Hadis’in Yapısı / Tirmizi: Oruç Bölümü

Hadis’in Yapısı

Hadis denildiğinde genellikle hadis metni anlaşılmaktadır. Ancak alimlere göre hadis, isnad ve metni ile bir bütündür. Mesela bir metin iki isnadla nakledilmişse bu iki ayrı hadis olarak kabul edilir. Dolayısıyla hadis alimlerine göre hadisler iki ana bölümden meydana gelir. Sened ve Metin.

A- Sened

Hadisi birbirine rivayet ederek sonrakilere ulaştıran kimselerin yani râvilerin tarihi sırasıyla zikredildikleri kısım, râvi isimleri zinciri. Bir anlamda bu kısım, hadisin bize kimler aracılığıyla ulaştığını gösteren belgedir.

Senedde biri hadisi nakleden raviler diğeri hadisin hangi metotla alındığına delalet eden rivayet lafızları olmak üzere iki unsur bulunmaktadır.
İsnad, ravî sayısına göre; sülâsî (üç ravili), rubâî (dört ravili), humâsî (beş ravili) … olarak isimlendirilir.

Âlî ve Nâzil İsnad

Bir hadis farklı isnadla rivayet edildiğinde ravi sayısı az olanına âlî isnad, ravi sayısı çok olana ise nâzil isnad denir. Her bir ravînin hata yapabileceği dikkate alındığında âlî isnadla nakledilen hadis, nâzil isnadla nakledilene göre daha sahih olacaktır. Bu sebeple hadis alimleri hadisleri âlî isnadla almaya teşvik etmiş ve bu amaçla uzun ve meşakkatli yolculuklar yapmışlardır.

Âlî isnad konusunda Ahmed b. Hanbel (v.241) “Âlî isnad aramak bizden öncekilerin adetidir” derken hem âlî isnadın değerine işaret etmiş hem de isnad sisteminin ilk devirlerden itibaren varlığını vurgulamıştır.

En Sahih İsnad

Tamamı adalet ve zabt bakımından en yüksek derecede olan ravilerden meydana gelen isnadlara silsiletü’z-zeheb (altın zincir), esahhu’l-esânîd (isnadların en sahihi), esbetü’l-esânîd (isnadların en sağlamı) veya ecvedü’l-esânid (isnadların en iyisi) denilmektedir.

En sahih isnadın hangisi olduğu konusunda alimler farklı görüşler ileri sürmüşlerdir.

– Yahya b. Maîn’e göre: A’meş > İbrahim en-Nehaî > Alkame > Abdullah b. Mesud
– Ahmed b. Hanbel’e göre: Zührî > Salim b. Abdullah > Abdullah b. Ömer > Ömer b. Hattab
– Buharî’ye göre: Mâlik b. Enes > Nâfi’ > Abdullah b. Ömer
حَدَّثَناَ مُحَمَّدُ بْنُ بَشَّارٍ قاَلَ حَدَّثَناَ يَحْيَ بْنُ سَعِيدٍ قاَلَ حَدَّثَناَ شُعْبَةُ قاَلَ حَدَّثَنيِ اَبوُ التَّيَّاحِ عَنْ اَنَسِ بْنِ ماَلِكٍ عَنْ النَّبِيِّ صَلَّي اللهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّم
Senedde yer alan her isme râvi denir. (حدثنا) ve (عن) gibi lafızlara da rivâyet lafızları adı verilir.
Sened denilen “raviler zinciri”ni zikretmeye, bir başka ifade ile, sözü Rasülullah’a iletmeye isnad denir.

a. Senedin Çözümü

Senedde yer alan bazı özellikleri anlayabilmek için yukarıdaki senedi tahlil edelim.
Rasulüllah (s.a.v.) (11)

– Enes b. Mâlik (93) : Sahabe Devri 110
– Ebu’t-Teyyâh (128) : Tâbiûn devri 180
– Şu’be b. el-Haccac (160) : Tâbiûn devri 180
– Yahya b. Saîd el-Kattân (197) : Etbâu’t-Tâbiîn devri 220
– Muhammed b. Beşşâr (252) : Etbâu Etbâu’t-Tâbiîn devri 260
el- Buharî (256) : Etbâu Etbâu’t-Tâbiîn devri 260
Bu senedin başlangıcı el-Buharî, bitişi ise Resûlüllah’dır (s.a.).
Bu hadis Buharî’ye göre humasî yani senedinde beş ravinin bulunduğu bir hadistir.
İki tâbiî birbirinden; iki etbâu etbâi’t-tâbiî de birbirinden rivayet etmektedir. Eğer hadisi Buharî, Yahya

b. El-Kattân’dan o da Ebu’t-Teyyah’dan alabilmiş olsalardı, hadis sülasî yani üç ravi ile nakledilmiş bir hadis olacaktı. Ama her zaman, bir önceki nesilden değil, kendi çağdaşı olan bir hocasından alma durumu doğabilmektedir. Bu da senedin uzamasına sebep olmaktadır.

