَدَّثَنَا بُنْدَارٌ، حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ سَعِيدٍ الْقَطَّانُ، حَدَّثَنَا مَالِكٌ ح و حَدَّثَنَا إِسْحَقُ بْنُ مُوسَى الْأَنْصَارِيُّ، قَالَ حَدَّثَنَا مَعْنٌ، قَالَ حَدَّثَنَا مَالِكٌ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ دِينَارٍ، عَنْ سُلَيْمَانَ بْنِ يَسَارٍ، عَنْ عُرْوَةَ بْنِ الزُّبَيْرِ، عَنْ عَائِشَةَ قَالَتْ:
قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِنَّ اللَّهَ حَرَّمَ مِنْ الرَّضَاعَةِ مَا حَرَّمَ مِنْ الْوِلَادَةِ.
قَالَ أَبُو عِيسَى: هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ. وَالْعَمَلُ عَلَى هَذَا عِنْدَ أَهْلِ الْعِلْمِ مِنْ أَصْحَابِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَغَيْرِهِمْ، لَا نَعْلَمُ بَيْنَهُمْ فِي ذَلِكَ اخْتِلَافًا.

2. Hz. Âişe’den (r.anha) rivayete göre: Resûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur:
“Allah, doğum bakımından haram kıldığı kimseleri, süt emme bakımından da haram kılmıştır.”
Ebu İsa: “Bu hadis hasen sahih’tir” demiştir.
Nesâî, Nikah, 51; İbn Mâce, Nikah, 34

Açıklama
İslâm’da evlenme engeli taşıması bakımından “doğurmak” ile “süt vermek” arasında hiçbir fark yoktur. Süt anne ile evlenmek haram olduğu gibi, süt kardeşlerle evlenmek de haramdır. Hatta torunlarına bile aralarında evlenmek haram kabul edilmiştir. İslam’da süt evliliklerindeki yasağın formülü şudur: “Emenin emzirene nefsi haramdır, emzirenin emene nesli haramdır.” Sütün miktarı kimi alimlere göre 1 damla da olsa kural geçerlidir. Kimilerine göre ise midesine inecek ölçüdedir. Kur’ân, kendisiyle evlenilmesi haram kılınan kadınlar arasında, “süt anneleri ve süt kız kardeşleri” de sayar.

Nisa-23. Size şunlarla evlenmek haram kılındı: Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi emziren sütanneleriniz, süt kız kardeşleriniz, hanımlarınızın anneleri, kendileriyle zifafa girdiğiniz hanımlarınızdan olup evlerinizde bulunan üvey kızlarınız, -eğer anneleri ile zifafa girmemişseniz onlarla evlenmenizde size bir günah yoktur- öz oğullarınızın hanımları, iki kız kardeşi (nikâh altında) bir araya getirmeniz. Ancak geçenler (önceden yapılan bu tür evlilikler) başka. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

Fıkhu’l-Hadis
Mahremiyet bakımından süt kardeşliği nesep kardeşliği gibidir.
بَاب مَا جَاءَ فِي لَبَنِ الْفَحْلِ
Lebenu’l-Fahl

3 (1148)- حَدَّثَنَا الْحَسَنُ بْنُ عَلِيٍّ الْخَلَّالُ، حَدَّثَنَا ابْنُ نُمَيْرٍ، عَنْ هِشَامِ بْنِ عُرْوَةَ، عَنْ أَبِيهِ، عَنْ عَائِشَةَ قَالَتْ:
جَاءَ عَمِّي مِنْ الرَّضَاعَةِ، يَسْتَأْذِنُ عَلَيَّ، فَأَبَيْتُ أَنْ آذَنَ لَهُ حَتَّى أَسْتَأْمِرَ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: فَلْيَلِجْ عَلَيْكِ، فَإِنَّهُ عَمُّكِ، قَالَتْ: إِنَّمَا أَرْضَعَتْنِي الْمَرْأَةُ، وَلَمْ يُرْضِعْنِي الرَّجُلُ، قَالَ: فَإِنَّهُ عَمُّكِ، فَلْيَلِجْ عَلَيْكِ.
قَالَ أَبُو عِيسَى: هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ. وَالْعَمَلُ عَلَى هَذَا عِنْدَ بَعْضِ أَهْلِ الْعِلْمِ مِنْ أَصْحَابِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، وَغَيْرِهِمْ كَرِهُوا لَبَنَ الْفَحْلِ، وَالْأَصْلُ فِي هَذَا حَدِيثُ عَائِشَةَ، وَقَدْ رَخَّصَ بَعْضُ أَهْلِ الْعِلْمِ فِي لَبَنِ الْفَحْلِ، وَالْقَوْلُ الْأَوَّلُ أَصَحُّ.

