İmanın En Önemli Ölçüsü Tazim

Nebevî Miras derslerimizin bu haftaki konusu tazim idi. Muhammed Emin Yıldırım Hocamız, “İmanın En Önemli Ölçüsü Tazim” serlevhasının altında, Allah’a gerçek manada tazimin/saygının nasıl olması gerektiğini, tazimin alametlerini, nasıl devamlı bir hale getirilebileceğini ve daha nice konuyu örneklerle anlattı. Hocamız, en son Hz. Peygamber’in (sas) ve Sahabe’nin hayatları üzerinden çok önemli tazim misallerini bizlerle paylaştı.

Dersten Cümleler

Allah’ım! Bize yüklediğin ağır yükleri, taşıyabilecek liyakatler ver bizlere!

Efendimiz’in (sas) ifadesi ile “ateşten bir koru elde tutmak gibi” zor olacak zamanlar gelecek…

İmtihanın ağırlığı, mükâfatın büyüklüğünü getirecek…

Rivayeti bize aktaran Tabiîn neslinden olan Ebû Umeyye eş-Şa’bani’dir. Olayın kahramanı ise sahabeden Ebû Sa’lebe el-Huşeni’dir.

“Ey iman edenler! Siz kendinize bakın, siz kendi nefislerinizden sorumlusunuz. Siz doğru yolda olduktan sonra dalalete sapanlar (sapıtanlar) size asla zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah’adır. Artık O, size yaptıklarınızı bildirecektir.” (Maide, 105)

“Birbirilerinize iyilikleri emredin, kötülüklerden sakındırın ancak cimriliğe boyun eğildiğini gördüğünde, insanların arzu ve hevesleri peşinde gittiklerine şahit olduğunda, dünyanın dine tercih edilip herkesin kendi görüşünü beğendiği dönemlere eriştiğinde, sadece kendi kendinin çaresine bak ve avamı bırak. Göreceksin o günlerden sonra öyle günler gelecek ki, o günlerde dinin emirlerine uyma hususunda gösterilecek sabır, ateş parçasını elde tutmak gibi zor olacaktır. O günlerde Müslüman olarak yaşamaya çalışanlara bu günkü sizin elli kişinin amelini isteyen kimselerin sevabı kadar sevap yazılacaktır.” (Ebû Davud, Melahim, 17; İbn Mace, Fiten, 20; Tirmizi, Kitabü’t-Tefsir, 6)

Abdullah b. Mübarek dedi ki: “Utbe’den başkası bu hadiste bana şu ilaveyi yaptı: “Ey Allah’ın Resûlü! Bizden elli kişinin sevabı mı? Yoksa onlardan elli kişinin sevabı mı?” Resûlullah (sas) dedi ki: “Hayır sizden elli kişinin sevabı!” (Tirmizi, Kitabü’t-Tefsir, 6)

Şu an üç tane temel derdimiz var: Dünyevileşme, Değersizleşme, Duyarsızlaşma…

Üç dersinin üç dermanı: Uhrevileşme, Ulvileşme, Umranlaşma…

Dünyevileşme derdinin dermanı Uhrevileşmedir; yani ahiret öncelikli yaşamadır.

Değersizleşme derdinin dermanı Ulvileşmedir; yani yüce olanlara gönül vermedir.

Duyarsızlaşma derdinin dermanı Umranlaşmadır; yani imarın yaygınlaştırılması, medeniyet inşasının sevda haline getirilmesidir.

Eğer kul Allah’a karşı istenilen oranda tazimi kuşanırsa, ahiret öncelikli yaşar, yüce olanlara gönül verir ve yaşadığı dünyayı bu sevda uğruna tanzim etmeye çalışır, yani medeniyetin inşası adına gayret verir.

Tazim, “saygı gösterme, büyültme, yükseltme ve yüceltme” demektir.