b. Hadis Senedlerinde Geçen Bazı Kısaltmalar

Hadis senedlerinde sık sık geçen hadisin hangi yolla hocadan alındığını gösteren rivâyet lafızları zaman içinde bazı kısaltmalarla yazılmıştır. Bu kısaltmaların, hadisçilerle benimsenmiş olanları bulunduğu gibi tutulmayanları ve terk edilenleri de olmuştur. Biz burada hadisçiler arasında tutulmuş bazı kısaltmaları ve neye delalet ettiklerini göstermeye çalışacağız.
– (حدثنا) lafzı, çoğunlukla (ثنا) ve (نا) şeklinde kısaltılmaktadır. Bazen her iki kısaltmanın bir senedde yer aldığı da olur.
– (حدثني) lafzı (دثني) ve (ثني) şeklinde kısaltılmaktadır.
– (أخبرنا) lafzı (أنا) şeklinde kısaltılmıştır. (Beyhakî, bunu (بنا) şeklinde kısaltmış fakat tutulmamıştır).
– (أخبرني) , (أنبأني) ve (أنبأنا)’nın kısaltmaları yoktur. Zira bunlar öncekilere oranla daha az kullanılır.
– Ayrıca hadis senedleri arasında görülen (ح) harfi de o noktada senedin değiştiğini gösterir ve “hâ” ya da “tahvil” diye okunur. Bu kısaltma, hadisin birkaç senedini bir araya toplamak için kullanılır. Bu harf genellikle birleştirilen senedler arasında müşterek olan ilk râvi isminden sonra konur.

c. Senedin Önemi

Müslümanlar arasındaki siyasi gruplaşma sonucunda başlayan uydurma faaliyetine karşı alınan en önemli tedbir isnad uygulaması olmuştur. İsnadın hicrî birinci asrın ikinci yarısından itibaren uygulanmaya başladığı ve zamanla gelişip yaygınlaşarak hicri birinci asrın sonlarına doğru hadisin ayrılmaz bir parçası haline geldiği görülmektedir. Bu dönemde isnadın yaygınlaşmasına tabiîn alimlerinden özellikle Şa’bî (103), Muhammed b. Sîrîn (110) ve İbn Şihâb ez-Zührî’nin (124) önemli katkıları olmuştur. Hadisleri ilk olarak senedleriyle birlikte zikreden kişi Zührî’dir (Evvelü men esnede’l-hadis, ez-Zührî).

İsnad İçin Alimler Ne Demişler?

Abdullah b. el-Mübarek (v.181) “İsnad dindendir. Eğer isnad olmasaydı, herkes aklına geleni rastgele rivayet etmeye kalkışırdı.” demiştir.

Yine Abdullah b. el-Mübarek “Dini meseleleri isnadsız öğrenmeye kalkışan kimse, aynen dama merdivensiz çıkmak isteyen kimsenin durumuna benzer!” demiştir.

Süfyan es-Sevri (v.161) de “İsnad, mü’minin silahıdır. Silahı olmayan ne ile ve nasıl savaşacaktır?” diye senedin, sünnetin ve dolayısıyla dinin korunmasında taşıdığı öneme işaret etmektedir.
İmam Şafiî (204) “Senedsiz hadis öğrenmeye çalışan kimsenin durumu, gece karanlığında odun toplayan kimseye benzer. O, içinde zehirli yılan bulunan bir bağ odunu sırtına yüklenir de farkında bile olmaz” diyerek, Peygambere (s.a.v.) ait sözlerle onun adına uydurulan sözleri, ancak sened aracılığıyla birbirinden ayırabileceğimize işaret eder.

Hemen kaydedelim ki, buraya kadar söylediklerimiz, bilhassa rivayetlerin yazılı olarak hadis kitaplarında toplanmasından önceki dönemler için senedin önemini göstermektedir. Bugün de hadisler üzerinde araştırma yapacaklar için sened son derece önemlidir.