3. Hz. Âişe’den (r.anha) rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir: Süt emme yönünden amcam olan kişi gelip yanıma girmek için izin istedi. Resûlullah’dan (s.a.) emir almadıkça ona izin vermeyi kabul etmedim. Resûlullah (s.a.):

“Yanına girsin, o senin amcan yerindedir.” buyurdu. Âişe dedi ki: Onun karısı beni emzirmişti, kocası değil. Resûlullah (s.a.) de buyurdu ki: “O senin amcandır yanına girsin.”
Ebu İsa: “Bu hadis hasen sahih’tir” demiştir.
Buharî, Nikah, 118; Müslim, Rada’, 2

Açıklama
Hadiste, Hz. Âişe validemizin başından geçen bir olay anlatılmaktadır. Birlikte süt emdikleri süt kardeşinin amcası gelip Hz. Âişe validemizin yanına girmek isteyince buna engel olmuş ve durumu Hz. Peygambere haber vermiştir. Zira bu kişinin kendisine nâmahrem olduğunu, süt kardeşinin amcasının kendisinin de amcası yerine geçmeyeceğini düşünmektedir. Resûlullah’ın (s.a.) açıklaması müçtehitlere delil teşkil etmiş, süt kardeşinin mahremleri kendisine de mahrem olacağı hükmünü vermişlerdir.

Fıkhu’l-Hadis
Kişiye mahrem sayılanlar süt kardeşine de mahrem sayılırlar.

4 (1149)- حَدَّثَنَا قُتَيْبَةُ، حَدَّثَنَا مَالِكٌ ح و حَدَّثَنَا الْأَنْصَارِيُّ، حَدَّثَنَا مَعْنٌ، قَالَ حَدَّثَنَا مَالِكٌ، عَنْ ابْنِ شِهَابٍ، عَنْ عَمْرِو بْنِ الشَّرِيدِ، عَنْ ابْنِ عَبَّاسٍ،
أَنَّهُ سُئِلَ عَنْ رَجُلٍ لَهُ جَارِيتَانِ، أَرْضَعَتْ إِحْدَاهُمَا جَارِيَةً، وَالْأُخْرَى غُلَامًا، أَيَحِلُّ لِلْغُلَامِ أَنْ يَتَزَوَّجَ بِالْجَارِيَةِ؟ فَقَالَ: لَا! اللِّقَاحُ وَاحِدٌ.
قَالَ أَبُو عِيسَى: وَهَذَا تَفْسِيرُ لَبَنِ الْفَحْلِ، وَهَذَا الْأَصْلُ فِي هَذَا الْبَابِ، وَهُوَ قَوْلُ أَحْمَدَ، وَإِسْحَقَ.

4. İbn Abbas’dan (r.a.) rivayete göre, iki cariyesi olan bir erkek hakkında şöyle soruldu: Bu cariyelerden biri bir oğlan çocuğunu diğeri de bir kız çocuğunu emzirmiştir. Bu çocuk sonra birbirleriyle evlenebilir mi? İbn Abbas dedi ki: Hayır evlenemezler, o iki cariye de aynı erkeğin döl suyu ile sulanmıştır. Dolayısıyla aşı birdir.
Tirmizî

Açıklama
Süt Hısımlığı. Çocukla öz annesi dışında kendisine süt veren kadın ve onun belirli derecedeki yakınları arasında meydana gelen hısımlıktır. Süt hısımlığı miras hakkı doğurmazsa da bir evlenme engeli teşkil eder. Bu gruptaki hısımlar da kendileriyle sürekli olarak evlenilmesi yasak olan akrabalar grubunda yer alırlar. Bu yolla evlenilmesi yasak olan hısımlar şunlardır:

1. Süt usul, yani sütanne, baba, sütnine ve dede.
2. Süt fürû, yani süt çocuklar ve torunlar.
3. Sütanne ve babanın neseb ve sütten olan fürûu, yani sütkardeşler ve onların çocukları.
4. Süt dede ve ninenin sadece çocukları ki bunlar süt halalar ve süt teyzeler olmaktadır.
5. Eşin sütannesi ve ninesi.
6. Eşin sütten olan kız çocukları ve kız torunları. Burada söz konusu olan koca eşin süt çocuğu emzirirken evli bulunduğu koca değildir. O zaten süt usul olarak yukarıda zikredildi. Buradaki koca sütanne ile daha sonra evlenmiş bulunan kimsedir. Bu son durumda kız çocuk ve kız torunların yasak olabilmesi için nikâh yetmeyip evliliğin zifafla fiilen başlaması da gerekmektedir.
7. Süt baba ve dedenin süt anne ve nine olmayan eşleri. Süt anne ve nine süt usul olarak yukarıda zaten zikredildi.
8. Sütten olan fürûun eşleri.
Hukukçuların çoğunluğuna göre çocuğun ilk iki yaş içerisinde emdiği süt az olsun çok olsun süt hısımlığının meydana gelmesi için yeterlidir. İmam Şâfiî ise süt hısımlığının oluşabilmesi için ilk iki yaş içinde beş fâsılalı ve doyurucu emişin şart olduğunu söylemektedir. İki yaşından sonra emmiş olduğu süt müctehidlerin çoğuna göre bu tür bir hısımlık ve evlenme yasağı doğurmaz.

Fıkhu’l-Hadis
Aralarında süt hısımlığı bulunanlar ebediyen birbirleriyle evlenemezler.
بَاب مَا جَاءَ فِي حَقِّ الزَّوْجِ عَلَى الْمَرْأَةِ
Kocanın Karısı Üzerindeki Hakkı

5 (1159)- حَدَّثَنَا مَحْمُودُ بْنُ غَيْلَانَ، حَدَّثَنَا النَّضْرُ بْنُ شُمَيْلٍ، أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَمْرٍو، عَنْ أَبِي سَلَمَةَ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ،
عَنْ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ: لَوْ كُنْتُ آمِرًا أَحَدًا أَنْ يَسْجُدَ لِأَحَدٍ، لَأَمَرْتُ الْمَرْأَةَ أَنْ تَسْجُدَ لِزَوْجِهَا.
قَالَ: وَفِي الْبَاب؛ عَنْ مُعَاذِ بْنِ جَبَلٍ، وَسُرَاقَةَ بْنِ مَالِكِ بْنِ جُعْشُمٍ، وَعَائِشَةَ، وَابْنِ عَبَّاسٍ، وَعَبْدِ اللَّهِ بْنِ أَبِي أَوْفَى، وَطَلْقِ بْنِ عَلِيٍّ، وَأُمِّ سَلَمَةَ، وَأَنَسٍ، وَابْنِ عُمَرَ.
قَالَ أَبُو عِيسَى: حَدِيثُ أَبِي هُرَيْرَةَ حَدِيثٌ حَسَنٌ غَرِيبٌ مِنْ هَذَا الْوَجْهِ مِنْ حَدِيثِ مُحَمَّدِ بْنِ عَمْرٍو عَنْ أَبِي سَلَمَةَ عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ

5. Ebu Hüreyre’den (r.a.) rivayete göre, Hz. Peygamber (s.a.) şöyle buyurmuştur:
“İnsanlardan birisinin bir diğerine secde etmesini emredecek olsaydım, kadının kocasına secde etmesini emrederdim.”
Ebu İsa: “Ebu Hüreyre’nin bu hadisi hasen ğarib’tir” demiştir.
Tirmizî

Açıklama
Aile hayatında huzur ve mutluluğun olabilmesi için İslam taraflara görevler yüklemiştir. Karı-koca birbirlerine karşı dürüst ve sevecen olacaklar, her biri eşine karşı sorumluluklarını yerine getirecektir. Bu sorumluluklardan birisi de kadının kocasına itaat etmesidir. Bu zorunluluğu aile hayatının sağlıklı bir şekilde devam etmesinin gereği olarak anlamak gerekir. Hadiste kadının erkeğe secde etmesi zaten emredilmemektedir. Secde meselesini öne çıkararak, Allah’dan başkasına secde etmeye işaret eden bu hadis uydurmadır, hükmünü vermek hem hadisi anlamamak hem de acelecilik olur. Zira Ebu Hüreyre’nin dışında bu hadis tam dokuz sahabî’den daha rivayet edilmiştir. Ayrıca Tirmizî hadisin sıhhatine yönelik “hasen garib” tabirini kullanmıştır. Kendine özgü olan bu kullanışıyla Tirmizî, hadisin “hasen li zâtihi” olduğunu kastetmektedir.