Allah’a karşı tazim göstermek ise, kulun elinden geldiğince Allah’a saygı göstermesi, O’nun azamet ve büyüklüğünü her daim kalben ve lisanen ikrar etmesi, kendi küçüklüğünün ve muhtaç oluşunun farkında olması, Allah’ın ise büyüklüğünün ve hiçbir şeye muhtaç olmadığını ve her şeyden yüce/alî ve müstağni olduğunu unutmamasıdır.

Gerek Kur’an-ı Kerim’de, gerek Hadis-i Şeriflerde, Allah’a tazim meselesi çok ciddi bir şekilde ele alınır. Mesela Kur’an’da, “ta‘zîm, ta‘zîr, tevkir, takvâ, huşû ve havf” kavramlarının geçtiği ayetlere baksanız, yine hadislere bu kavramlara ilaveten, “tebcîl, tefhîm, heybet ve mehâbet” kavramlarına baksanız, birçok ayet ve hadiste Allah’a tazimin yani saygının nasıl ele alındığını görürsünüz.

Nedir Tazim?

Tazim, imanın en önemli ölçüsüdür.
Tazim, yaratılış gayesi olan kulluğun, ruhudur.
Tazim, imanın anahtar kavramı olan tevhidin en önemli tezahürüdür.
Tazim, büyüklükte, yücelikte, izzette ve şerefte hiçbir şeyi Allah’a ortak koşmamaktır.
Tazim, sevginin, saygının, korkunun, ümidin tamamen Allah’a tahsis edilmesidir.

Tazimin alametleri/tezahürleri

1. Bizleri yoktan var eden, varlığından haberdar eden Allah’a tevhid üzere inanmak, hiçbir şeyi O’nun gibi kabul etmeyip, istediklerine boyun eğmek
2. Allah’ın gönderdiği bütün peygamberlere iman edip, onlara saygı göstermek
3. Peygamberlerin tebliğ edip öğrettiği bütün vahiylere teslim olup, gereğini yapmak
4. Vahyin istediği bütün emir ve yasakları tasdik edip, elinden geldiğince itaat etmek
5. Emir ve yasakların ortaya koyduğu bütün şeâire sahip çıkıp, korumak için gayret etmek

Şeâir, şaîre veya şiare kelimelerinin çoğuludur. Sözlük anlamı nişan, alamet ve işaret demektir. Sembolde denilebilir.

Tabiîn neslinin önemli âlimlerinden olan Ata b. Ebî Rebah, şeâiri; “Allah’ın bütün emir ve yasakları” şeklinde; Hasan-ı Basrî ise, “bütünüyle Allah’ın dini” manasına geldiğini söylemektedirler.

Beş şeye tazim:

Allah’a Tazim
Peygamberlere Tazim
Kur’an’a Tazim
İslam’a Tazim
Şeâire Tazim

Allah’a Tazim, ancak tevhidin hakikatini iyice anlamak ile olur.
Peygamberlere Tazim, ancak kayıtsız ve şartsız tebliğ edilenlere teslimiyet ile olur.
Kur’an’a Tazim, ancak ahlakı ile ahlaklanıp, ahkâmı ile amel etmekle olur.
İslam’a Tazim, ancak hayat nizamı olarak onu kabul edip, gereklerini yerine getirmekle olur.
Şeâire Tazim, ancak İslam’ın alametlerini iyice tanıyıp onları muhafaza etme noktasındaki gayretle olur.

Ebû Mûsâ el-Eş’ârî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Saçı sakalı ağarmış Müslümana, aşırı gitmeyip ahkâmıyla amel etmekten kaçınmayan Kur’an hâfızına ve yönettiklerine karşı âdil olan hükümdara saygı göstermek, Allah Teâlâ’ya duyulan saygı ve tazimden ileri gelir.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 20)

Hadiste 3 zümre saydı Efendimiz (sas)?