İsnad Sistemi Müslümanlara Aittir.

İlk dönemlerden itibaren birçok İslam bilgini, sistematik anlamda isnad kullanımının Allah Teala’nın bahşettiği bir nimet olarak islamiyetle birlikte Müslümanlar tarafından icat edilip geliştirildiğini ifade eder. Allah’ın isnad sayesinde bu ümmeti koruduğunu ifade eden Abdullah b. el-Mübarek, bu duruma belki de ilk dikkat çeken muhaddislerden biridir.

Ebu Hâtim er-Râzî de (v.277), “Müslümanlardan başka hiçbir toplumda peygamberlerinin sözlerini ve geçmişlerinin nesebini ezberleyip muhafaza eden güvenilir kimseler yoktur” demektedir.
Muhammed b. Ma’dân es-Sekafî de (v.309), “Allah Teala, daha önce hiçbir ümmete vermediği üç şeyi: İsnad, Ensâb ve İ’rab’ı sadece bu ümmete bahşetmiştir” sözünü nakleder.

Batılıların İddiaları

İslam öncesi dönemde bir iletişim aracı ve bilimsel ispat yöntemi olarak düzenli isnad yönteminden söz etmek mümkün değildir. Buna karşılık ünlü alman şarkiyatçı Josef Horovitz (v.1931), David Samuel Morgoliouth (v.1940), İtalyan şarkiyatçı Caetani (v.1935) gibi bilim adamları, İslamdan önce de isnadın mevcut olup Yahudiler, Hristiyanlar ve Hindliler tarafından kullanıldığını öne sürerek bu iddialarını ispata çalışmışlardır.

İslam dünyasında büyük bir şöhrete sahip olan Endülüslü alim İbn Hazm (v.456), müsteşriklerin isnadla ilgili bu tür iddialarını asırlar öncesinden sezmişçesine şöyle cevaplandırır. “Mürsel veya mu’dal senedli rivayetler Yahudilerde boldur; fakat bu senedlerle onlar, bizim Muhammed (s.a.)’e yaklaştığımız kadar Hz. Musa (a.s.)’a yaklaşamazlar. Bilakis, Hz. Musa (a.s.) ile aralarında bin beş yüz yılı aşkın süre içinde gelip geçmiş otuz nesillik zaman aralığı bulunmakta, nakillerini ancak Şem’un vb. kişilere kadar ulaştırabilmektedirler. Hristiyanlarda ise, yalancılığı sabit olmuş bir yalancıya dayanan “boşanmanın haramlığı”na dair rivayet dışında böyle bir nakil yoktur…”

İsnad Uygulaması Sonucu Geliştirilen İlim Dalları

– Senedin durumuyla ilgili; Muttasıl, Munkatı’, Âlî veya Nâzil
– Ravilerin durumlarıyla ilgili; es-Sikât, ed-Duafâ, Cerh-Ta’dîl
– Ravilerin şahıslarını tanımayla ilgili; Tabakât, Tarihu’r-Ruvât, el-Esâmî Ve’l-Künâ

Ahmet Yücel, Hadis Usûlü, 112
Abdullah Aydınlı, Hadis Istılahları Sözlüğü, 279
Yücel, a.g.e., 113
Suyutî, Tedrîb, II, 160
age 114
İ.L.Çakan, Hadis Usûlü, 31
age 32
age 32
Yücel, a.g.e., 112
Ali Yardım, Hadis I-II, 179
Müslim, I, 15
Hatîb, Şerefü Ashabi’l-Hadis, 42
Suyutî, Tedrîb, II, 169
Leknevî, el-Ecvibetü’l-Fazıla, 22
Emin Aşıkkutlu, Rical İlmine Giriş, 20
Leknevî, a.g.e., 23
Aşıkkutlu a.g.e., a.y.
İbn Hazm, el-Fasl, II, 81
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
كِتَاب الصَّوْمِ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ

Oruç Bahsi
بَاب مَا جَاءَ فِي تَعْجِيلِ الْإِفْطَارِ

İftarda Acele Etmek
1 (699)- حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ بَشَّارٍ، حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ مَهْدِيٍّ، عَنْ سُفْيَانَ، عَنْ أَبِي حَازِمٍ ح قَالَ و أَخْبَرَنَا أَبُو مُصْعَبٍ قِرَاءَةً، عَنْ مَالِكٍ، عَنْ أَبِي حَازِمٍ، عَنْ سَهْلِ بْنِ سَعْدٍ قَالَ:
قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: لَا يَزَالُ النَّاسُ بِخَيْرٍ مَا عَجَّلُوا الْفِطْرَ.
قَالَ: وَفِي الْبَاب عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، وَابْنِ عَبَّاسٍ، وَعَائِشَةَ، وَأَنَسِ بْنِ مَالِكٍ.
قَالَ أَبُو عِيسَى: حَدِيثُ سَهْلِ بْنِ سَعْدٍ حَدِيثٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ. وَهُوَ الَّذِي اخْتَارَهُ أَهْلُ الْعِلْمِ مِنْ أَصْحَابِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَغَيْرِهِمْ اسْتَحَبُّوا تَعْجِيلَ الْفِطْرِ، وَبِهِ يَقُولُ الشَّافِعِيُّ وَأَحْمَدُ وَإِسْحَقُ

1. Sehl b. Sa’d’dan (r.a.) rivayete göre, Resûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur:

“Müslümanlar vakti girince iftar etmeye acele davrandıkları sürece daima hayırla beraberdirler.”
Ebu İsa: “Bu hadis hasen sahih’tir” demiştir.
Müslim, Siyam, 9; İbn Mâce, Siyam, 24

Açıklama

Sonraki hadisle açıklanacak.

2 (700)- حَدَّثَنَا إِسْحَقُ بْنُ مُوسَى الْأَنْصَارِيُّ، حَدَّثَنَا الْوَلِيدُ بْنُ مُسْلِمٍ، عَنْ الْأَوْزَاعِيِّ، عَنْ قُرَّةَ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ، عَنْ الزُّهْرِيِّ، عَنْ أَبِي سَلَمَةَ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ قَالَ:
قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: قَالَ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ: أَحَبُّ عِبَادِي إِلَيَّ أَعْجَلُهُمْ فِطْرًا.
حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ، أَخْبَرَنَا أَبُو عَاصِمٍ وَأَبُو الْمُغِيرَةِ، عَنْ الْأَوْزَاعِيِّ بِهَذَا الْإِسْنَادِ نَحْوَهُ.
قَالَ أَبُو عِيسَى: هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ غَرِيبٌ
2. Ebu Hüreyre’den (r.a.) rivayete göre, Resûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur:
“Allah buyurdu ki: Kullarımın bana en sevimli gelenleri oruçlarını açmakta acele edenlerdir.”
Ebu İsa: “Bu hadis hasen garib’tir” demiştir.

Tirmizî
Açıklama

Oruç, insanın Allah rızası için aç ve susuz kalmasıdır. İmsakla iftar arasında kişinin yemeyi içmeyi terk etmesi zorlanacağı bir ameldir. Ancak Allah oruç tutanlara bir kolaylık verir, açlıktan fazla etkilenmez. İftarda acele etmek, akşam ezanı okununca ertelemeden orucu açmak insanın kendi acziyetini itiraf etmesidir.

3 (702)- حَدَّثَنَا هَنَّادٌ، حَدَّثَنَا أَبُو مُعَاوِيَةَ، عَنْ الْأَعْمَشِ، عَنْ عُمَارَةَ بْنِ عُمَيْرٍ، عَنْ أَبِي عَطِيَّةَ قَالَ:
دَخَلْتُ أَنَا وَمَسْرُوقٌ عَلَى عَائِشَةَ فَقُلْنَا: يَا أُمَّ الْمُؤْمِنِينَ! رَجُلَانِ مِنْ أَصْحَابِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ؛ أَحَدُهُمَا يُعَجِّلُ الْإِفْطَارَ وَيُعَجِّلُ الصَّلَاةَ، وَالْآخَرُ يُؤَخِّرُ الْإِفْطَارَ وَيُؤَخِّرُ الصَّلَاةَ، قَالَتْ: أَيُّهُمَا يُعَجِّلُ الْإِفْطَارَ وَيُعَجِّلُ الصَّلَاةَ؟ قُلْنَا: عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مَسْعُودٍ، قَالَتْ: هَكَذَا صَنَع رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، وَالْآخَرُ أَبُو مُوسَى.
قَالَ أَبُو عِيسَى: هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ. وَأَبُو عَطِيَّةَ اسْمُهُ مَالِكُ بْنُ أَبِي عَامِرٍ الْهَمْدَانِيُّ، وَيُقَالُ ابْنُ عَامِرٍ الْهَمْدَانِيُّ، وَابْنُ عَامِرٍ أَصَحُّ.
3. Ebu Atiyye’den (r.a.) rivayete göre şöyle demiştir: Ben ve Mesruk Âişe’nin (r.anha) yanına girdik ve, “Ey mü’minlerin annesi, Muhammed’in (s.a.) ashabında iki adam var ki, birisi; hem iftarda acele ediyor hem de namazları acele kılıyor, diğeri ise; iftarı da namazı da geciktriryor” dedik. Âişe (r.anha): “Bunlardan hangisi namazda ve iftarda acele ediyor?” diye sordu. Biz de: “Abdullah b. Mes’ud’tur.” Cevabını verdik. Aişe (r.anha) ise: “Rasulullah (s.a.s) de işte böyle yapardı.” dedi. Diğer kimse ise “Ebu Musa’dır.”
Ebu İsa: “Bu hadis hasen sahih’tir” demiştir.
Müslim, Siyam: 9; İbn Mace, Siyam: 24