Fıkhu’l-Hadis
Aile hayatının uyumlu bir şekilde yürütülebilmesi için karı-koca üzerine düşen görevleri yerine getirmelidirler.

6 (1160)- حَدَّثَنَا هَنَّادٌ، حَدَّثَنَا مُلَازِمُ بْنُ عَمْرٍو، قَالَ حَدَّثَنِي عَبْدُ اللَّهِ بْنُ بَدْرٍ، عَنْ قَيْسِ بْنِ طَلْقٍ، عَنْ أَبِيهِ طَلْقِ بْنِ عَلِيٍّ قَالَ:
قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِذَا الرَّجُلُ دَعَا زَوْجَتَهُ لِحَاجَتِهِ، فَلْتَأْتِهِ وَإِنْ كَانَتْ عَلَى التَّنُّورِ.
قَالَ أَبُو عِيسَى: هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ غَرِيبٌ

6. Talk b. Ali’den (r.a.) rivayete göre: Resûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur:
“Erkek bir ihtiyacı için hanımını çağırdığında tandır başında ekmek yapıyor bile olsa hemen o işini bırakıp kocasının yanına gelsin.”
Ebu İsa: “Bu hadis hasen ğarib’tir” demiştir.
Tirmizî

7 (1161)- حَدَّثَنَا وَاصِلُ بْنُ عَبْدِ الْأَعْلَى، حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ فُضَيْلٍ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ أَبِي نَصْرٍ، عَنْ مُسَاوِرٍ الْحِمْيَرِيِّ، عَنْ أُمِّهِ، عَنْ أُمِّ سَلَمَةَ قَالَتْ:
قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: أَيُّمَا امْرَأَةٍ مَاتَتْ، وَزَوْجُهَا عَنْهَا رَاضٍ، دَخَلَتْ الْجَنَّةَ.
قَالَ أَبُو عِيسَى: هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ غَرِيبٌ

7. Ümmü Seleme’den (r.anha) rivayete göre: Resûlullah (s.a.) şöyle buyurdu:
“Hangi kadın, kocası kendisinden razı olarak ölürse mutlaka cennete girer.”
Ebu İsa: “Bu hadis hasen ğarib’tir” demiştir.
İbn Mâce, Nikah, 4
بَاب مَا جَاءَ فِي حَقِّ الْمَرْأَةِ عَلَى زَوْجِهَا
Kadının Kocası Üzerindeki Hakkı

8 (1162)- حَدَّثَنَا أَبُو كُرَيْبٍ، حَدَّثَنَا عَبْدَةُ بْنُ سُلَيْمَانَ، عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ عَمْرٍو، حَدَّثَنَا أَبُو سَلَمَةَ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ قَالَ:
قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: أَكْمَلُ الْمُؤْمِنِينَ إِيمَانًا، أَحْسَنُهُمْ خُلُقًا، وَخِيَارُكُمْ خِيَارُكُمْ لِنِسَائِهِمْ خُلُقًا.
قَالَ: وَفِي الْبَاب؛ عَنْ عَائِشَةَ، وَابْنِ عَبَّاسٍ.
قَالَ أَبُو عِيسَى: حَدِيثُ أَبِي هُرَيْرَةَ هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ.

