Oryantalizm’in Doğuşu ve Gelişimi / Tirmizi: Fitneler (Karışıklıklar) Bölümü

Oryantalizm’in Doğuşu ve Gelişimi

İslam ve İslam dünyası hakkında araştırma yapan, değer yargıları üreten Batılı kimseler Oryantalist olarak isimlendirilmekteydi. Müslümanlar ise aynı kişiler için müsteşrik ve şarkiyatçı kelimelerini kullanmaktaydı.

Hıristiyan ve Yahudi dünyası İslam’ı dini bir meydan okuma ve rakip olarak algılamaktaydı. İslam’ın kısa sürede yayılması rekabet duygusunu güçlendirmekteydi.

Bir manastır papazı olan Yuhanna ed-Dimeşkî’nin (ö. 132/749) yazdığı risale ortaçağda İslam hakkındaki bilgilerin temel kaynağını oluşturmaktaydı. Ona göre İslam, Hıristiyanlığın içinden çıkmış sapık bir mezhepti. Hz. Peygamber, Eski ve Yeni Ahit’i görmüş, Bahîra ile karşılaşmış ve bunlardan istifade ederek sapık mezhebini kurmuş (binlerce haşa) sahte bir peygamberdi. Yuhanna ed-Dimeşkî’nin ortaya koyduğu bu anlayış Hıristiyan dünyasında ortaçağ boyunca devam etmiş hatta bu güne kadar gelmiştir.

Özetle, ortaçağda İslam ve Müslümanlar hakkında yazılanlar kendi kaynaklarına dayalı ve ilmi değil bütünüyle polemik türüydü. Haçlı savaşları da gerçekle hiçbir ilişkisi olmayan bu kışkırtmaların ürünüydü.

Oryantalizm’in Doğuşu

Oryantalizmin sistemli olarak oluşumunu 15. asra kadar götürmek mümkündür. İstanbul’un fethi ve sonrasında Avrupa’da gerçekleştirilen fetihler sonunda Batı İslam’ı bir siyasi tehdit olarak algılamaya başlamıştı.

Batılı bazı din adamları Müslümanların askeri manevralarla alt edilemeyeceğini söyleyerek onların, dini argümanlarla önlenmesini önermekteydiler. Bu teklif 17. ve 18. yüzyıllarda hayata geçirilmeye başlandı.

Ansiklopedik Oryantalizm ve Hadis

Oryantalizm’in 1700-1850 yılları arası çalışmalarına Ansiklopedik Oryantalizm adı verilmiştir. Bu dönemin en meşhur eseri şarkiyat eserlerinin ilki olarak bilinen d’Herbelot’un Şark Kütüphanesi adlı eseridir. 1690 tarihinde hazırlanan bu ansiklopedi aynı zamanda Avrupa’da uzun yıllar tek müracaat eseri olarak kabul edilmiştir. Yazar “Muhammed” maddesinde İslam Peygamberi hakkında şunları yazmıştır:

Muhammed: Meşhur düzenbaz, din adını da alan ve bizim Muhammedilik dediğimiz bir bidatın düşünürü ve kurucusu. Kur’an müfessirleri ve İslam yahut Muhammed şeriatını tahsil eden fıkıhçılar, bu yalancı peygambere; Aryenlerin, Paulisyenlerin yahut Puliyenlerin ve öteki din kaçkınlarının İsa’ya verip de onu uluhiyetinden ettikleri bütün güzel vasıfları layık görmüşlerdir.
Aynı eserde “Hadis” maddesinde şunlar yazılmıştır:

Hadis: hikaye, rivayet ve yazılı haber demektir. Ahâdîs ar-Rasûl, sahte peygamberin (!) herhangi bir konuda söylediği, ağızdan ağza ve şahıstan şahısa rivayet edilegelen sözleridir… Bunların (hadiskitaplarının) pek çok bölümleri Talmud’dan alınmadır. Pek çok Yahudinin Muhammediliğe kucak açması da bundandır.

Akademik Oryantalizm

İlim adamları 1850 yılından günümüze kadar devam eden süresi Akademik süreç olarak değerlendirilmişlerdir. Sürece bu ismin verilmesinin sebebi bu dönemde İslam dini hakkında çok fazla araştırma yapılması ve çeşitli alanlarda birçok eser verilmiş olmasıdır. Özellikle İslam’ın ikinci kaynağına yönelik bu tür çalışmalardan 1986 yılına kadar Batı dillerinde Hz. Peygamber ve Hadisle direk ilgili 2966 kitap ve makale kaleme alınmıştır. Bu dönemde siyerle ilgilenmeyen, Hz. Peygamber’in hayatına dair bir eser kaleme almayan oryantalist hemen hemen yok gibidir.
Sözü edilen dönemde Batı’da birçok üniversitede İslamiyât ve arap dili bölümleri açılmıştır. Bu bölümlerde İslam dinine yönelik araştırmalar yapılmıştır. Ayrıca bu dönemde belli başlı Arapça eserler batı dillerine çevrilerek basılmıştır. 1865 yılında Alois Sprenger, Vâkidî’nin Meğâzî’sini, Alfred Guillaume, İbn İshâk’ın Siyer’ini tercüme etmiştir.

Bütün bu çalışmalarda Hz. Peygamber, peygamberlik misyonundan çok, İslam toplumuna şekil veren siyasi bir kişilik olarak ele alınmış, İslam dininin bir nevi Muhammedanizm olduğu vurgulanmıştır.
Bugün hala oryantalistler tarafından İslam dini üzerine çalışmalar yapılmaya, eserler kaleme alınmaya devam edilmektedir.

(1933)