Açıklama

Hz. Âişe’ye sorulmuş: İftarda ve namazı kılmakta acele eden mi hayırlı, geciktiren mi? Acele eden kişinin doğru hareket ettiğine işaret etmiş ve “Resulullah (s.a.) da böyle yapmıştır” demiş.

بَاب مَا جَاءَ فِي تَأْخِيرِ السُّحُورِ
Sahuru Son Vaktine Kadar Uzatmak
4 (703)- حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ مُوسَى، حَدَّثَنَا أَبُو دَاوُدَ الطَّيَالِسِيُّ، حَدَّثَنَا هِشَامٌ الدَّسْتُوَائِيُّ، عَنْ قَتَادَةَ، عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ، عَنْ زَيْدِ بْنِ ثَابِتٍ قَالَ:
تَسَحَّرْنَا مَعَ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، ثُمَّ قُمْنَا إِلَى الصَّلَاةِ، قَالَ: قُلْتُ: كَمْ كَانَ قَدْرُ ذَلِكَ؟ قَالَ: قَدْرُ خَمْسِينَ آيَةً.
حَدَّثَنَا هَنَّادٌ؟ حَدَّثَنَا وَكِيعٌ؟ عَنْ هِشَامٍ بِنَحْوِهِ؟ إِلَّا أَنَّهُ قَالَ: قَدْرُ قِرَاءَةِ خَمْسِينَ آيَةً.
قَالَ: وَفِي الْبَاب عَنْ حُذَيْفَةَ.
قَالَ أَبُو عِيسَى: حَدِيثُ زَيْدِ بْنِ ثَابِتٍ حَدِيثٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ. وَبِهِ يَقُولُ الشَّافِعِيُّ، وَأَحْمَدُ وَإِسْحَقُ اسْتَحَبُّوا تَأْخِيرَ السُّحُورِ
4. Zeyd b. Sâbit’den (r.a) rivayete göre, şöyle demiştir: “Resûlullah (s.a.) ile beraber sahur yemeğini yedik ve sabah namazını kılmaya kalktık.” Enes diyor ki: “bu süre yani sahurla sabah namazı arası ne kadardır” dedim. Zeyd: “Elli ayet (okuyacak) kadardır” dedi.
Ebu İsa: “Zeyd b. Sâbit’in bu hadisi hasen sahih’tir” demiştir.
Müslim, Siyam: 9; İbn Mâce, Siyam: 23

Açıklama

Hadiste sahur vaktini ve sahurla sabah namazının arasındaki süre belirtilmiş olmaktadır. Buradan anlaşıldığına göre Efendimiz (s.a.) iftarda acele edilmesini tavsiye ederken, sahurda da son vaktine kadar geciktirmiştir.

Fıkhu’l-Hadis
İftarda acele etmek, sahurda da son vaktine kadar yemek tavsiye edilmiştir.