8. Ebu Hüreyre’den (r.a.) rivayete göre: Resûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur:
“Mü’minlerin iman bakımından en olgun olanları, ahlak yönünden en güzel olanlarıdır. Sizin iyileriniz, kadınlarına iyi davrananlardır.”
Ebu İsa: “Ebu Hüreyre’nin bu hadisi hasen sahih’tir” demiştir.
Ebu Davud, Sünnet, 15

Açıklama
Aile hayatında mutluluğa ulaşmak için her iki tarafın da üzerlerine düşen görevleri yerine getirmesi gerektiğini yazmıştık. Kadın kocasına itaatkâr olurken, koca da hanımına sevgi gösterip ona iyi davranacaktır. Hanımın ihtiyaçlarını gidermek, kimseye muhtaç olmadan yaşamasını temin etmek Allah’ın erkeğe yüklediği bir görevdir. Kadınlar erkeklere Allah’ın emanetidir. Onları Allah’ın emri Peygamberin sünneti üzere almış ve nikâhlamışlardır. Emanete en hassas şekilde sahip çıkıp korumak emanetin hukukundandır.

Fıkhu’l-Hadis
Kadınlara iyi davranmak kocaları üzerine yüklenmiş görevlerden biridir.
بَاب مَا جَاءَ فِي كَرَاهِيَةِ أَنْ تُسَافِرَ الْمَرْأَةُ وَحَدَهَا
Kadının Tek Başına Yolculuk Yapması Doğru Değildir

9 (1169)- حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ مَنِيعٍ، حَدَّثَنَا أَبُو مُعَاوِيَةَ، عَنْ الْأَعْمَشِ، عَنْ أَبِي صَالِحٍ، عَنْ أَبِي سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ قَالَ:
قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: لَا يَحِلُّ لِامْرَأَةٍ تُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ أَنْ تُسَافِرَ سَفَرًا يَكُونُ ثَلَاثَةَ أَيَّامٍ فَصَاعِدًا، إِلَّا وَمَعَهَا أَبُوهَا، أَوْ أَخُوهَا، أَوْ زَوْجُهَا، أَوْ ابْنُهَا، أَوْ ذُو مَحْرَمٍ مِنْهَا.
وَفِي الْبَاب؛ عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، وَابْنِ عَبَّاسٍ، وَابْنِ عُمَرَ.
قَالَ أَبُو عِيسَى: هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ. وَرُوِي عَنْ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنَّهُ قَالَ: لَا تُسَافِرُ الْمَرْأَةُ مَسِيرَةَ يَوْمٍ وَلَيْلَةٍ إِلَّا مَعَ ذِي مَحْرَمٍ. وَالْعَمَلُ عَلَى هَذَا عِنْدَ أَهْلِ الْعِلْمِ، يَكْرَهُونَ لِلْمَرْأَةِ أَنْ تُسَافِرَ، إِلَّا مَعَ ذِي مَحْرَمٍ. وَاخْتَلَفَ أَهْلُ الْعِلْمِ فِي الْمَرْأَةِ، إِذَا كَانَتْ مُوسِرَةً، وَلَمْ يَكُنْ لَهَا مَحْرَمٌ هَلْ تَحُجُّ؟ فَقَالَ بَعْضُ أَهْلِ الْعِلْمِ: لَا يَجِبُ عَلَيْهَا الْحَجُّ، لِأَنَّ الْمَحْرَمَ مِنْ السَّبِيلِ لِقَوْلِ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ { مَنْ اسْتَطَاعَ إِلَيْهِ سَبِيلًا } فَقَالُوا: إِذَا لَمْ يَكُنْ لَهَا مَحْرَمٌ، فَلَا تَسْتَطِيعُ إِلَيْهِ سَبِيلًا، وَهُوَ قَوْلُ سُفْيَانَ الثَّوْرِيِّ، وَأَهْلِ الْكُوفَةِ. وقَالَ بَعْضُ أَهْلِ الْعِلْمِ: إِذَا كَانَ الطَّرِيقُ آمِنًا، فَإِنَّهَا تَخْرُجُ مَعَ النَّاسِ فِي الْحَجِّ، وَهُوَ قَوْلُ مَالِكٍ، وَالشَّافِعِيِّ.

9. Ebu Saîd el-Hudrî’den (r.a.) rivayete göre: Resûlullah (s.a.) şöyle buyurdu:
“Allah’a ve ahiret gününe inanan bir kadının yanında babası, oğlu, kocası, kardeşi ya da nikâhlanması haram olan bir kimse olmaksızın üç gün veya daha fazla sürecek bir yolculuğa tek başına çıkması helal değildir.”
Ebu İsa: “Bu hadis hasen sahih’tir” demiştir.
Müslim, Hac, 74

Açıklama
Bir sonrakiler hadisle birlikte açıklanacaktır.