Yaşlı Müslüman
Amil Hafız
Adil Hükümdar

“Eğer onlara, (niçin alay ettiklerini) sorarsan, elbette ‘biz sadece lafa dalmış şakalaşıyorduk’ derler. De ki: Allah ile O’nun ayetleriyle ve O’nun peygamberi ile mi alay ediyordunuz?” (Tevbe, 65)

“(Boşuna) özür dilemeyin; çünkü siz iman ettikten sonra tekrar küfre döndünüz.  Sizden tevbe eden bir gurubu bağışlasak bile, bir guruba da suçlu olduklarından dolayı azap edeceğiz.”(Tevbe, 66)

O sözleri söyleyen sahabî, Resulullah’ın ayaklarına yapıştı: “Vallahi Ya Resulullah! Kötü bir niyetim yoktu. Sadece arkadaşlarımı biraz eğlendirmek için bu sözleri söyledim, arkadaşlarımı güldürmek için söyledim” dedi ama Efendimiz (sas) inen ayetleri okuyarak işin ciddiyetini ortaya koydu. (Vahidi, Esbabü’n-Nuzül, s.174)

Hz. Aişe (rh) anlatıyor: “Peygamberimiz geceleri mübarek ayakları şişinceye kadar ibadet ederdi. Ben kendisine: “Ey Allah’ın Resûlü! Geçmişte işlenmiş ve gelecekte işlenmesi muhtemel bulunan günahlarını Allah Teâlâ bağışladığı halde, niçin bu kadar yoruluyorsunuz?” dedim. Peygamberimiz: “Efelâ ekûnü abden şekûrâ/Allah’a çok şükreden bir kul olmayayım mı?” (Buhari, Teheccüt, 6; Müslim, Kitabu Sıfati’l-Müsafirine ve Kasrihim, 18)

Ebu Süfyan: “Yüce ol/Yaşasın Hübel! Yüce ol/Yaşasın Hübel!” dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam, Ömer’e: “Ona cevap vermeyecek misiniz?” buyurdu.

Hz. Ömer: “Ya Resulullah! Bırakmadın ki cevap verelim” dedi. Efendimiz (sas) “Ömer dedi, şimdiye kadar bizim hakkımızda konuştu ama şimdi Allah hakkında konuştu, şimdi ona cevap verme zamanı…”

“Yâ Resûlallah! Ne şekilde cevap verelim?” diye sordular.

Peygamberimiz Aleyhisselam: “Allah en Yücedir! Allah en Yücedir!” deyiniz” buyurdu.

Resûlullah’ın şairi, Ka’b b.Malik ile Abdullah b. Ebî Hadred el-Eslemî, arasındaki hatıra…

Ebû Mes’ud el-Ensarî anlatıyor:  Ben değnekle bir kölemi dövüyordum. Arkadan bir ses “Ebû Mes’ûd! Ebû Mes’ud!” diye bağırıyordu… (Müslim, Eyman, 34,35)

Tazimin kodları:

Şeytandan Allah’a sığınmak için “Euzü billah” deriz
Her hayırlı işe O’nun adı ile başlar “Bismillah” deriz.
Nimet verdiğinde gönülden şükreder, verse de alsa da “Elhamdülillah” deriz.
Hayran kaldığımızda “maşallah” deriz.
Pişman olduğumuzda “Estağfirullah” deriz.
Sevindiğimizde “Allahüekber” deriz.
Üzüldüğümüzde “inna lillah” deriz.
Canımız sıkıldığında “fe-sübhanallah” deriz.
Bir meselede aciz kaldığımızda, “sübhanallah” deriz.
Zafer kazandığımızda “nasrun minallah” deriz.
Rızık kazandığımızda “er-rızku al’a’llah” deriz.
Bir işi arzu ettiğimizde “inşallah” deriz.
Bir işe başlayacağımızda “bi-izni’llah” deriz
Güçlük karşısında “la-havle ve la-kuvvete illa billah” deriz.
Altından kalkamayacak bir iş ile karşılaştığımıza “Hasbunallah” deriz.
Yemin etmek zorunda kalsak, “vallahi ve billahi” deriz.

(1776)