بَاب مَا جَاءَ مِنْ الْكَفَّارَةِ
Oruç Keffâreti
5 (718)- حَدَّثَنَا قُتَيْبَةُ، حَدَّثَنَا عَبْثَرُ بْنُ الْقَاسِمِ، عَنْ أَشْعَثَ، عَنْ مُحَمَّدٍ، عَنْ نَافِعٍ، عَنْ ابْنِ عُمَرَ،
عَنْ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ: مَنْ مَاتَ وَعَلَيْهِ صِيَامُ شَهْرٍ، فَلْيُطْعَمْ عَنْهُ مَكَانَ كُلِّ يَوْمٍ مِسْكِينًا.
قَالَ أَبُو عِيسَى: حَدِيثُ ابْنِ عُمَرَ لَا نَعْرِفُهُ مَرْفُوعًا إِلَّا مِنْ هَذَا الْوَجْهِ، وَالصَّحِيحُ عَنْ ابْنِ عُمَرَ مَوْقُوفٌ قَوْلُهُ، وَاخْتَلَفَ أَهْلُ الْعِلْمِ فِي هَذَا الْبَابِ؛ فَقَالَ بَعْضُهُمْ: يُصَامُ عَنْ الْمَيِّتِ، وَبِهِ يَقُولُ أَحْمَدُ وَإِسْحَقُ قَالَا: إِذَا كَانَ عَلَى الْمَيِّتِ نَذْرُ صِيَامٍ يَصُومُ عَنْهُ، وَإِذَا كَانَ عَلَيْهِ قَضَاءُ رَمَضَانَ أَطْعَمَ عَنْهُ، وقَالَ مَالِكٌ وَسُفْيَانُ وَالشَّافِعِيُّ: لَا يَصُومُ أَحَدٌ عَنْ أَحَدٍ.
قَالَ: وَأَشْعَثُ هُوَ ابْنُ سَوَّارٍ، وَمُحَمَّدٌ هُوَ عِنْدِي ابْنُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ أَبِي لَيْلَى.
5. İbn Ömer’den (r.a.) rivayet edildiğine göre, Resûlullah (s.a.) şöyle buyurdu:
“Herkim ölür ve üzerinde bir aylık oruç borcu olursa, arkasındaki kimseler her bir orucunun yerine bir fakiri doyursun.”
Tirmizî

Açıklama
Ölen bir kimsenin oruç borcu varsa ne yapılacak? Sorusuna bu hadiste cevap buluyoruz. Oruç tutamayacak kadar hasta ya da yaşlı bir kişinin tutamadığı oruçlar sayısınca bir fitre miktarı kadar fakire tasaddukta bulunması ayette zikredilmiştir.

Fıkhu’l-Hadis
Ölen kişinin tutamadığı oruç borçlarının varisleri hergüne bir fidye olacak şekilde öderler.

بَاب مَا جَاءَ فِي الصَّائِمِ يَأْكُلُ أَوْ يَشْرَبُ نَاسِيًا
Unutarak Yeme İçme
6 (721)- حَدَّثَنَا أَبُو سَعِيدٍ الْأَشَجُّ، حَدَّثَنَا أَبُو خَالِدٍ الْأَحْمَرُ، عَنْ حَجَّاجِ بْنِ أَرْطَاةَ، عَنْ قَتَادَةَ، عَنْ ابْنِ سِيرِينَ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ قَالَ:
قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ أَكَلَ أَوْ شَرِبَ نَاسِيًا فَلَا يُفْطِرْ، فَإِنَّمَا هُوَ رِزْقٌ رَزَقَهُ اللَّهُ
6. Ebu Hüreyre’den (r.a.) rivayete göre, Resûlullah (s.a.) şöyle burmuştur:
“Herkim unutarak yer ve içerse orucunu bozmasın, devam etsin. Çünkü o, Allah’ın rızıklandırdığı bir rızıktır.”
Ebu Davud, Siyam, 39; İbn Mâce, Siyam, 15

Açıklama
Unutarak yeme-içme oruca herhangi bir zarar vermez. Unutarak yiyen kişi oruçlu olduğunu hatırladığı zaman derhal yemeyi içmeyi keser ve orucuna devam eder. Böyle birinin orucu bozulmayacağından o günü kaza etmesi de gerekmez.

7 (722)- حَدَّثَنَا أَبُو سَعِيدٍ الْأَشَجُّ، حَدَّثَنَا أَبُو أُسَامَةَ، عَنْ عَوْفٍ، عَنْ ابْنِ سِيرِينَ وَخَلَّاسٍ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، عَنْ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مِثْلَهُ أَوْ نَحْوَهُ.
قَالَ: وَفِي الْبَاب عَنْ أَبِي سَعِيدٍ، وَأُمِّ إِسْحَقَ الْغَنَوِيَّةِ.
قَالَ أَبُو عِيسَى: حَدِيثُ أَبِي هُرَيْرَةَ حَدِيثٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ. وَالْعَمَلُ عَلَى هَذَا عِنْدَ أَكْثَرِ أَهْلِ الْعِلْمِ، وَبِهِ يَقُولُ سُفْيَانُ الثَّوْرِيُّ وَالشَّافِعِيُّ وَأَحْمَدُ وَإِسْحَقُ، وقَالَ مَالِكُ بْنُ أَنَسٍ: إِذَا أَكَلَ فِي رَمَضَانَ نَاسِيًا فَعَلَيْهِ الْقَضَاءُ. وَالْقَوْلُ الْأَوَّلُ أَصَحُّ
7. Ebu Hüreyre’den (r.a.) bu hadisin bir benzeri daha rivayet edilmiştir.
Ebu İsa: “Ebu Hüreyre’nin bu hadisi hasen sahih’tir” demiştir.