10 (1170)- حَدَّثَنَا الْحَسَنُ بْنُ عَلِيٍّ الْخَلَّالُ، حَدَّثَنَا بِشْرُ بْنُ عُمَرَ، حَدَّثَنَا مَالِكُ بْنُ أَنَسٍ، عَنْ سَعِيدِ بْنِ أَبِي سَعِيدٍ، عَنْ أَبِيهِ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ قَالَ:
قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: لَا تُسَافِرُ امْرَأَةٌ مَسِيرَةَ يَوْمٍ وَلَيْلَةٍ إِلَّا وَمَعَهَا ذُو مَحْرَمٍ.
قَالَ أَبُو عِيسَى: هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ

10. Ebu Hüreyre’den (r.a.) rivayete göre: Resûlullah (s.a.) şöyle buyurdu:
“Kadın bir günlük ve bir gecelik yola, yanında bir mahremi olmaksızın çıkmasın.”
Buharî, Taksîru’s-salat, 4; Müslim, Hac, 74
Ebu İsa: “Bu hadis hasen sahih’tir” demiştir.
Açıklama
Yanında kendisine sahip çıkacak bir mahremi olmadan kadınların uzun yolculuklar yapması yasaklanmıştır. Yolculuğun türlü zorlukları bulunmaktadır. Bugün uzun mesafelere uçakla yapılan yolculuklar zaman bakımından yolculuğu kısaltmış olsa bile yolculuk kendisine özgü sıkıntıları hala bulunmaktadır. Yolda kalma, ani rahatsızlık, beklenmedik bir aksama ya da kaza sonucu ortaya çıkacak bu sıkıntılar için kadının yanında onun ihtiyaçlarını görebilecek bir yakının bulunması işleri kolaylaştıracaktır.

Hacca gidecek bir kadının mahremi bulunmadığı taktirde ne yapması gerektiği konusunda alimler farklı görüşler öne sürmüşlerdir. Hanefiler, mahremi bulunmayan kadından hac farizasının düşeceğini söylemiştir. Malikî ve Şafiî mezhebine göre ise, yol emniyeti bulunduğu ve bir topluluğa dahil olduğu taktirde mahremsiz kadının hacca gidebilecektir.

Fıkhu’l-Hadis
Mahremi yanında bulunmayan bir kadının uzun yolculuğa çıkması yasaklanmıştır.
بَاب مَا جَاءَ فِي كَرَاهِيَةِ الدُّخُولِ عَلَى الْمُغِيبَاتِ
Kadınla Erkeğin Başbaşa Kalması Doğru Değildir

11 (1171)- حَدَّثَنَا قُتَيْبَةُ، حَدَّثَنَا اللَّيْثُ، عَنْ يَزِيدَ بْنِ أَبِي حَبِيبٍ، عَنْ أَبِي الْخَيْرِ، عَنْ عُقْبَةَ بْنِ عَامِرٍ،
أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ: إِيَّاكُمْ وَالدُّخُولَ عَلَى النِّسَاءِ، فَقَالَ رَجُلٌ مِنْ الْأَنْصَارِ: يَا رَسُولَ اللَّهِ! أَفَرَأَيْتَ الْحَمْوَ؟ قَالَ: الْحَمْوُ الْمَوْتُ.
قَالَ: وَفِي الْبَاب؛ عَنْ عُمَرَ، وَجَابِرٍ، وَعَمْرِو بْنِ الْعَاصِ.
قَالَ أَبُو عِيسَى: حَدِيثُ عُقْبَةَ بْنِ عَامِرٍ حَدِيثٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ. وَإِنَّمَا مَعْنَى كَرَاهِيَةِ الدُّخُولِ عَلَى النِّسَاءِ عَلَى نَحْوِ مَا رُوِيَ عَنْ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ: لَا يَخْلُوَنَّ رَجُلٌ بِامْرَأَةٍ إِلَّا كَانَ ثَالِثَهُمَا الشَّيْطَانُ. وَمَعْنَى قَوْلِهِ الْحَمْ&#

(2717)