بَاب مَا جَاءَ فِي الْإِفْطَارِ مُتَعَمِّدًا
Kasten Oruç Bozmak
8 (723)- حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ بَشَّارٍ، حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ سَعِيدٍ وَعَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ مَهْدِيٍّ قَالَا: حَدَّثَنَا سُفْيَانُ، عَنْ حَبِيبِ بْنِ أَبِي ثَابِتٍ، حَدَّثَنَا أَبُو الْمُطَوِّسِ، عَنْ أَبِيهِ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ قَالَ:
قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ أَفْطَرَ يَوْمًا مِنْ رَمَضَانَ مِنْ غَيْرِ رُخْصَةٍ وَلَا مَرَضٍ، لَمْ يَقْضِ عَنْهُ صَوْمُ الدَّهْرِ كُلِّهِ وَإِنْ صَامَهُ.
قَالَ أَبُو عِيسَى: حَدِيثُ أَبِي هُرَيْرَةَ لَا نَعْرِفُهُ إِلَّا مِنْ هَذَا الْوَجْهِ. وسَمِعْت مُحَمَّدًا يَقُولُ: أَبُو الْمُطَوِّسِ اسْمُهُ يَزِيدُ بْنُ الْمُطَوِّسِ، وَلَا أَعْرِفُ لَهُ غَيْرَ هَذَا الْحَدِيثِ.
8. Ebu Hüreyre’den (r.a.) rivayete göre, Res^lullah (s.a.) şöyle buyurdu:
“Bir kimse ramazan ayında yolculuk, hastalık gibi bir durum olmaksısızn bir oruç yerse bir yılı oruçlu geçirse bile o tutmadığı orucu ödemiş olmaz.”
Ebu Davud, Siyam, 38

Açıklama
Ramazanda mazeretsiz olarak bir gün oruca hiç başlamayan ve tutmayan kişi, ramazandan sonra tutmadığı orucunu kaza ederse bu yeterli olur. İşin borç ve kaza boyutu bu olmakla beraber, manevi kazanç ve kayıp boyutuna gelince işte bunun telafisi yoktur. Hadiste, bu durumdaki birinin tüm seneyi oruçlu geçirse bile bu kaybı telafi edemeyeceği haber verilmiştir.

Fıkhu’l-Hadis
Orucun bir eda yönü bir de insana kazandırdığı manevi yönü bulunmaktadır.

بَاب مَا جَاءَ فِي كَفَّارَةِ الْفِطْرِ فِي رَمَضَانَ
Ramazan Orucunun Keffareti
9 (724)- حَدَّثَنَا نَصْرُ بْنُ عَلِيٍّ الْجَهْضَمِيُّ وَأَبو عَمَّارٍ وَالْمَعْنَى وَاحِدٌ وَاللَّفْظُ لَفْظُ أَبِي عَمَّارٍ قَالَا: أَخْبَرَنَا سُفْيَانُ بْنُ عُيَيْنَةَ، عَنْ الزُّهْرِيِّ، عَنْ حُمَيْدِ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ قَالَ:
أَتَاهُ رَجُلٌ فَقَالَ: يَا رَسُولَ اللَّهِ هَلَكْتُ! قَالَ: وَمَا أَهْلَكَكَ؟ قَالَ: وَقَعْتُ عَلَى امْرَأَتِي فِي رَمَضَانَ، قَالَ: هَلْ تَسْتَطِيعُ أَنْ تُعْتِقَ رَقَبَةً؟ قَالَ: لَا! قَالَ: فَهَلْ تَسْتَطِيعُ أَنْ تَصُومَ شَهْرَيْنِ مُتَتَابِعَيْنِ؟ قَالَ: لَا! قَالَ: فَهَلْ تَسْتَطِيعُ أَنْ تُطْعِمَ سِتِّينَ مِسْكِينًا؟ قَالَ: لَا! قَالَ: اجْلِسْ! فَجَلَسَ، فَأُتِيَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِعَرَقٍ فِيهِ تَمْرٌ )وَالْعَرَقُ الْمِكْتَلُ الضَّخْمُ(، قَالَ: تَصَدَّقْ بِهِ، فَقَالَ: مَا بَيْنَ لَابَتَيْهَا أَحَدٌ أَفْقَرَ مِنَّا، قَالَ: فَضَحِكَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ حَتَّى بَدَتْ أَنْيَابُهُ، قَالَ: فَخُذْهُ، فَأَطْعِمْهُ أَهْلَكَ.
قَالَ: وَفِي الْبَاب عَنْ ابْنِ عُمَرَ، وَعَائِشَةَ، وَعَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَمْرٍو.
قَالَ أَبُو عِيسَى: حَدِيثُ أَبِي هُرَيْرَةَ حَدِيثٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ. وَالْعَمَلُ عَلَى هَذَا الْحَدِيثِ عِنْدَ أَهْلِ الْعِلْمِ فِي مَنْ أَفْطَرَ فِي رَمَضَانَ مُتَعَمِّدًا مِنْ جِمَاعٍ، وَأَمَّا مَنْ أَفْطَرَ مُتَعَمِّدًا مِنْ أَكْلٍ أَوْ شُرْبٍ فَإِنَّ أَهْلَ الْعِلْمِ قَدْ اخْتَلَفُوا فِي ذَلِكَ؛ فَقَالَ بَعْضُهُمْ: عَلَيْهِ الْقَضَاءُ وَالْكَفَّارَةُ، وَشَبَّهُوا الْأَكْلَ وَالشُّرْبَ بِالْجِمَاعِ، وَهُوَ قَوْلُ سُفْيَانَ الثَّوْرِيِّ وَابْنِ الْمُبَارَكِ وَإِسْحَقَ. وقَالَ بَعْضُهُمْ: عَلَيْهِ الْقَضَاءُ وَلَا كَفَّارَةَ عَلَيْهِ، لِأَنَّهُ إِنَّمَا ذُكِرَ عَنْ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ الْكَفَّارَةُ فِي الْجِمَاعِ، وَلَمْ تُذْكَرْ عَنْهُ فِي الْأَكْلِ وَالشُّرْبِ، وَقَالُوا: لَا يُشْبِهُ الْأَكْلُ وَالشُّرْبُ الْجِمَاعَ، وَهُوَ قَوْلُ الشَّافِعِيِّ وَأَحْمَدَ، وقَالَ الشَّافِعِيُّ: وَقَوْلُ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لِلرَّجُلِ الَّذِي أَفْطَرَ فَتَصَدَّقَ عَلَيْهِ: خُذْهُ فَأَطْعِمْهُ أَهْلَكَ، يَحْتَمِلُ هَذَا مَعَانِيَ؛ يَحْتَمِلُ أَنْ تَكُونَ الْكَفَّارَةُ عَلَى مَنْ قَدَرَ عَلَيْهَا، وَهَذَا رَجُلٌ لَمْ يَقْدِرْ عَلَى الْكَفَّارَةِ، فَلَمَّا أَعْطَاهُ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ شَيْئًا وَمَلَكَهُ فَقَالَ الرَّجُلُ: مَا أَحَدٌ أَفْقَرَ إِلَيْهِ مِنَّا، فَقَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: خُذْهُ فَأَطْعِمْهُ أَهْلَكَ، لِأَنَّ الْكَفَّارَةَ إِنَّمَا تَكُونُ بَعْدَ الْفَضْلِ عَنْ قُوتِهِ. وَاخْتَارَ الشَّافِعِيُّ لِمَنْ كَانَ عَلَى مِثْلِ هَذَا الْحَالِ أَنْ يَأْكُلَهُ وَتَكُونَ الْكَفَّارَةُ عَلَيْهِ دَيْنًا، فَمَتَى مَا مَلَكَ يَوْمًا مَا كَفَّرَ

9. Ebu Hüreyre’den (r.a.) rivayete göre, şöyle demiştir: Peygamber’e (s.a.) bir adam geldi ve:
“Ey Allah’ın Resûlu helak oldum!” dedi. Peygamber (s.a.): “Seni helak eden şey nedir?” buyurdular. Adam da: “Ramazan ayında oruçluyken

(3855)